Çoğu zaman sıyrılamıyoruz zincirlerimizden. Bir söz, bir cümle hücum ediyor beynin her bir zerresine.
Yaşanan her şey, bir güzellik katıyorken insana, korkuyoruz. Kendimizi açmaya korkuyoruz, iyiliğimizi de kötülüğümüzü de…
Karşımızdakinin, bizi istemediğimiz bir kalıba sokacak olma korkusundan kaynaklanıyor bu çekingenliğimiz. Şanımız, adımız hep en iyi ve en üst kalsın istiyoruz.
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat, tam da böyle bir hikâyeyi konu ediniyor. Hafıza sepetinde birikmiş onca şey, anlatılmamış bir aşk, vazgeçilemeyen bir geçmiş. Anlatılacak bir kulak bulamamış şimdiye kadar ya da bulmuş, bu seferde anlatacak dudaklar yokmuş… Ta ki, otel lobisinde sevdiği adam uğruna, eşini ve çocuğunu terk eden bir kadın hakkında konuşuluncaya dek!
Kelimeler, ne sihirli şeyler ama. Bizim hikâyemizi başlatan da bu.
Stefan Zweig, ince kalemiyle, hikâye içinde hikâyeye konuk ediyor bizleri. Bu 24 saatte, herkes bir şeyler bulabilir kendinden. Yeter ki, inanarak baksın her kelimeye.
Kitabın sonunda “Anlatmaktan korkmayayım, başıma ne gelmişse” diyorsunuz. Lakin, yok mu o duvarlarımız, kitap kahramanımızı da şimdiye dek bekleten şey o.
Bir kalıba girdirmeyelim birbirimizi sevgili okuyucu, insanız biz. Bizi var eden iyiliğimiz ve kötülüğümüz.
Biz en iyisi “biz” olalım, sevgiyle kalalım yeter…
- Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat – Stefan Zweig
- Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – Roman
- Çeviri: Mahmure Kahraman
- 80 Sayfa