“Korkarım kitapları insanları anladığımdan daha iyi anlıyorum. Kitaplarla geçinmek çok kolay.”
“Gerçekler sizi sardığında tek sığınağınız hayal gücünüzdür.” der Pan’ın Labirenti’nde. Ben de bu zor, travmatik Temmuz’u atlatabilmek için hayal gücümü kitaplarla renklendireyim istedim ve bu yüzden olabildiğince hafif, ruhumu daraltmayan, keyifli bir kitap seçtim: Gökyüzü Çocukları. Yapılan övgülerden dolayı merak ettiğim bir kitaptı; bir yanım bu övgülere fazla güvenme derken, bir yanım ciltli basılmış olmasına bile bir anlam yüklüyordu ve koca Temmuz ayı boyunca kitabı kendimle beraber gittiğim her yere sürükledim. Önce kendimi haklı çıkardım, övgülere güvenmekle hata etmiştim, üstelik her kitap her insanda aynı tadı bırakmazdı ve ayrıca bir kitabı sevmenin okurkenki ruh halinle de fazlasıyla ilgisi vardı ve ben tüm bunları bildiğimden bu kitabı sevmek için; kitaba ve yazara haksızlık etmemek için oldukça fazla bir çaba gösterdim. Ancak bir şeylerin iyi olduğunu anlamak için bitmesi gerekiyor ve sanırım bu kitaplar için de geçerli.
Gökyüzü Çocukları, gerçekten çok tatlı, hafif bir konusu olan bir kitap. Ancak özellikle kitabın başlarında yazarla kavga ettim, böyle güzel bir konuyu ve hatta karakterleri harcamış olduğunu düşündüm, evet altını çizdiğim cümleler vardı; ama bana göre daha detaylı işlenebilirdi, evet kitaplara fazlasıyla tutkun Charles’ı ve çello kutusu içinde, bir Beethoven senfonisinin notalarına sarılmış olarak bulduğu, adını Sophie koyduğu yıldırım rengi saçlarındaki bebeğe ve onun tuhaflıklar içindeki bu dünyada büyümesine bayıldım ancak yazarla kavga etmeyi bırakamadım. Yazarın böyle güzel bir konuyu daha büyük cümlelerle işleyebileceğini düşündün durdum. Aynı zamanda bu tuhaf dünyadan tam anlamıyla da kopamadım ve bu çoğu zaman bir kitap için iyi bir şeydir.
“Sanırım herkes hayata bir parça tuhaf başlıyor, o tuhaflıkla devam edip etmeyeceğine sonra karar veriyor.”
Londra’dan başlayıp, Paris’e uzanan hatırladığını sandığı annesini arayan bir kızın hikayesi bu aslında, ama içinde kitaplar, tuhaflıklar, yetimhaneden kurtulup Paris’in çatılarında yeni bir hayat kuran çocuklar var.
” ‘Umurumda değil,’ dedi Sophie ve bunda kararlıydı. Hiç bu kadar korkusuz olmamıştı. Sanırım sevgi böyle bir şey, diye düşündü. İnsana kendini özel hissettirmek için değil cesur hissettirmek için var. Çölde bir paket yiyecek ya da karanlık bir ormanda br kutu kibrit gibi. Sevgi ve cesaret, aynı şeyi anlatan iki ayrı kelime. O kişinin yanında olmasına bile gerek yok belki de. Sadece bir yerlerde hayatta olsun. Annesi gibi. İnsanın kalbini koyacağı bir yer. Nefesleneceği bir durak. Yıldızlar ve haritalarla dolu.”
Yolum Charles ve Sophie ile ayrılmış olabilir, ancak yazarın yeni çıkacak kitabını da okumayı düşünüyorum. Bu kitabı ise belki de bir gün, bir film olarak tekrar karşıma çıkacak, kim bilir.
- Katherine Rundell
- Gökyüzü Çocukları
- Sayfa Sayısı: 280
- Çevirmen: Duygu Dalkıran
- Domingo Yayınevi