Lâl isimli ilk romanıyla 2010 yılında Türkiye Yazarlar Birliği’nden yılın romanı ödülünü alan Ayşe Kara’nın ikinci romanı İstanbul’un Çağrısı Mayıs ayında Timaş etiketiyle yayımlandı. Tarih boyunca önemini ve cazibesini koruyan, paylaşılamayan şehir İstanbul, bu sefer tüm hikâyeyi kendi anlatmaya karar vermiş ve ortaya 628 yılından, Ahmed’in Mektubu’ndan başlayarak fethe kadar varan İstanbul’un Çağrısı çıkmış.
Başlarda klasik bir tarihi roman izlenimi uyandırsa da, savaş alanında işlenen sıra dışı cinayetlerle, bir yandan bir türlü elde edilemeyen ve aynı zamanda kaybedilmesinden korkulan bu şehrin büyüsü anlatılırken bir yandan da heyecanla bir katilin avına şahit oluyorsunuz. İstanbul sadece iki kıta arasındaki köprü; coğrafi ve tarihi açıdan önemli bir merkez değil, bu romanla birlikte İstanbul’un Hristiyanlar için nasıl kutsal bir mekân olduğunu da idrak etmiş oluyorsunuz. Nasıl öyle kolaylıkla vazgeçebilirler ki, onlara Hz. Meryem’in emanet ettiklerini düşündükleri bu şehirden?
Ayşe Kara, tarih kitaplarında görüp de unuttuğumuz detaylarla bezeli bu romanında hem savaş meydanını hem de Osmanlı ve Bizans içindeki gündelik yaşamı başarıyla yansıtmış. Eski İstanbul’u o dönemleri hayal etmek hiç de zor olmuyor haliyle. Yazar, Sultan Mehmed, Akşeyh, Çandarlı gibi tarihi figürlerin bile ruh hallerinin hayal dünyasındaki yansımasını aktarırken bir yandan da Elif, Çakır, Celep, İhsan, Turan gibi gerçekçi yan karakterler ve onların yaşadıklarıyla tarihi bir romanı sıkıcılıktan kurtarıp, heyecanla okunan bir kurgu haline getirmiş.
Bir savaş alanında iki taraftan da yitirilen yüzlerce can varken, bir yandan da bir katilin çıkması bu romanın dinamiğini değiştiren noktalardan biri. Karakterleri de ölümü ve savaşı sorgularken buluyorsunuz zaman zaman, savaş bir oyun değil çünkü ve bu acı gerçeğe de yer verilmesi çok isabetli olmuş kanımca. Bir yandan katilin bu cinayetleri neden işlediğini ve kim olduğunu merak ederken bir yandan da aslında sonunu ve gidişatını bildiğiniz büyük bir tarihi olayı okuyorsunuz. Benim gibi tarihi romanları okumaktan kaçınan biri için bile keyifle okunan bir kitap İstanbul’un Çağrısı. Romanın kalınlığına rağmen, detaylar, atmosfer insanı kitaba çekiyor ve kendinizi okumaktan alıkoyamıyorsunuz ve kitabı kapadığınızda bunun bir roman olduğu bilinciyle tarih bilginizi temize çekmek istiyorsunuz.
İstanbul’un fethi bugün yaşayan bizler için mutlak bir zafer gibi gözükse de, Ayşe Kara yazmış olduğu bu romanla fetih sürecinin hiç de kolay olmadığını, Haliç’e çekilen zincirlerin, karadan yürütülen gemilerin, rum ateşinin, tekerlekli kulelerin arasında gidip gelen strateji oyunlarını anlatırken fethin tüm heyecanını okura yansıtmayı başarmış. Aynı zamanda fethe iki taraflı bakmayı da başarabilmiş bir roman İstanbul’un Çağrısı, Osmanlı için elde etmesi ne kadar zor ise, Bizans için de kaybetmemek için fazlasıyla uğraşılan, vazgeçilmesi zor ve acı veren bir şehir İstanbul ve okurken bu durumdan doğan tüm sıkıntılara aşama aşama şahit oluyorsunuz. Bu romanı farklı kılan özelliklerden biri de anlatıcının İstanbul olması, fakat romanın akışından dolayı çoğu zaman üçüncü tekil anlatımını unutuyorsunuz. Tarihi roman okumayı sevenler için gerçekçi aktarımıyla okunmaya değer bir eser.
- İstanbul’un Çağrısı – Ayşe Kara
- Timaş Yayınları – Roman
- 592 sayfa