Oktay Akbal’ın 22 yaşında yazdığı bu eser; iyi bir roman okumanın hazzını bütün gücüyle veriyor bize. Roman deyince aklınıza kalın bir kitap gelmesin, 126 sayfadan oluşan bir kitapçık.
“Garipler, iki mezarlığı birbirine bağlayan bir köprü gibidir.” diye başlıyor kitap. Ardından gelen cümleler ile bahsettiği sokağın ilk tanımını yaptığını anlasak da, sayfaları çevirdikçe zihnimde bu cümleyi tekrar ederken buldum kendimi. Genç bir adamın sokağa yerleşmesi ile çoğu kez odasının camından mahalleliyi seyir hali; bu genç adamın ana karakter olacağını düşündürse de ilerledikçe hikâyenin Salih; yani o genç adamın değil ışığı yanan her evin, evdeki her bir insanın yaşamlarını ayrı ayrı konu alan insanlar olduğunu anlıyoruz.
Okumaya devam ettikçe ilk cümlenin gücünü daha net bir şekilde duyumsadım. Bir sokağın; gelenekleri, görüşleri, yaşam tarzı ile bir toplumun aynası. Aşkları, mutlulukları, arzuları, hayalleri diğer taraftan ise ıstırapları, iniltileri, ekmek davaları ile bir insan romanı. Bir yandan ise Salih’in bu insanların yaşamlarına dokunma isteği ile odasındaki o ince camı kıramayışının hikâyesi.
Oktay Akbal’ın canlı, akıcı, sade ve bununla birlikte nadir olarak tattığım güçlü anlatımıyla okura sunuluyor. Roman şu cümle ile bitiyor: “Salih elinde valiziyle bir hırsız gibi girdiği yerden, yine bir hırsız gibi, arkasına bakmadan kaçıyordu.” Benim ise zihnimde valizinde ne taşıdığı sorusu oluşuyor. Romanda yüzüme sert bir şekilde çarpan gerçekliği, eşyalarının arasına derin bir hassasiyetle sıkıştırdığını hayal ediyor, arkasından bakıyorum Salih’in…
- Garipler Sokağı – Oktay Akbal
- Cumhuriyet Kitapları – Roman
- 126 Sayfa