Hangi kelimeler tam anlamıyla onun naif ruhunu anlatır? Kim onun hayatı boyunca yakındığı onu anlamaya çok yaklaşabilir?
Şüphesiz Oğuz Atay üzerine yazmak sadece bir “deneme”den ibaret kalacaktır. Onun derin ruhu kitaplarında yer alsa da sadece onun anlattığı kadardır. Zira küçük yaşlarda geçirdiği zatürre nedeniyle annesinin aşırı korumacı tavırları onun yaşıtlarıyla sokaklarda oynamasına engel olmuş, pencereden dış dünyayı izleyen ve içinde “derin bir ruh” biriktiren bir çocuk olmasına neden olmuştur. Kız kardeşi Okşan evin yaramaz, erkek çocuklarına özgü haşarı çocuk rolünü üstlenirken; Oğuz Atay sürekli fanilası değiştirilen adeta kız çocuk rolü sergilemiştir.
“Tutanamayanlar” romanında Selim’in ağzından kendi çocukluğunu konuşturmuştur: “Bahçede bir dut ağacı vardı. Ben çıkmazdım, kız çıkardı.”
Nitekim kız kardeşi onun yapmak istediği her şeyi yapan içindeki haşarı erkek çocuğudur. Diğer çocuklardan çok farklıdır. Az konuşan, terbiyeli, sürekli kitap okuyan adeta harika bir çocuktur. Ancak Oğuz Atay, insanların ve ailesinin algısında yarattığı bu harika çocuktan memnun değildir. Hatta bu harika çocuk imajı üzerinde fazlaca baskı yaratmaktadır. Kimselere anlatamadığı kendini romanlarındaki kişiler üzerinden anlattığı için bu konuda da “Tutanamayanlar” romanının başkişisi Selim’in ağzından hissettiklerini anlatmıştır. ‘Selim büyük adam olamayacağını hissediyordu. Belki Türkiye savaşa girerse, Selim’in büyük adam olma meselesi unutulur ve Selim de bu kadar insana mahcup olmazdı.’ cümlesi onun korkularını ortaya koymaktadır. Aslında Oğuz Atay’ın korkması için nedeni yoktur. Annesi ilkokul öğretmeni, babası önemli bir hukuk adamıdır. Bilgili ve kültürlü bir aileden gelmektedir. Annesi ilk öğretmeni olmuş, onun küçük yaştan eğitimini ele almıştır. Bu ilgi sonuç vermiş olacak ki beş yaşında okumayı öğrenmiştir. Onun nitelikli edebiyat eserleriyle buluşmasını sadece annesi değil, kuzeni Füruzan da sağlamıştır. Maksim Gorki ve Dostoyevski hayranıdır. Hayranı olduğu yazarın “Benim Üniversitelerim” kitabını “Benim İncilim” şeklinde anmaktadır.
Kitaplar kadar resimlere de hayrandır. Resim yapmak en sevdiği uğraşlardandır. Üstelik öğretmeni Ressam Eşref Üren de en büyük destekçilerindendir. Oğuz Atay’a Güzel Sanatlar Fakültesine gitmesini öğütler. Ancak babası bu öneriye şiddetle karşı çıkar. Para kazanabileceği bir meslek dalını seçmesi gerektiğini bildirir oğluna. Bu konuşma bir rica değil, bir nevi emirdir. Oğlunun önüne ya doktor ya da mühendis olmayı koyar. Oğuz Atay’ın kişiliğine hiç uygun olmayan bu iki mesleği seçmesi gerektiğini öğretmenine iletir. Eşref Bey oldukça sinirlenir ve “Babana söyle, sana köşe başında işlek bir yerde bir bakkal dükkanı açsın o zaman. İyi para kazanırsın.” der.
Yapacak bir şey elbette yoktur terbiyeli Oğuz’un. Babasının ricasını(!) İTÜ İnşaat Mühendisliğini kazanarak yerine getirir. Ancak en büyük arzusu hayranı olduğu Dostoyevski gibi mühendis olduktan sonra bir gün istifa etmektir. Mühendis olmayı hiçbir zaman sevmemiştir.
Çekingen ve utangaç Oğuz’un kendini iyi hissettiği ve konuşmaktan çekinmediği iki konu vardır: Felsefe ve matematik.
İnşaat mühendisliğinin ona hissettirdiği ruhsuz dünyasını istemez. Nitekim fakülteden yakın arkadaşı Rasin Demirsoy’la sürekli arka sıralarda kelime oyunu oynamaktadır.
Üniversitede Rasin Demirsoy gibi birkaç sağlam dost daha edinir. Turgut Yavuzalp, Ural Özyol’la da dostlukları gün geçtikçe sağlam bağlara dönüşmüştür. Onların yanında ‘kendisi’ olabilmektedir. Bu iki dostu da “Tutunamayanlar” romanına konu olmuştur. Nitekim Oğuz Atay’ın romanlarının her biri onun yaşamından ipuçları vermektedir. Turgut Yavuzlap ile tanışma sahnesi birebir kitapta da yer almaktadır. Rasin Demirsoy’la kelime oyunu oynadıkları bir gün kendilerinden neredeyse on yaş büyük Turgut Bey yaklaşır ve ne oynadıklarını sorar. Oğuz Atay, Turgut Beyi önce asistanlardan biri sanır. Ancak ardından çok sağlam bir dostluğun temeli atılır. Yine kitabın başkahramanı Selim’in intiharı yakın arkadaşı Ural Özyol’un intiharından etkilenilerek yazılmıştır.
Gerçek yaşamda konuşmayan Oğuz Atay romanlarıyla hayatını ortaya koyduğunu şu cümlelerle adeta itiraf etmiştir: ‘Evliliğimin içyüzünü bir roman tefrikası gibi parça parça ederek ayaklarınızın dibine sermedim mi?
Peki Oğuz Atay bu eserleri neden yazmıştır?
Cevabı içinde olan sorulardan birine değiniyoruz aslında. Oğuz Atay gerek “Tutunamayanlar” romanında gerek “Tehlikeli Oyunlar” romanında kimliğine bulaşmış tüm sahte duygulardan soyutlanıp ‘kendi benliğine’ ulaşmak amacındadır. Bu sebeple roman kahramanlarının soyadları bir o kadar özenli seçilmiştir: “Turgut ÖZBEN– Hikmet BENOL .”
Eserleri adeta bir felsefenin savunucusudur. Bu yüzden eserleri mutlu sonla bitmez. Yine aynı sebeple Oğuz Atay okumak ‘benliğinize’ yapacağınız tehlikeli bir yolculuktur.
İletişim Yayınlarının 2015 yılında çıkardığı ‘Resimli Türkçe Edebiyat Takvimi’nde Kıvanç Koçak, Oğuz Atay okuyanlara önemli uyarılarda bulunduğu şu satırları kaleme almıştır.
Oğuz Atay için hazırlık pasları
1- Oğuz Atay’ın dili zordur, zorludur. Emek, çaba ve yüksek konsantrasyon ister. “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen nerdesin acaba?” der ama hayata karşı bir tutum, bir algı da bekler okurundan. Yoksa zaten onu okumanın pek bir anlamı da olmaz.
2- “Hızlıca okurum.” , “En kötü ihtimal kütüphanede durur, havamı atarım”la girişilmez Oğuz Atay’a. Bu fikriyatla en fazla onun romanlarındaki ‘küçük burjuva’, sinik bir karakter olur çıkarsınız.
3-‘Tutunamamak’ lafının afiliğinden yararlanmak arzusuyla da okunmaz, okunamaz; başlansa da bitirilemez Oğuz Atay. Bu durumlar için bilincinin akışı içine alanın, ‘Ah Oğuz’cuğum diye diye yazdığı bloglar tavsiye edilir.