Sessiz Ev, Orhan Pamuk’un ikinci romanıdır. 1980 yazında üç kardeşin babaannelerinin İzmit’teki evinde geçirdikleri bir haftayı anlatır. Babaanne Fatma Hanım 90 yaşındadır. Kocası Selahattin Darvınoğlu yıllar önce ölmüştür. Selahattin Bey doktordur ve kafayı bilime takmıştır. Onu Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde İstanbul’dan İzmit’e sürgüne gönderirler. O da karısıyla geldikleri küçük kasabada Doğulu halkı cahilliğinden ve “dogmatik uykusundan” uyandırmak için bir ansiklopedi yazmaya girişir. Tek çare bilimdir. Bilimden ötesi yalandır. Fatma Hanım bütün bu yıllar boyunca yalnız ve öfkeli bir halde Selahattin Bey’in çalışmalarını izlemiştir. Ona göre kocası günaha batmıştır. O bu günaha bulaşmak istemez. Oysaki romanın bence en günahkar kişisi Fatma Hanım’dır.
Romanın geçtiği zaman diliminde Selahattin Bey, hatta oğulları Doğan ve onun karısı çoktan ölmüştür. Üç torunu, tarihin içindeki hikayelerin peşine düşen tarihçi Faruk, komünist Nilgün ve kapağı Amerika’ya atıp zengin olma peşindeki Metin, Fatma Hanım’ı ziyarete gelirler. Fatma Hanım cüce hizmetçisi Recep’le birlikte yaşamaktadır. Romanın otuz iki bölümü beş farklı kişinin, Recep, Fatma Hanım, Metin, Faruk ve Recep’in yeğeni Hasan’ın gözünden anlatılır. Romandaki anlatıcıların hepsi mutsuz ve yalnızdır. Aslında romandaki neredeyse her karakter mutsuz ve yalnızdır. Selahattin Bey kendini anlaşılmamış hisseder. Karısı onun fikirlerini benimsemekten ve onu desteklemekten çok uzaktır. Fatma Hanım kocası yüzünden İstanbul’dan uzak kalmış, evin içine hapsolmuştur. Oğulları Doğan Bey, babasının günahlarının sorumluluğunu üstünde hissetmiştir. Hasan’ı sağcı arkadaşları da, babası da, Nilgün de öteler durur. Faruk hâlâ onu terk eden karısını sevmektedir. Metin zekidir, zengin olma hayalleri vardır. Kendini çılgınca eğlenen, boş arkadaş grubuna ait hissedemez bir türlü. Recep’in onu dinleyecek ve sevecek kimsesi yoktur. Ömrünü bu yalnızlığının yegane sorumlusuyla geçirmektedir. Romanın belki de tek huzurlu kişisi Nilgün’dür, onu da bir anlatıcı olarak dinlemeyiz.
Sessiz Ev, Pamuk’un en akıcı dile sahip romanlarından biri. Orhan Pamuk’un Doğu-Batı çatışmasını anlatmasına da yabancı değiliz. Romanı pek çok sebepten sevdim, ancak özellikle belirtmek istediğim bir husus var. Büyük torun Faruk, günlerini Gebze’deki devlet arşivine gidip oradaki adli kayıtları incelemekle geçirir. Kim kimin koyunu çalmış, kimin kimle husumeti olmuş, kim yaralanmış da hiç kimse şahitlik etmemiş gibi vaka-i adiyeden olayları okur. Amacı tarihi oluşturan hikayeyi bulmaktır. Zira tarihin olaydan değil, hikayeden oluştuğuna inanır. Şimdi Orhan Pamuk’un üçüncü romanı olan Beyaz Kale’ye uzanalım. Beyaz Kale’nin giriş bölümünde bir tarihçi bize okuyacağımız hikayeyi Gebze arşivini karıştırırken bulduğunu söyler ve kitabı kızkardeşine ithaf eder. Tarihçi tahmin edeceğiniz gibi Faruk Darvınoğlu, kızkardeş ise Nilgün Darvınoğlu’dur. Romanlarını birbirine küçük zincirlerle bağlayıp kendi evrenini yaratmış olması Orhan Pamuk’u büyük bir yazar yapan özelliklerinden biridir. Romanın bir yerinde yaptığı Aşk-ı Memnu göndermesi ayrıca gülümsetmiştir.
İyi okumalar!
- Sessiz Ev – Orhan Pamuk
- Yapı Kredi Yayınları – Roman
- 304 sayfa