8 MART NEDİR?
Bugün 8 Mart. Dünya Emekçi Kadınlar Günü, bazısına göre sadece Kadınlar Günü veya Kadın Günü, Evrensel Kadın Günü, kimine göre “Kızlar” Günü, birilerinin kadından haberi bile yok.
Böyle bir hafta önceden Gratis’in, Watsons’un, Koton’un, Armine’nin, Madame Coco’nun, Karaca’nın vb. çeşitli firmaların boy boy kırmızı afişlere “KADINLAR GÜNÜNE ÖZEL %50 İNDİRİM” yazdıkları çok özel bir gün 8 Mart. Her cadde sonunda bir teyzenin önünde çeşit çeşit, renkli çiçekler; kuyumcuların camlarında parıldayan kalpli kolyeler, hayatında ilk defa Victoria Secret’tan iç çamaşırı bakan erkekler… Bunların hepsi bir günde oluyor. Çünkü, 8 Mart. Kadın mutlu edilmeli, düşünülmeli, alt tarafı bir günü var. Değil mi? (!)
Sormak istiyorum: Kadının varlığını neden sadece 8 Mart’ta kabul ediyoruz? Kadın bir makine ve duyguları sadece 8 Mart’ta mı çalışıyor? 9 Mart’ta ne olacak peki, 26 Nisan’da, 18 Temmuz’da? Kadın, o zaman da kadın olmayacak mı?
Hiç düşündük mü, kitap ve yayınevleri neden 8 Mart’a özel bir indirim yapmıyor? Kadın sadece Maybeline Super Stay 24 fondöten süren, Zara 38 beden pantolon giyen, işten çıktıktan sonra Madame Coco’dan turuncu pike alan bir varlık mı? Bu kadın eve geldiğinde Sheila Rowbotham’ın Yeni Çağ Hayali’ni okuyamaz mı? Okur, okuyacak, okumak zorunda.
8 Mart, sokmaya çalışacağımız bir kalıp değil. Sabah 8’den gece 2’ye kadar tekstil firmalarında, haftasonları ev temizliklerinde, sabah 9 akşam 5 çalışıp eve geldiğinde çocuğunun ev ödevlerine yardım eden, yemek yapmadığı için kocasından küfürler işiten, dekolteli giydiği için sevgilisinden dayak yiyen, saç rengi mavi olduğu için tacize uğrayan, başı örtülü fakat makyaj yaptığı için abisinden fiziksel şiddet gören, her akşam okuldan yurduna dönerken evli barklı bir adam tarafından sözlü şiddete uğrayan, babası tarafından psikolojik şiddet gören, üniversitede dekanı tarafından bastırılmaya çalışan bir doçentin, mecliste diğer kadınlar tarafından şiddete uğrayan bir kadının, sınıfında dışlanan bir ortaokul öğrencisinin, devlet idaresinin kapısının önünde engel yolu olmadığı için tekerlekli sandalyesinde yardım bekleyen bir teyzenin de günü 8 Mart. O kadar çok, o kadar çok çoğaltabilirim ki… Ömrüm yetmez yazmaya, ömrünüz yetmez okumaya. En iyisi, ömrünüzün okumaya yetmeyeceği şeyleri uygulamaktan vazgeçin.
Kadınlar 8 Mart’ta olduğu gibi, her gün kendilerini var edecekler. 8 Mart’ta da özgürce meydanlarda içlerinde Victoria Secret iç çamaşırı, dudaklarında Balm rujuyla zılgıtlar çekerek kutlama yapacaklar. Bu kadar basit aslında.
KADIN KENDİNİ VAR EDEBİLİYOR MU?
Kadın kendini evde, iş yerinde, okulda, kütüphanede, sosyal platformda, kamusal alanda bir şekilde var etmeye çalışıyor. Türkiye’de yaşayan bir kadın için bu durum biraz daha güçleşiyor tabi. Her hafta kadın cinayeti, taciz mağduru kadınlar, tecavüze uğrayan kız çocuklarının sayısı artırıyor. Bu durumda kadın kendini olması gerektiği gibi güvende, refah bir şekilde var edemiyor.
Evde kocası tarafından baskı altına alınıyor, temel hakları ihlal ediliyor, çoğu zaman yaşam hakkı elinden alınıyor. Kamusal alanda, iş büyüğü tarafından veya kendisi gibi çalışan kişiler tarafından rencide ediliyor veya yine aynı şekilde hakları ihlal ediliyor. Özellikle son zamanlarda akademide, edebiyatta, medyada oluşturulmaya çalışılan baskı rejimi doğal olarak kadınları da etkilemiş durumda. Birçok kadın akademisyen dövülerek gözaltına alındı, çeşitli cinsel şiddete uğradılar keza sosyal medyada şahıslarına sözel tacizde bulunuldu. Anlayacağınız en üst tabakadan, en alt tabakaya kadar her türlü mevkide kadın, çeşitli engellerle karşı karşıya. En başında, erkek egemen sistem kadının baş düşmanı diyebiliriz.
Alanı birazcık daha daraltıp kadının, edebiyat camiasındaki yerini tartışmaya açmak istiyorum. Geçmişe değil de biraz da günümüze dönelim. Mesela, edebiyat dergilerindeki kadın yazarların azlığını düşünelim. Yayınevlerindeki editörlerin çoğunluğunun neden erkek olduğunu; erkek egemenliğini kutsayan ve otoriterleştiren, kadını metinlerinde metalaştıran eril dili tartışalım biraz da. Şiddet, dilde başlar. Eril dili kullanarak kadını metalaştırır, küçümser, “ikincil cins” yaparsanız kadının bu toplumda kendini var etmesi imkansızlaşır.
Bu konuda dergilerden, gazetelerden, medyadan –inşallah- hassasiyet göstermelerini özellikle rica ediyoruz.
“KADIN, KADININ DÜŞMANI” MIDIR?
Düşmanı mıdır? Bazen, düşünüyorum.
Gerek özel hayatımda gerekse çevremde, sosyal medyada o kadar fazla kadın baskısıyla karşılaşıyorum ki! Erkek diktasıyla mı başa çıkalım, sapıklarla mı, kadını yok sayan kanunlarla mı yoksa kadını aşağılayan kadınlarla mı? Deli divane olduk! Biraz da özeleştiriyi yapmamız lâzım bence.
Geçen aylarda Polonya’da kürtaj yasağıyla ilgili yasa tasarısı gündeme geldi ve inanır mısınız milyonlarca kadın greve gitti. Onlar bu durumu yaşarken, bizler Türkiye’de kadını evine alıp onun ağzını burnunu dağıtıp, internete yayan kadının linçi ile uğraşıyorduk. Ya da iki kadın arasındaki “hehe amk kızına bak, orospu ya, ay amk kezosu” diyaloglarını görüp “Acaba hangi ülkeye taşınsam?” diye kara kara düşünüyorduk. Veya mini etek giymiş kadına bakıp, “Ay, orospuya bak kesin veriyordur bu” diyen kadınlara özgürlükten, iradeden bahsediyorduk.
Kadın dayanışmasını sağlayabilmek günümüzde geçmişe nazaran o kadar zorlaştı ki. Kadının, kadına olan tahammülsüzlüğünü bir türlü yenemedik. Bir kadın değişirse, bir toplum değişir. Buna inanın. “Hadi göster halana pipini” ve “Adet olduğunda pedini git dışarıdaki çöpün en dibine koy” anlayışının bu yüzyıla kadar süregelmesinin sebebi ataerkil olduğu kadar, bu ataerkilliğe boyun eğen ve onun vücuduna bürünen kadınlardır da. Anneler kız çocuklarına hâlâ “Bacakların kapalı otur, dışarı çıktığında etrafına bakınma, bir erkek sana bir şey derse oradan uzaklaş” gibi düşünceleri empoze ediyor. Fakat diğer yandan erkek çocuklarına ise “Koçum benim adam oldu artık tabi kız düşürecek eve, erkektir o yapar, erkektir o gücünü gösterecek tabi, erkeğin vurduğu yerde gül biter, erkek severse kıskanır da kısıtlar da döver de” anlayışı devam ettiriliyor. Biz bu cinsiyetçi geleneğin sürdürülmesine karşıyız, annelerin/kadınların bilinçsiz bireyler yetiştirmesini istemiyoruz. Bu yüzden kadın dayanışması önemlidir diyoruz ve bunu savunuyoruz.
KADINLARA:
Kadın olduğun için utanma. Gördüğün baskılar, şiddetlerden sonra “Keşke erkek olsaydım!” deme. Diren, var olduğunu ve olacağını inatla ispatla. Onun senden hiçbir üstünlüğü yok. Cinsiyetsizleştirme kendini. Dilini özgürce kullan, seni yok sayan dile prim verme. Seni yok sayanların karşısında dimdik dur. Sen çok güzelsin, düşünme. Makyaj yapmak zorunda değilsin, kapitalist ataerkil sistemin güzellik kalıbına uymak zorunda değilsin. Aynı şekilde seni makyaj yapmaman konusunda kısıtlayanlara karşı da dimdik dur. Özgür iradenin bilincine var. Temel haklarına sahip çık. Metrobüste, takside, alışveriş merkezinde, parkta, spor salonunda, iş yerinin kafesinde, her yerde seni rahatsız edenlere karşı sesini çıkartmaktan korkma. Yazmaktan çekinme, önüne çıkan her engelin karşısında dimdik dur. Her şeyden önce oku, oku ve oku. İnanıyoruz ki, sen değişirsen bir toplum değişir.
Sen 8 Mart’ta olduğu gibi, her gün özelsin.
Asla yalnız yürümeyeceksin.
Sizi seviyorum!