İktidar en sıradan fotoğrafıyla, bir iradenin, gruplar ve ayrı ayrı kişiler üzerine belirli kurallarla baskınlığının tanınmasını sağlamaktır. Toplum düzleminde geliştirdiği bir takım stratejilerle baskınlığının ve hâkimliğinin boyutlarını halka kabul ettirir. Bu stratejiler yalnızca başta bulunanların iktidarından ibaret değildir; çünkü bunun din ve edebiyat gibi farklı merkezleri de vardır. Bu, tüm rejimler için geçerli bir husustur. 19. Yüzyılda edebiyatla siyaset arasındaki ilişki, içinde bulunduğumuz çağda olduğu gibi yazınsal olanın aleyhine kurulmuş bir denge içermekten kopuktur. Edebi olan siyasi olanın paralelindedir.
21. yüzyıl Türkiyesinde olduğu gibi 20. yüzyıl Rusyasının Sosyalist iktidarı da edebiyatçılarından muhalif tavırla yükselen sesleri çeşitli sansür yöntemleriyle sindirmeye, farklı fikirlerin renklerini baskı ve zorbalıkla kamufle etmeye çalışmıştır.
Rusya, 20. yüzyılın başlarında Çarlık rejiminin yıkılıp Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kurulması devrimiyle sosyal bir kargaşa yaşasa da edebiyatta yükselişini bir bakıma bu kargaşaya borçludur. Çarlık’a karşı ayaklanmalar ve yaşanan kaos, soylular arasında bölünmeler yazınsal eserlerin konu havuzunu genişletmiş, zenginleşmesine sebep olmuştur.
Bugünkü Ukrayna olarak bilinen topraklarda, 1891 yılında doğan Mihail Bulgakov, Sovyet rejimine karşı olduğu için susturulan, sansürlenen ve ülkeden çıkışı yasaklanan edebiyatçılarından yalnızca biridir. Tıp okumasına rağmen bir süre yazarlık ve gazetecilikle geçimini sağlamaya çalışmıştır. 1930 yılında yazılarının tamamı sansürlendiği için bir yazar olarak kendini rahatlıkla ifade edemediğini ve geçim sıkıntısı yaşadığını gerekçe göstererek Josef Stalin’e bir mektup yazmış olsa da Stalin bu teklifi kabul etmemiştir. Bu reddedilişle çemberin içerisine sıkıştırılmaya çalışılan yazarın iktidarla- otoriteyle olan mücadelesi kendisini döneminin diğer yazarlarından ayıracak olan -edebi ve mizahi zekâsını ustaca kullanarak büyülü gerçekçilik akımında emsalsiz eserler vermesine sebep olmuştur. Bu emsalsiz eserlerinden biri olan Usta ile Margarita ölümünden ancak 27 yıl sonra bazı bölümleri sansürlenerek yayınlanabilmiş ve 20. yüzyılın en iyi romanlarından biri olarak kabul edilmiştir.
Tıpkı Usta ile Margarita’da olduğu gibi Köpek Kalbi kitabında da dönemin siyasal rejiminin sağlamakta eksiklik yaşadığı özgürlük ve ahlaksal boyutunu sürükleyici bir dille hiciv ederek yansıtmıştır. 1928’de yazılan kitap sansürün ağına takılmasından dolayı ancak 1968 ABD’de basılma imkanı bulsa da Rus okurların raflarına yazıldığı dilde ancak 1987’de girebilmiştir.
Başından sonuna kadar Sovyet rejimi eleştirisi olan Köpek Kalbi kitabı ünlü ve başarılı bir cerrah olan Profesör Flipoviç’in sokakta, soğukla ve açlıkla mücadele veren Şarik isimli köpeğe yiyecek ikram etmesinden sonra köpeğin Flipoviç’in peşine takılarak sonuna kadar onu izlemesiyle başlar. Bulgakov, kendi varlığını sürdürmek-yüceltmek ve saygınlık elde etmek adına henüz çiğ bir sistemin yandaşı olmayı tercih etmeyi bu benzetmeyle, kitabın ilk sayfalarında eleştirmeye koyulur. Şüphesiz burada Şarik yalnızca bir köpek olmaktan çok devrim öncesindeki halkı ifade etmektedir. Her ne kadar iyi huylu olduğunu düşündüğü profesörün minnet duygusuyla peşinden gitse de, ilerleyen zamanlarda Flipoviç’in geniş ve ferah evinde yaşamasının altında yatan asıl amacın eşi görülmemiş bir deney olduğunu; ameliyat masasına hipofizinin ve testislerinin bir insanınkiyle değiştirilmesi için yattığında anlayacaktır. Devrim sürecinin imgesi olan ameliyat başarılı olarak geçse de köpeğin zamanla iki ayağının üzerine kalkmış olmasına rağmen tam manasıyla insanlaşamama durumu halkın sosyalist rejim karşısında afallamasının tablosudur. İki ayağının üzerine kalkıp giderek insanlaşan Şarik, sistemi kullanarak bir süre sonra bazı haklar elde eder ve elde ettiği bu haklar Profesör Flipoviç’in itibarını zedeleyen, tamamen kendi lehine haklardır. Prosfesör çılgınca bir buluş yapmış olsa da bu dönüşüm onu içten içe tüketmeye ve kendi yaşam alanını kısıtlamaya yönelik farkında olmadan yarattığı bir durumdur.
Şarik, her ne kadar insani haklara sahip olsa da göğüs kafesinin içerisinde atan şey, dürtülerine, açlığına ve vahşiliğine karşı koyamayan bir köpeğin kalbidir.
Stalin’in rejimi bugün kendi topraklarında dahi yaşamıyorsa olsa da, Bulgakov birçok ülkede bir çok dilde hala nefes alan bir yazardır. Bu da edebiyatın hafife alınmaması gereken bir silah olduğunu gösterir. Siyasetten daha ciddi ve daha kalıcı izler bırakan bir silah.
- Köpek Kalbi – Mihail Bulgakov
- Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – Roman
- 136 sayfa
- Çeviri: Mustafa Yılmaz