“Aşk gerçekten özel bir duyguydu. Birbirine benzer gibi görünse de, her aşk biricikti. İşte tam da bu yüzden, bu kadar güçlü bir duygu, cinayet de içinde olmak üzere insana her türlü kötülüğü yaptırabilirdi.”
Gerçekten böyle miydi? Öldürme gibi haksız bir eylem, en insani duygu olan aşk ile bir kalıpta kullanılabilir miydi? Üstelik edebi yazın kahramanlarının, öykü karakterleri kadar etkin bir rolünün bulunduğu böylesi bir eserde. Yahut bu bir polisiye öykünün kurgusu içinde gerekli bir tümce miydi? Açıkçası çok da emin değilim, ancak aşkın sevgiden, hem de o yoğunluklu arzudan, yok edici bir kötücül hale büründürülmesini, bunun bir öykü kahramanının ağzından da olsa duymak çok hoş olmasa gerek.
Ahmet Ümit‘in Yapı Kredi Yayınları‘ndan çıkan ilk eseri olan “Aşkımız Eski Bir Roman“, toplamda üç öyküden oluşuyor. Bunlar; aynı isimdeki “Aşkımız Eski Bir Roman”, “Overlokçu Kız” ve “Sergey Nikolayeviç Jerkovski’ye Ne Oldu” isimli öyküler. İstanbul’da geçen, ancak üç farklı mekanı yer fonu olarak kullanan, klasik bir polisiye örgüsü ile yazılmış bir eserle karşı karşıyayız. “Aşkımız Eski Bir Roman” cümlesi bize çok da yabancı olmayan bir kalıp üstelik.
Bilenler bilir, Zeki Müren tarafından seslendirilen parçada en bilinen dörtlüktür bu: “Seninle aşkımız eski bir roman / Yandı sayfaları külüdür kalan / Sevgilim herşeyim sendin bir zaman / Ne yazık sonunda ele karıştın” şeklinde.
Öyküde de esasında bu dörtlüğün kimi yansımalarını bulmak mümkün. Ancak polisiye kalıbında olsa da, amaç okuyucuya katili buldurmak değil. Ahmet Ümit bunu “Beyoğlu Rapsodisi”nde ziyadesiyle denemişti. Ancak bu eserde başka bir durum var. Fonda aslında bir aşk hali bulunuyor. Bu kez, edebi kahramanlar karışımı girift bir hal ile bulamaçlıdır. Kahraman, kendisini gerçekleştirmenin sığınağı olarak roman kahramanlarını bulmuştur. Öyküde cinayet benim de çok sevdiğim Pera Palas Oteli’nde işlenir. Üstelik Edip’i, yani maktulü öldüren kişi, yine Pera Palas Oteli’nde bir süre kalan Agatha Christie kılığına girerek eylemini gerçekleştirmiştir. Ahmet Ümit’in akıcı dil ile ve olay örgüsünü de güzel kurmasıyla derinlikli karakter üzerinden yolculuk başlar. Edip’i, ki hiç kimseye zararı dokunmayan bir kişilik olarak, bu kişiyi kim, neden öldürmüş olabilir? Hikaye devamında Edip’in boşandığı eşi Çalıkuşu kahramanı Feride, sonraki eşi Aşk-ı Memnu’nun Bihter’ine doğru garip bir edebi kahramanlar geçidine yol alır. Devreye bu kez Hugo girer. Hugo, güzel kadınları toplayan bir ajans sahibidir. Doktor Jivago olarak bildiği Edip’in edebi zevkine uygun olarak, kızları edebi kahramanlara büründürerek Edip’e kendince ve talep üzerine hizmet sunar. “…Evet, kızlarımın girdiği kılıklar işte burada. Evet, Doktor Jivago’nun Lara’sı, Mecnun’un Leyla’sı, Uğultulu Tepeler’in Catherine’i, Dracula’nın Mira’sı, Büyük Umutlar’ın Estella’sı, Selvi Boylum Al Yazmalım’ın Asya’sı, daha bir çok roman kahramanı gönderdim ama hiç bir yazarı yollamadım” der Hugo. Ancak içlerinde Agatha Christie yoktur. Hugo anlatmaya devam ettikçe Edip’in bu halinin artık saplantı boyutuna ulaştığını anlarız.
“…En son hangi roman kahramanını yollamıştınız? Üç İstanbul romanından Belkıs adında bir kadın kahramanı yollamıştık. Bizim kızlardan Didem canlandırmıştı Belkıs’ı. Femme fetale kadınlarından. Çok da benzemişti Didem. Yazarı Mithat Cemal Kuntay görse eminim gözlerine inanamazdı.”
Edip’in evine Nevzat komiser ve Ali gittiklerinde de edebi yoğunluklu bir ortamın gizemi kendilerini karşılar. Asansöre binip çatı katına çıktıklarında küçük koridorda yazarlar resmi geçidine tanık olurlar: Cervantes’ten Shakespeare, Dostoyevski’den Dickens’a, Halide Edip’ten Orhan Kemal’e, Nazım Hikmet’ten Orhan Veli’ye, Edgar Allan Poe’dan Agatha Christie’ye, Kemal Tahir’den Aziz Nesin’e, Yusuf Atılgan’dan Oğuz Atay’a, Haldun Taner’den Sait Faik’e, Yahya Kemal’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a kadar on sekiz yazar siyah beyaz fotoğrafları ile gülümser durumdadırlar. Kitap kapaklarının fotoğrafları da duvardadır, mesela, Bekçi Murtaza, İnce Memed, Budala, Dorian Gray’in Portresi ve Çanlar Kimin İçin Çalıyor. Buraya aniden geliveren psikolog Zihni’ye göre Edip hakikat duygusunu yitirmiştir. İyi de, Edip’i, bir roman karakteri olmasa da bir edebiyatçı kılığına yani Agatha Christie kılığına girerek kim öldürmüştür? Bunun yanıtı kuşkusuz öyküde bulunmakta. Ancak eserin büyüsünü bozmaya hiç niyetim yok sevgili okur.
Kişinin kendini ötekileştiren bir nesneye dönüşümü, edebi kahramanları gerçek bir kimlik olarak algılama ve çok uzak zamanlardan gelen bir roman yazarı taklidinin, yine bir gerçeklik olarak bir otel’de, Pera Palas’ta, kalınan otel odasında gerçekleştirdiği eylem, ayrıca başkomser Nevzat’ın azınlık Evgenia ile olan duygusal birlikteliğinin peşi sıra bu yanılsamalı durumla bir arada, tüm zıt halleriyle verilmesi ya da polisler Ali ve Zeynep’in evlenmeden yürüttükleri o sahici ilişki boyutu, bize eserin gerçek bir aşk kimliğini yansıtma isteğinin olduğunu da hatırlattı. Kendi hayat gerçekliğinde doğru bir ilişki biçimini bulamayan bir kahramanın, doğru düşünme yeteneği ve ardından ise roman kahramanları aracılığıyla mükemmelliğe ulaşma arzusunun ne derece trajik bir boyuta evrilebildiğini göstermekle ve merak duygusunun yitmemesine neden olduğu için bu eser Ahmet Ümit’in başarılı sayılan polisiye öykü kitaplarından birisi olarak yıllar sonra da eminim anılacak. Üstelik bunu büyük bir kadirşinaslık ile kitabı yakın tarihte kaybettiğimiz şair Küçük İskender’e atfederek yapmakta. Bize kalan ise, aşkın bu sanal yanılsamasından, ayakları yere basan haline selam durmak, aşkın gerçek kimliğini kalben duyabilmek olarak görülmekte. Eserde birer yazarlar geçidi olarak yansıtılan o büyük yazarlardan, aşkın yazar ettiği kişi olarak kabul edilen Charles Dickens’in Büyük Umutlar’da dediği gibidir hakiki aşk “…sana gerçek aşkın ne olduğunu söyleyeyim, dedi aynı aceleci tavırla devam ederek. Körcesine bir bağlılıktır o, sorgusuz sualsiz insanın kendi zayıflığını kabul etmesidir. Tam manasıyla ona boyun eğmektir. Kendine ve tüm dünyaya inanmak ve güvenmek, kalbini ve ruhunu o haine vermektir. Benim yaptığım gibi”. Bu Edip’in belki de yapamadıklarındandır. Edebiyata sığınmasının, küstürdüklerinin karşılığıdır. Dickens’in aşkı, bunu anlayamayanlara karşı bir yanıt gibidir. Belki de, bir başka biçimi ile aşk tüm kıskançlıklardadır, salt onunla, karşıyla görüşmek için çırpınmalarımızdır, en hakikisinden öykünün çözümünde olduklarındadır…

- Aşkımız Eski Bir Roman – Ahmet Ümit
- Yapı Kredi Yayınları – Roman
- 223 Sayfa
1 Yorum
👏👏👏👏👏👏