Oğuz Atay ve Tutunamayanlar denilince insanlar bir irkilme yaşardı. Aramızda kalsın edebiyat bölümünde okuduğum halde kitabı elimde görenlerin “Neden okuyorsun ki” tepkilerine karşılık inatla okumaya devam etmiştim. Birkaç kere yarıda bırakacak gibi olsam da sonra her kitap gibi bir bakmışsınız bitmiş oluveriyor. Okuduktan sonra da insanlardan “Nasıl bu kadar seviyorsun” sorusu gelebilir. Kendimce şöyle cevap verebilirim:
70 sonrası Türk romanına konu çeşitleri, üslup ile yeni bir açılım getirenlerin başındadır Oğuz Atay. Tutunamayanlar, Türk edebiyatı içerisinde kendine mahsus bir yerde durur. Üslupçuluk, roman dilinin sağlamlılığı ile Tanpınar’dan sonra kendine mahsus yeri vardır Oğuz Atay’ın.
Tutunamayanlar’ı üç basamakta inceleyebiliriz; Turgut Özben, Selim Işık, Gazeteci.
Dostluğu çok güzel anlatmıştır.Turgut Özben yer yer “Canım Selim” der bu kadar güzel bir hitap yoktur. O dostunu arar da arar. Ama Selim’in arayışına değinir. “Sonunda kaçıyorlardı. Hayır, sen kaçıyordun. Hayır kaçmıyordun: İnsana ihtiyacın vardı. İnsanı arıyordun canım kardeşim. Bunda utanılacak ne vardı?”
Kurmaca ve üstkurmaca olarak bakıldığında roman üç olayın iç içe anlatısıdır. Belki de Türk edebiyatında postmodern romanın ilk örneklerinden biridir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde gördüğümüz ironik tavrı görürüz. Yerleşik düzene ironik eleştiridir. Turgut Özben’in habersizce kaçıp gitmesi, arabasını bir yere bırakıp, trenle yolculuğu ve kitaplarla olan baş başalığı bir harekettir, eylemdir. Asıl kahraman diyemesek de Turgut Ö. ile paralel giden Olric yani kafa dostunu unutmamak gerekir. Kafa dostu derken onu kendi hayal dünyasıyla özdeşleştirip, içini döktüğü dostu olarak da görebiliriz. Toplumdan insanlardan her kaçış bireyin kendine sığınışıdır. Kendi kendine kalmışlık; Selim’i kimsenin anlamayacağı bir yalnızlığa sürükler. Aslında arkadaşları, sevdiği kadın ve daha pek çok insan etrafında olmasına rağmen insanın insana tutunamayışı asıl mesele olup hayatla da bağları koparmaya yeter. Tutunamayanlar’ı kuran Selim Işık birlik değil bireysellik üzerine değinir. Daha doğrusu romanın bütünü bireyin yalnızlığı içselleştirdiği her şeyi tektir. Şimdiye kadar yazılan romanlarda görülen toplumsal mevzular veya gerçekçilik yerini daha soyut duygusal ögelere bırakışın izlerini görürüz. Oğuz Atay birçok yere kültürel arka yapısıyla gönderme yapar. Yazarın entelektüel birikiminin yer aldığını görürüz.
Vakasız değildir.
Bu yıllarda(70 ve sonrası) roman sayımızdaki artışa rağmen niteliksel anlamda bir yokluk söz konusuydu. Oğuz Atay bu dönemde kaliteli roman yazarak niteliksel yokluğu karşılamıştır, diyebiliriz. İlk başta okuru sıkan alışılmadık derecede anlaşılmaz ve olaysız değildir. Sonra çözümlenir.
Bireysellik denilince akla ilk gelen psikoloji yadsınamaz. Oğuz Atay’ın sosyal açıdan çalkantılı dönemlerden geçen ülkenin dışarıda kalmış bir yere ait olamamış bireyi “Tip” halinde anlattığını görürüz. Basitlikten uzak, psikolojik derinliği olan entelektüel yönü ağır basan tiplerdir. Tipler konumu itibariyle benzerlerinin temsilciliğini üstlenir.
Altını çizdiğim o kadar çok cümle var ki onları ayrı bir yazıda derleyeceğim. Şimdilik bir çiçekli cümle size:
Artık yalancı dünyayı beğenmiyorum. Çiçeklerden papatyayı, insanlardan Selim’i beğeniyorum.
- Tutunamayanlar – Oğuz Atay
- İletişim Yayınları – Roman
- Sayfa sayısı: 724