Ünlü Alman düşünür Frederick C. Beiser’in yazdığı Dünya Acısı, on dokuzuncu yüz yılda Alman halkının en altından en üstüne her kesimden insanın zihnini kurcalayan ve onlara “Yaşam yaşamaya değer mi?” sorusunu sordurtacak kadar ileri giden “kötümserlik”i başta Schopenhauer olmak üzere dönemin düşünürlerinin fikirleri çerçevesinde ele alan bir kitap.
“1860’larda başlayan ve on dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar süren kötümserliğin kara bulutu yoğun bir şekilde Almanya üzerinde dolaşıyordu. Her yere yayılmıştı bu kasvetli ve karamsar ruh hali. Bu, itibarını yitirmekte olan aristokrat çevreyle sınırlı değildi yalnızca; aynı zamanda, aralarında üniversitedeki öğrencilerin, fabrikalardaki işçilerin ve Gymnasia’daki öğrencilerin olduğu orta sınıfta bile görülebilirdi. Kötümserlik kısa süre içinde moda oldu, herkesin dilindeydi ve edebi toplantıların konusuydu. Kişinin bir olaya karşı hissettiği melankoliye teslim olması için birkaç aforizma ontolojisi ve dizesi vardı. Bu ruh hali için Almanların bir sözcüğü vardır: Weltschmerz. Tam olarak, “dünya acısı” anlamına gelmektedir. Yaşamla ilgili acının ve kötülüğün yüksek farkındalığından doğan yorgun veya kederli bir ruh haline işaret eder. Kökeni 1830’lara, yani Romantik dönemin sonuna, Jean Paul, Heinrich Heine, N. Lenau, G. Büchner, C.D. Grabbe ve K.L. Immermann’ın kötülüğe ve acıya karşı aşırı uç veya yapmacık hassasiyeti ima eden ironik, hatta aşağılayıcı bir anlama sahipti. Fakat, ardından son on yıl içinde kelimde daha ciddi bir anlam kazanmaya başladı. Sadece bir şairin ruh hali değildi artık, aynı zamanda toplumun ruhsal durumu, yani dönemin ruhu, Zeitgeist’ıydı.”
Erken dönem modern felsefe başta olmak üzere Kant, Hegel, Alman İdealizmi, Alman Romantizmi, İngiliz Aydınlanması ve hemen hemen on dokuzuncu yüz yıl felsefesi üzerine yürüttüğü çalışmalarla tanınan Frederick C. Beiser, Say Yayınları’ndan Nagehan Yanar çevirisiyle yayınlanan ‘Alman Felsefesinde Kötümserlik 1860 – 1900’ alt başlıklı Dünya Acısı kitabında, Weltschmerz’in, yani “dünya acısının” çıkışını ve Alman halkı üzerinde Birinci Dünya Savaşı ertesinde de devam edişini böyle özetliyor.
Biz ise bu Besier’in neredeyse iki yüz yıla yakın bir süre sonra tartışmaya açtığı bu konunu özetinin özetini dönemin filozoflarından alıntılayarak sorup konuya dahil olalım: “Yaşam yaşamaya değer mi?” Kazık soru. Her ne kadar sahibi olmasa da bu sorunun ortaya çıkışının müsebbibi elbette Arthur Schopenhauer’dir. Kitabın ilgi alanı da aslında Schopenhauer etrafında şekilleniyor. Ancak Beiser sadece bu filozofla yetinmeyip onun gölgesinde kalan, misal öğrencisi Julius Frauenstadt, Eduard von Hartmann, Eugen Dühring, Julius Bahnsen gibi isimlerin bu kötümserlik furyasındaki etkilerini, onu ele alış biçimlerini, dünya görüşlerini bu düşünürlerin yaşam hikâyeleriyle “kötümserlik” arasında ilişki kurarak anlatıyor.
Alman felsefesinde “kötümserliğin” bir “akım” olarak çıktığı dönemdeki Alman İmparatorluğu’nun durumu arasına bir ilişki kurulabilir mi? Bunu da ben sormuş olayım. Zira Bismarck’ın sayesinde başta Prusya olmak üzere irili ufaklı birçok Alman devleti bir araya gelerek 1871 yılında Alman İmparatorluğu, ilk imparator I. Wilhelm’in tacı kafasına geçirmesiyle resmen kuruldu. Ve hiç vakit kaybetmeden güçlenip sağlam bir ekonomi ve askeri güçle Büyük Britanya da olmak üzere birçok devlete diş gösterir hale geldi. Diğer devletler gibi sömürgeciliğe başladı. 1914’te Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Sonrası malum…
“Dünya Acısı’nı tüm bu dinamikleri de elden düşürmeden okumak gerekiyor. Bunun için de Frederick C. Beiser’in kitabını bir rehber niyetine kullanabiliriz. Zira yukarıda saydığım isimlerin zihinsel ve yazınsal külliyatı, devasa bir imparatorluğun en altından en üstüne, her kesiminden insana “zamanın ruhu” olarak “dünya acısı”nı sunuyorsa şayet; bu “bit yeniğinin” nereden çıktığını öğrenmek için “Dünya Acısı”nın ilk başvurulacak kitapların başında geldiğini eklemekte fayda var.

- Dünya Acısı / Weltschmerz – Frederick C. Beiser
- Say Yayınları
- Çeviri: Nagehan Yanar
- 528 sayfa