1,3B
Tatlı dilli güler yüzlü yazar Mahir Ünsal Eriş iki tane öykü kitabından sonra “Dünya Bu Kadar” isimli ilk romanı ile yine etkileyici hikâyeler anlatmaya devam ediyor.
İsminden bile bir sürü anlam çıkaracağımız kitap ikindi kahvaltısına gelmeyen Güneş ile başlıyor. Ve olaylar devam ediyor. Yazar sade bir dil ile olayları daha doğrusu sıradan insanların başına gelebilecek sıradan, yer yer sıra dışı hadiseleri üşenmeden ince ince ama sadelikten kaçmadan anlatıyor. Kitabı karekterleri not ederek okumanız tavsiye edilir. Zira karekterlerin her biri üzerinde o kadar incelikle durulmuş ki her karakter bir süre sonra tanıdık gelmeye, sokağa çıksam karşımıza çıkıverecek hale geliyor. Olayları kişileri birbirine karıştırmadan daha fazla zevk alarak okumanı için isimleri not etmenizi öneririm.
Hikâyelerinden sade diline hayran olduğumuz Mahir Ünsal Eriş aynı dil sadeliği ile daha detaylı olaylar işleyip daha derinlikli karekterler ortaya çıkarmış. Dünya Bu Kadar beni en başından ismiyle sarsan bir kitap. “Burası dünya ya hu, burası bu kadar işte!” diyerek Ah Muhsin Ünlü’den mülhem ismini alan kitap tam olarak ismi gibi ilerliyor. Çünkü acı, yalnızlık, davetler, kahvaltılar, başarısızlıklar, nakışlar, danteller buraya bize ait ve bu kadar işte daha ötesi yok dediğimiz bir kurguya sahip. Yazar insana ait olan, insanın acziyetini keyfini kederini anlattıp, bunu bizim gözümüze sokmadan anlatabileceği bir tarz benimsemiş. Kitap üç bölüm ve bir sondan oluşuyor.
Kitabı okurken aklıma ilk gelen şey; birbirinden habersiz ama birbirini etkileyen ve bunu sadelikle bizde anlatan usta yönetmen Meksikalı Alejandro Gonzalez Inarritu’dur. Evet evet, Dünya Bu Kadar’ı okurken ve bitirince aklıma sürekli Inarritu geldi. Romanın karekterleri birbirinden habersiz ama birbirine temas eden bir avuç insan. Hayat gibi. Bir yerlerde otururken, çalışırken, bir şeyler yazarken, belki de aylak aylak yürürken hayatın başka bir yerinde nefes alan, farklı eylemler içerisinde bulunan başka insanlara olan temasımız, onlar ile olan bağımız beni en fazla düşündüren unsur oldu. Kitap, hayatlarına konuk olduğumuz insanlar sayesinde okura, tam anlamıyla tarih okuması sunuyor. Güzel bir tasvire gülümserken kendinizi depremin ortasında belki de iki katına çıkan dolar piyasasında bulabiliyorsunuz.
Güneş’in kahvaltıya gelmemesi ile başlayan kitap, neden gelemediğine kadar geçen sürede oluşan zincirleme insan tamlamaları ile son buluyor. Ve bütün bu olaylarda herkesin kendine ait bir tavır bulması romanın en vurucu özelliği.
Sait Faik ödüllü yazar Mahir Ünsal Eriş, hikâyeleri ile bizi Bandırma, Erdek, Ayvacık taraflarında gezdirirken birden koca bir coğrafyaya yolculuğa çıkmamızı sağlıyor. Var olsun.