İçinde yaşadığımız dünya belirsizliklerin dünyası. İnsan eğer yarın başına neyin geleceğini bilmezse, yavaş yavaş delirmeye başlar. Bu insani bir reflekstir. Milyonlarca yıl boyunca kendisini güvenli pozisyona almak için uğraşan, tüm hayat gayesini güvenlik üzerine kuran bir türden bahsediyoruz. Bu nedenle geleceğin belirsiz olması modern insanın çilesini büyük oranda temellendiren bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Bunların yanında toplumsal bir canlı olan insanın, diğerleri tarafından nasıl göründüğünü aşırı derecede merak etme hastalığı var. Geleceğin belirsizliği ve sürekli diğerleriyle iç içe yaşamak zorunda bırakılan bireyin kişiler için ne anlam ifade ettiğini öğrenme hastalığı günümüz insanının en büyük iki problemini oluşturuyor. İşte anksiyete tüm bu sorunların bir dışa vurumu.
Anksiyetenin çözümüne geçmeden önce onun ne olduğunu tam olarak öğrenmek gerekir. Dengesiz ruh halini şizofreniye yoran, bazı takıntılarından yola çıkarak kendisini obsesif ilan eden kişilerin sayısı giderek artıyor. Bu bilinçsizliğe engel olmak için anksiyetenin aslında ne olduğunu ortaya koymamız lazım.
Kalabalık önünde konuşma yapmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. O konuşma sırasında sakin kalabilmek, anlatmak istediklerimizi akıcı bir şekilde ifade edebilmek çoğu insan için imkansızdır. Sıradan bir kişiyi yüz kişinin önüne çıkardığımızda doğal olarak paniklemeye başlar. Bu panikleme de vücudunda bazı reaksiyonları beraberinde getirir. Kekeleyerek konuşmak, aşırı terlemek, titremek, kalp krizi geçiriyormuş gibi hissetmek bu reaksiyonlara örnek gösterilebilir. Örneğini anlattığımız bu kişinin yaşadığını tanımlamak isteseydik şöyle demek zorundaydık; kalabalık karşısında konuşma anksiyetesi. Her insanın yapamadığı, yapmakta zorlandığı ya da kendisine ıstırap gibi gelen bir takım eylemleri vardır. İşte istemediği eylemleri yapan ve bu süreçte gerek vücudunda gerekse zihninde kötü yönde değişimler yaşayan insanlara anksiyete teşhisi koyuluyor. Buradan da görüldüğü üzere anksiyete dediğimiz şey, sadece belli insanlara malum olan bir kavram değildir. Her insan, meşrebine göre bazı konularda anksiyete yaşayabiliyor. Bu rahatsızlığı asla küçümsemiyorum ama ne kadar büyütürsek büyütelim tanımının bu kadar basit olduğunu belirtmek istiyorum. Bazı şeyleri açmak istiyorsanız onları basitleştirmelisiniz. Bunu yapabildiğiniz takdirde sorunları çözebilirsiniz.
Anksiyeteye neden olan sebep tamamen insanın kendisine olan güvensizliğidir. Kişi kendinden emin olamadığı bir noktada heyecanlanmaya ve paniklemeye başlar. Peki bunun karşısında ne yapabiliriz? Hemen her konuda yetkin derecede bilgi sahibi olamayacağımıza göre odak noktamızı özgüvenden ziyade yabani duygularımıza, kısacası insan olmamızın farkındalığına çevirmeliyiz. İçinde yaşadığımız tüketim kültürünün mutlu insanlardan ziyade sorunlu bireyler yetiştirmesinde asıl sebep budur. Klişe bir söz olsa da konu gereği bunu yeniden belirtmem gerekiyor; bizi insanlığımızdan uzaklaştıran sisteme karşı en büyük silahımız insan olmamızın farkına varabilmektir. Bu kural anksiyete problemini çözmek için de geçerlidir.
Bir kişiden hemen her konuda muhteşem olması beklenemez. İçinde yaşadığımız kültür kişileri bir yarış atına indirgeyip onlardan her konuda mükemmel olmasını beklese de bu mümkün değildir. İnsan olduğumuzu hatırlamamızın zorunluluğu da buradan çıkar; her konuda muhteşem olamayız ve muhteşem olmadığımız konular bizim yetersizliğimizden kaynaklanmaz. Anksiyete problemi genelde ailesi tarafından şımartılarak büyütülmüş, çocukluğunda arkadaşları arasında iyi bir izlenim bırakmış ve buna alışmış insanlarda görülür. Bu tesadüf değildir, sürekli insanları etkileyen kişiler bir süre sonra bunu hayat amacı haline getirir. Bunun sonucunda da kişilerden aldığı reaksiyonlara göre kendi özgüvenini temellendirir. Oysa bu yanlıştır. Toplumun insanlara atfettiği özelliklerin ömrü çok kısadır ve geçicidir. Anksiyete sorunu yaşayan kişilerin bilmesi gereken ilk ve en temel kural budur. Toplum tüketir, bir anda harcar ve sonra unutur. Bu nedenle insanlara karşı yaşadığınız, onlara karşı rezil olduğunuzu düşündüğünüz konular ve onları etkilediğinizi sandığınız olayların ömrü çok kısadır. Anksiyete rahatsızlığı çeken insanlar dünyanın durduğunu ve diğer kişilerin hep aynı yerde kaldığını düşünme hatası yapar. Bunun temelinde şımarıklık yatar ve ne yazık ki kişi hala tüm odakların kendisine çevrildiğini düşüür. Ancak bu yanlıştır. Hayatın özünü oluşturan değeri anlamak için kişi kendisini değersizleştirmeyi öğrenmek zorundadır. Bu nedenle anksiyete rahatsızlığını çözmek için yapılacak ilk şey kendimizin sıradan bir insan olduğunu kabul etmektir. Kısacası, anksiyete probleminin temelinde şımarıklık yatar ve kişi ne kadar inkar ederse etsin tüm gözlerin kendisine çevrildiğini, uzun bir süre boyunca da böyle devam edeceğini düşünme hatası yapar.
Anksiyetenin bu kadar dert olmasının başka nedeni de kişinin herhangi bir konuda duyduğu korkuyu tüm hayatına yayma hastalığıdır. Oysa yaşanan korku veya başarısızlık aslında tek bir konuda kendisini göstermiştir. İnsanlarla ilişki kurma konusunda başarısız olan bir insan düşünelim. Aynı zamanda bu kişi çok güzel öyküler yazıyor olsun. O bireyin değeri sosyal hayatında değil yazdığı öykülerdedir. Diğer insanlar da bunu böyle görür ve bilir. Dünyanın en iyi futbolcusu olarak gösterilen Ronaldo’nun basketbol konusunda başarısız olması kimseyi etkilemez. Çünkü bilinir ki o insan bir futbolcudur ve asıl değeri ordadır. Bu bakış açısı diğer insanlar için de geçerlidir. Her insan yapabildiği en iyi şey üzerinden bir değer oluşturur ve diğer insanlar tarafından tanınır. Buradan da iki gerçeklik çıkar; eğer değerimizi oluşturmak istiyorsak biden çok konuda yetkin seviyede olmalıyız. Diğer gerçeklik ise her bireyin en azından bir konuda çok bilgili olması gerektiğidir. Tüm bunların sonucunda şuraya varıyoruz; insanlar sizi değerli olduğunuz konulara göre kafasında kodlar. Başarısızlığınız ve zafiyetleriniz hayatın her alanına sirayet eden bir yaşam sıkıntısı değil insanlık halidir. Kendinizi bir nebze değersizleştirmeli ve insan olduğunuzu yeniden keşfetmelisiniz.
Anksiyete rahatsızlığı çeken insanların son hatası başka insanların ne düşündüğüne çok fazla kafa yormalarıdır. Bu hemen her kişide olan ama bahsedilen rahatsızlığı yaşayan insanlarda çok yoğun bir şekilde kendisini gösteren bir sıkıntıdır. Bu sıkıntıyı daha da büyüten ise kişinin bununla mücadele etmeye kalkışmasıdır. Bir sınıfta olduğunuzu ve herkesin sizin hakkınızda kötü şeyler düşündüğünü farz edin. Daha da ileri gidip işi fantastik boyutlara taşırsak; herkesin eliyle gösterip alay ettiği ve aşağıladığı insan olduğunuzu farz edelim. Buna karşı takınılacak en doğru tavır mücadele etmemektir. Eğer insanlar sizin iğrenç bir insan olduğunuzu düşünüyorsa onlara iğrenç olmadığınızı kanıtlama çabasına girmeyin. İğrenç olduğunuzu kabul edin. Eğer bununla ilgili sorun yaşayan varsa sizden uzaklaşarak söz konusu problemi çözecektir zaten. Ancak insanlarda, özellikle anksiyete problemi yaşayanlarda herkesin gözüne girme ve yanlışları düzeltme hastalığı var. İnsanların size olan yargılarını bertaraf etmenin en kolay yolu o yargıyı kabul etmekten geçer. Kişilerin size karşı fikirlerini değiştirmeye çalışırsanız sonu olmayan bir yola girmiş olursunuz. Çünkü eninde sonunda birileri size bir şey söyleyecektir. Bunu atlatmanın en kolay yolu bahsedilen yargıyı kabul etmek ve topu karşı tarafa atmaktır. Size iğrenç bir insan olduğunuzu söyleyen birisine ‘evet öyleyim’ cevabı verdiğiniz anda ipleri elinize almış olursunuz. Kısacası insanların size olan yargısını bertaraf etmekten ziyade onu kabul etme yolunu seçin.
Özetlemek gerekirse; anksiyete bozukluğu toplumsal bir rahatsızlık değildir. Sadece kişinin başarısız olduğu bazı konuları tüm hayatına yayması, yaşadığı başarısızlıkları aynı yere bağlamasıdır. Ancak insan olduğumuzu hatırladığımız ve bazı konularda yetersiz olduğumuzu kabul ettiğimiz takdirde bunu aşabiliriz. Tüm bunların altında özgüven eksikliğinin yattığı unutulmamalıdır. Eğer yetersiz olmak istemiyorsak, gereksiz heyecanlara kapılırız. Bunalıma girmek istemiyorsak yapmamız gereken şey kendimize olan yatırımdır. Kişi bildiği ölçüde özgüvenini kazanır, anksiyete bozukluğunu yenmenin şartları da insan olduğumuzu kabul etmek ve ulaşabildiğimiz hemen her konuda yetkin olmaya çabalamaktır. Son on yılı anksiyete belası yüzünden zehir olmuş bir insan olarak bunu atlattığımı düşünüyorum. Bunun nedeni kendime olan güvenimi yeniden kazanmamdı ve bu da bir takım konularda kendimi yetkin hissetmemdi. Artık elimde kimsede olmayan bir hazine bulunduğunu keşfettim ve kendime verdiğim değer de o derece arttı. Anksiyete kendine güvenmeyen insanların eninde sonunda uğrayacağı son duraktır. Buna izin vermemek için öğrenmeli ve bazı konularda yetkin olmalısınız. Diğer taraftan insan olduğunuzu ve hemen her konuda mükemmeli başaramayacağınızı kabul etmelisiniz. İnsanların size olan yargıları geçicidir ve bir anlam ifade etmez. Onların size olan yargısıyla mücadele ettiğiniz sürece kaybedersiniz. Mücadele gücünüzü insanlara laf yetiştirmeye değil kendinizi geliştirmeye harcarsanız sorunlarınızı da çözmüş olursunuz.