İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler, okurken üzerine çokça düşündüğüm, bir dizi deneysel ve rahatsız edici öykü barındırıyor. Bu rahatsız ediciliği sizlere nasıl anlatsam, bilemiyorum. Yani tam olarak nereleri beni rahatsız etti, bunu sizlere nasıl anlatsam, diye de düşündüm. Yani üzerinde öyle basitçe “rahatsız oldum” diyerek geçeceğim öyküler değil ve o “rahatsızlık” okurken hissettirdiği anlam yansıması kaynaklı değil, bunu belirteyim. Kurduğu dünya ve yarattığı karakterler (belki de var olan insan anlatıları) bir ucuyla inanılmaz derinlikli ve karmaşık anlatım yöntemleriyle bir şekilde sarmallaştırılmış. Dolanıyorsunuz, yürüyorsunuz satırlarda. Anlatıcının olayı bütünlemesine birden anlatışı değil, ince ince didik didik, her duygusal yansımanın zihinde ve duygusal bağlamda yarattığı etkilerle beraber anlatımı… Uzun uzun, sıkılmadan ve bilinçli -bundan çok eminim- yazılmış duygu dökümleri…
Sizlere bu kitabı şöyle okuyun, şöyle çok güzel, böyle muhteşem, diye anlatmak istemiyorum.
Bu kitap, içinden taşan bir ağırlıkla varlığını hissettiren bir yapıt.
Peki neden, peki niye, peki nasıl böyle?
David Foster Wallace, 2008 yılında intihar etmiş. Kendini bildi bileli depresyonla baş ettiğini yazıyor arka kapak. Ve depresyona yenik düşüp intihar ediyor. Bahsi geçen kitap, o öldükten sonra notlarından toparlanan bir derleme.
Wallace, bir dünya ağrısı içerisinde. Dünya, yaşananlar, tanık oldukları, yaşadıkları, dinledikleri, gördükleri bir ağrı doğurmuş içerisinde. Bunu okurken hissettim. Onu ağır tedaviler (depresyonu boyunca ağır antidepresan ve şok tedavileri) sonucunda içinden kurtulamadığı depresyon, bu algısal genişliği ve derinliği yazarımıza ulaştırmış, galiba. Bu kadar derinlemesine analiz, duygusal anlatımı rasyonel bir dille anlatma, başka türlü mümkün değil. Hayır, yetenek değil, kendisi de bunu kitabın açılışındaki sunuşta belirtiyor. Sadece yetenekle bahşedilecek bir durum olduğunu düşünmüyorum. Ya da sarsılmış olmak, beni bu satırları yazmaya teşvik ediyor, bilmiyorum.
Sürekli genişleyen, bir türlü çözüme ulaşmayan çemberlerle sarılıyorsunuz. Okurken. Daralmasını, sizi bir sonuca ulaştırmasını beklerken, sizi derin bir bilinmezlik boşluğuna düşürüyor Wallace. Cevapsız sorular. Açıklanmayan düşünceler. Bitmemiş hissi uyandıran olaylar. Finalsiz devcileyin, ağır, rahatsız edici karakter ve öyküler. Okuyup okuyup beraber düşündüren, senin yerine düşünen, hayır böyle düşünmelisin diyen, böyle düşündüğün için seni suçlayan, yok olan karakterlerin ve duyguların hesabını okurdan soran, okura haddinden fazlaca değer veren ve bu değeri burnundan fitil fitil getiren öyküler okudum. Burnumdan fitil fitil geldi, okuduğum için pişman değilim.
Deneysel öyküler, gelecekten gelen bir sözlük, bir öykünün kuruluşu ya da bitişi veya sınav sorularının hazırlanması esnasında oluşan devcileyin problemlerden doğan X ve Y kişilerinden evrene doğru genişleyen, bazen saçma sapan yollardan inanılmaz doyumlara ulaştıran ve sıradan insanların anlatmaktan bile çekineceği haz, arzu, cinsellik, tecavüz, seks ve hatta bir babanın doğumundan itibaren oğluna beslediği nefret, kin ve diğer ölümcül duyguları… Onlarca ve hatta yüzlerce karakter, üç yüz küsür sayfalık bu derin çukurda üstünüze çullanıyor. Evet, okurken rahatsız ve tedirgin oldum ve evet, toplu taşımada acaba yanımda oturan adam, kadın okuduklarımı görse hakkımda ne düşünür, diye düşündüm. Tam olarak da buydu istediği Wallace’ın, çünkü o bunu arzulamıştı ve başardı. Beni tedirgin ve rahatsız etmek. Şok etmek. Sarsmak. Görmek istemediklerimi, duyduğumda kulaklarımı tıkadıklarımı, sakındıklarımı ve benzeri kaçışlarımı ummadığım şekilde bana okuttu. Şaşkınım.
30 küsür sayfalık, depresif bir kişiliğin seneler süren tedavi süreci ve çekingen kişiliğinin öykü sonunda ulaşmayı başardığı, beni delirten, çıldırtan ve fakat sonucunu bilemediğimiz, lakin tahmin edebildiğimiz öykü, kalp, ben.
Hazırsanız, sayfalar süren dipnotlar, dipnotların dipnotları ve İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler, sizleri bekliyor.
- İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler – David Foster Wallace
- Siren Yayınları – Öykü
- 343 Sayfa
- Çeviri: Sabri Gürses