“Son Ayı’yı yazmak için oturduğumda aklımda son derece basit, tek bir fikir vardı. O da dünyada en çok sevdiğim şeyleri yazmaktı. Bu, hayvanları, özellikle de büyük, kucaklanası hayvanları; insanların, özellikle çocukların onlarla sahip olduğu özel dostluğu; ve onların kalpleri ile bizimkiler arasında dövülebilecek kalıcı sevginin getirdiği derin bağları kaleme almak anlamına geliyordu.” (Yazarın Notu)
Asıl mesleği öğretmenlik olan Hannah Gold aslında bir öğretmenden çok daha fazlasını henüz hayattayken yapabilme şansına erişmiş. Yaşadığı tecrübeler kendisini hayvanların sesi olmaya itmiş olmalı ki yazmış olduğu ve yazmayı planladığı birçok kitapta hayvanları konu almak istediğini belirtmiş. Hannah Gold’un en son kaleme aldığı Son Ayı şubat ayında Timaş Yayınları tarafından Genç Timaş etiketiyle yayınlandı. Editörlüğünü Merve Okçu ve Tolga Yozcu’nun birlikte paylaştığı, çevirisini Gizem Şakar’ın ve kapak tasarımını Levi Pinfold’un üstlendiği Son Ayı, öncelikle gençlerin dikkatini çekmesi beklense de gerçekliği ile her yaştan insanı etkileyebilecek düzeyde. Birçok dilde yayınlanmış olan bu kitap İngiltere’de 2021 yılının En İyi Çocuk Kitabı seçilmiş.
April, annesini yedi yıl önce kaybetmiş ve babasıyla bir hayatı paylaşmaya alışmakla meşgul bir kız çocuğu. Babasının bilim insanı olmasından dolayı günün her saatini kendisini büyük kitaplarla dolu odanın içinde hapsetmesi ise April’ın hayatını görünürde iki kişilik ama aslında tek kişilik yaşamış olduğunun en büyük kanıtı. Kendi halinde bir çocuk olan April, annesini kaybettikten sonra içine kapanan ve kendisiyle vakit geçirmekten uzak duran babasının ardından yalnız kalmış ve tüm sevgisini hayvanlara adamış. Hatta onların kendisini anladığını ve sevgisini göstermek için kelimelere dahi ihtiyaç duymadığını bile görmüş. Bunun sihri ile daha çok hayvanla iletişim kurmaya heveslenmiş.
Bir gün babasına gelen bir haber mektubu ile hayatları hiç olmadığı kadar ters düz olacaktır. Babası zamanında Kuzey Kutup Dairesi’nde çalışmak için başvurmuş fakat olabilme ihtimali üzerinde dahi durmamıştır. Fakat işe kabul edilir ve altı aylık süreyle okulun, sıcak yaz mevsiminin, parkların veya bahçelerin, bunları bırakın bir başka insanın dahi olmadığı Kuzey Kutbu’na yerleşme kararı alınır. April’ın böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini tahmin eden babası onu ikna etmek için yumuşak karnından vurur. “Orada daha çok vakit geçireceğiz.”
Fakat belki babasının tahmin edemeyeceği bir durum vardır ki sadece sıcaklık kontrolü yaparak Norveç hükümetine bildirmesi gereken bu iş April’ın babasının neredeyse tüm gününü alıyordur. Sabah kahvaltısından sonra evlerine birkaç adım mesafedeki dairesine geçerek çalışan babası öğlen yemeğini April’dan ayrı olarak dairede yiyor ve sadece akşamları eve dönebiliyordur. Okulu kahvaltıdan sonra öğlen arasına kadar ansiklopedi okumak sayan April, öğleden sonra yalnız olmasını bir fırsata çevirir ve etrafı keşfetmek adına yürüyüşler yapmaya başlar. Fakat bunun asıl sebebi bellidir. Yaşadıkları adaya eskiden beri Ayı Adası denmektedir. Çünkü eskiden burada bir ayının öldürülmesinin ardından ada bu isimle anılmaya başlanmıştır. Şimdilerde hiç ayının olmadığı söylenen bu adada bir akşam pencerenin önünde oturan April, hızla geçen o cismin bir ayı olduğuna yüzde yüz emin olduktan sonra onu gündüz gözüyle görmek ve her zaman vahşi olarak tanıtılan bu hayvanla tanışmak istediğine karar verir. İşte bu yüzden öğleden sonralarını yürüyüşlere ayırarak ayı ile karşılama heyecanı içinde geçirir.
Bir gün olur. Ayı ile karşı karşıya gelir.
“Issız bir adayı bir kutup ayısıyla paylaşma fikri bazı çocukları korkutabilirdi ama April’ı değil. Korkmak aklından ucundan bile geçmedi. Aslında, hissettiği tam tersiydi: sanki biri tepesinden aşağı parıltı serpmiş gibi ışıltılı bir heyecan parıltısıyla kaplıydı. Annesinin hep bahsettiği o engin dünya buydu ve April fiilen onun tam içinde yaşıyordu.” (sayfa 32)
April’ın ayıyı bulduğunda ayının ayağına plastik takılmış hatta ciddi derecede yaralamış olması, buzulların eriyerek kutup ayılarının ve birçok canlının evini yok ediyor olması gibi dünyaca bir problemimiz olan küresel iklim krizine de atıfta bulunan Hannah Gold, bu sayede farkındalığın genç kitleden başlayarak oluşturulmasını desteklediğini kanıtlıyor. Henüz 11 yaşında olan April dahi, Kuzey Kutbu’nda yaşayarak ve gizlice babasının çakısını alıp kutup ayısının ayağına zarar veren o plastiği keserek hatta annesini kaybettikten sonra buzulların erimesiyle bu Ayı Adası’nda mahsur kalmış ayı arkadaşının hikayesini dinledikten sonra iklim krizine yol açanın biz insanlar olduğunun farkına varır. Birimiz değil hepimiz bu sorunun bir parçasıyız. Herkes bir kişiden ne olur dedikçe koca bir dünya umursamaz davranmış, olan yine bizden çok uzakta yere yatsak bile sesini duyamayacağız kadar uzakta olan hayvanların mahsur kaldığı hayata olmuştur. Bunun için kendine kitapları dost edinen bütün genç ve yaş almış insanların bu şekilde farkındalığını arttırmak en hayran edici yoldur.
Ayı ile arkadaşlığı April’a insan bedeninde hayvan olabilmenin sihrini de yaşatır. Onun gibi kükremeyi, sesler işitebilmeyi ve koku alabilmeyi öğrenmiş üstüne üstlük bir dağın tepesinde en yakın mesafeden gökyüzüne dokunmuştur. Tüm bu tecrübeler dünyayı üç tur dönen insanda dahi bulunamayacak kadar nadirdir. Fakat bunların yanında Ayı buraya ait değildir. Onun evine dönmesi ve kendisi Ayı Adası’ndan ayrıldıktan sonra dahi aç ve sefil bir halde yaşamaması gerekir. April, Son Ayı kitabına dev bir ivme kazandıran o maceraya atılacak ve Ayı’yı bulunduğu adaya bir gün uzaklıktaki bir başka adaya götürerek en iyi arkadaşını yalnız bırakmayacaktır.
Bir sevgiyi paylaşmak için kelimelere ihtiyacın olmadığını gösteren Son Ayı, bir yandan fantastik kurgusu içerisinde okuru hapsederken bir yandan da dünyanın acımasız gerçekliğiyle karşı karşıya bırakıyor. Adeta ayının ayağına saplanan plastik bizim de kalbimize saplanıyor. Hannah Gold’un da dediği gibi “Bazen dünyadaki tüm kelimeler bir araya gelir de bir hikâye anlatamaz.”
Vahşi olanın sevgi değil de sevgisizlik olduğunu fark etmemiz dileğiyle.
İyi okumalar.
- Hannah Gold – Son Ayı
- Genç Timaş Yayınları – Roman
- Çeviri: Gizem Şakar
- 208 sayfa