Yazarlar; bir bakıma özgün düşünce dünyaları, özgür ruhları nedeniyle yazmaya yönelmişlerdir. Şüphesiz ki duyuş ve düşünüşleri sıradan insanlardan çok farklıdır. Yazmak onlar için kaçınılmaz bir son olmuştur. Yazdıklarıyla kendi ruhlarını ortaya koymuş, ruhlarının yansıması bu eserlerle de birçok ruha dokunmayı başarmıştır. Kimileri yaşamlarıyla, kimileriyse ölümleriyle bizleri etki altında bırakmıştır.
Bu etki o kadar hissedilmiştir ki dünya edebiyatı da buna kayıtsız kalamamıştır. Türk edebiyatının iki çınarı Yaşar Kemal ve Leyla Erbil, yazdıklarıyla Nobel komitesinin dikkatini çekmiş ve Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday olmuştur.
Yaşar Kemal… Çukurova’nın yağız delikanlısı… Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday ilk Türk erkek yazar.. Çukurova’nın adeta nefesi…
2015 yılında vefat eden büyük usta Yaşar Kemal yokluğu ile edebiyat dünyasında derin bir boşluk bırakmıştır. Çukurova yöresini anlatmaktaki başarısını şüphesiz çocukluğundan başlayan ve bir ömür onu takip eden zorluklara borçludur. Küçücükken gözlerinin önünde babası öldürülmüştür. Tanık olduğu bu acı olay onu kekeme kılmış, çare olarak da kendisine şiir ve tekerleme ezberlemesini öğütlemişlerdir.
Okul yaşına geldiğinde ezberinde birçok sözlü ürün, hayalinde birçok konu bulunmaktadır. Kurban bayramında merakına yenilmiş ve kurbanlıklarının kesimini izlemek için hayvanın yanına oturmuş, kasabı izlemeye koyulmuştur. Bir anda kasabın elinden kayan bıçak Yaşar Kemal’in sağ gözüne denk gelmiştir. Çevrede bir an panik olmuş ama herkes bunun küçük bir çizik olduğunu söyleyince annesinin aklına oğlunu doktora götürmek bile gelmemiştir. Oysa küçük bir çizik, Yaşar Kemal’in sağ gözünü kör etmiştir. Zengin bir ruhu olan yazarın tek gözle dünyayı daha da çok algıladığını söylememize gerek yok sanırım.
Leyla Erbil… Edebiyatın cesur sesi… 2013 yılında aramızda ayrılan özgün bir kadın…
Lise yıllarında ilk şiirlerini kaleme alan Leyla Erbil, İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi Bölümünde okurken âşık olur ve öğrenimine ara verir. Ancak bu evlilik uzun sürmez. Evliliğinin noktalanmasının ardından eğitimine döner. Bir yandan da İskandinav Hava Yollarında çalışmaya başlar. Yeni işi ona yeni bir aşk sunar ve bu yeni aşk yine onun eğitimini bırakmasına neden olur. İkinci eşi Mehmet Erbil ile de böylece evlenir.
Öykü yazmaya yönelen Leyla Erbil’i Metin Eloğlu cesaretlendirir ve ilk öyküsü Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’nde yayımlanır. Yayımlanan ‘Uğraşsız’ adlı ilk öyküsü edebiyat dünyasında hemen fark edilir ve bu öykünün ardından birçok yeni öykü, birçok dergide okuyucu ile buluşur.
Edebiyat dünyasının Leyla Erbil’i fark etmesi tesadüf eseri olmamıştır elbette. Zengin kelime dağarcığı ve sözcüklere verdiği şekillerle edebiyatın özgün seslerinden biri olmayı başarmıştır. Bunların yanında eserlerinde psikanaliz yöntemini tercih ederek din, aile ve toplum kavramlarına sorgulayıcı bir tavır geliştirmiştir. Marx ve Freud ise başucu düşünürleri olmuştur.
Nitekim Behçet Necatigil de onun dilinin ve kurgusunun farklılığının farkındadır. Leyla Erbil’in ‘Gecede’ öyküsü için şu cümleleri söylemiştir: “Biçim ve dil bakımından ilk kitabı ‘Hallaç’taki atak çıkışları yumuşatmış ve burjuva ahlak çöküntüsünü, türlü toplum yabancılaşmalarını ustaca ve insancıl belirtmiş olan hikâyeci, bu eseriyle hikâyeciliğimize yeni bir bakış açısı kazandırdı.”
Birçok ödüle layık görülür yıllar içinde. Ancak Sait Faik Abasıyanık’ın mezarı başında yakın arkadaşları Selim İleri, Demir Özlü, Fikret Ürgüp ve Naci Çelik ile aldıkları karar gereği hiçbir ödül törenine katılmamıştır.
Bu durum şüphesiz yeni ödüller almasına ya da ödüllere aday gösterilmesine engel olmamıştır. Nitekim 2002 yılında PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne ‘’Türk dili ve edebiyata egemenliği aynı zamanda insana, hayata ve dünyaya karşı sorumlu aydın tavrı’’ dikkate alınarak aday gösterilmiştir. Leyla Erbil böylece ülkemizden Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday olarak gösterilen ilk kadın yazarı olmuştur.
Yaşar Kemal ve Leyla Erbil’in adaylıklarının ardından Nobel Edebiyat Ödülü ile buluşan ilk Türk yazar ise Orhan Pamuk olmuştur.
2006 yılında ödülünü alan Pamuk, aynı yıl TIME dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisiden biri olarak seçilmiştir. Orhan Pamuk böylece aynı yıl Türk insanına iki haklı gurur yaşatmayı başarmıştır. Kitapları birçok dile çevrilen Pamuk yazma serüvenini şu cümlelerle ortaya koymuştur: “Benim yazdığım gibi kitaplar yazılsın da okuyayım diye yazıyorum. Bir türlü mutlu olamadığım için yazıyorum, demek ki mutlu olmak için yazıyorum.”
Edebiyatımıza kök salmış bu üç çınara şükranlarımızla…