Yaman hikâyeci şu Mehmet Faik Bey’in oğlu. Durup dururken, hani evde bir başınıza otururken meselâ bir cümlesini hatırlarsınız; ya müthiş sıkılırsınız yahut içiniz bembeyaz bir umutla dolar. Bazı cümlelerinin kelimelerini ya özenle ayıklarsınız ya da olduğu gibi söylersiniz: Ya “Bir insanı sevmekle başlar her şey.” dersiniz ya da “Bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.” Kimi zaman hislerinize tercüman olur kimi zaman ne hissetmeniz gerektiğini öğretir. Kafanız ne kadar karışıksa o kadar yardımı dokunur. Sevenin de sövenin de dilinden o anlar.
Şimdi bu yaman hikâyecimizin bir romanından bahsedeceğim ama adı roman olmuş, sayfası üç beş fazla, karakterleri birkaç kişi daha kalabalık olmuş hiç fark etmiyor. Yine geçtiğimiz yolları, kafamızı çevirip bakmadığımız sizin benim gibi insanları, yan apartmanda yaşayanları, üst komşuları, rakip iş yerinde çalışanları, trenleri, vapurları, otobüslerin boğucu havasını, yalanları, sevgileri, ayrılıkları anlatıyor. “Sakın benden büyük vakalar beklemeyin n’olur” diyor bir başka öyküsünde, biz de “Amenna!” diyerek açıyoruz kitabın kapağını.
Roman emekli konsolos Vildan Bey’in tahsilli, Avrupa görmüş, dört dil bilen, bir Ankara gazetecisiyle evli kızı Nevin’in etrafında gelişir. Ankara ve İstanbul’da geçen hikâye kimi zaman Fransa’nın kasabalarına uzanır. Nevin’in etrafında hep ait olduğu zümrenin insanları olsa da o kimi zaman bir biletçiyle, kimi zaman suçlu bir göçmenle, kimi zaman bir balıkçıyla kurduğu iletişimlerle mutsuz hayatının akışını değiştirmek ister. Mutsuzluğunun sebebi yalan ve riya dolu dünyasıdır. Sait Faik, “Riyakârlık aşağılığın en son haddidir.” diye başlar riyakârlık hakkında uzun uzun nutuk çekmeye. Nevin hakkında söylenenlere, yaşadıklarına ne kadar gözünü kapatıp sırtını dönse de içinde yaşadığı dünyanın ağırlığını kitap boyunca taşır. Kitap boyunca yol ayrımlarına sürüklenen Nevin, seçmek istediği yollarda da elinde olmayan nedenlerle mutsuz olacağını görüp nereye vardığını bilmediği bir yolculuğa çıkar.
Son sözü Oktay Akbal’a bırakalım: “Sait Faik’in Kayıp Aranıyor’u mutluluk arayışında düşülen düş kırıklıklarının hikâyesi.”