Çok konuşuldu, eleştirildi de, ancak hakkı yenmedi. Kimsenin rüyasında dahi göremeyeceği büyük başarılar elde etti. 19. yüzyıl başlarında, tecrübesiz genç bir adam olarak, üstelik bunu beş parasız, askeri zafersiz, okuma yazma bilmeden, gösterişli bir soyu olmaksızın, hatta coğrafyanın dili olan Arapçayı bile bilmeden ve İstanbul’da ona kol kanat gerecek bir hamisi de olmaksızın Mısır’a ayak basarak yapmış ve bu büyük yüzölçümlü ülkenin tek ve meşru hükümdarı olmuştur. Soru ortada, tüm bu başarılar nasıl elde edildi? 1953 yılındaki Cemal Abdünnasır iktidarına kadar bu aile nasıl bir büyük ülke ile sınırlı kalmaksızın, Osmanlı merkezi idaresi için bile güçlü bir monarşi yapılı tehdit haline geldi, işte bunları tüm cepheleri ile irdeleyen bir eser ile karşı karşıyayız: Vakıfbank Kültür Yayınları tarafından bu yıl okuyucuların beğenisine sunulan “Kavalalı Mehmed Ali: Osmanlı Valiliğinden Mısır Hükümdarlığına” isimli eser 1964 yılında doğan ünlü Ortadoğu tarihçisi Khaled Fahmy imzalı. Doktorasını Kavalalı üzerine yapan Fahmy, halen Cambridge Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine devam etmekte. Kitap oldukça anlaşılır, dönemin Fransası, İngilteresi ve elbette Osmanlı ile olan ilişkileri bağlamında yakın dönem Mısır’ını anlamak için önemli bir kılavuz niteliğinde. Bunu üstelik 200 sayfada, yalın bir anlatımla okuyucunun önüne seriyor.
Doğumundan Ölümüne Yalın Ama Yeterli Bir Biyografi…
Kitap, Mehmed Ali’nin doğumuyla başlıyor. Doğum tarihi net olmamakla birlikte genel kabul 1770 yılında doğduğu yönünde. Babası İbrahim Ağa aslında Kavalalı olmayıp, aile köklerinin Konya’ya, hatta daha da doğuya uzandığını görüyoruz. Mehmed Ali’nin çocukluğu, aslında geleceğinin habercisi gibi. Okudukça dahi iyi anlıyoruz ki, oldukça hırslı, fiziksel egzersizlerde akranlarına göre daha dirayetli, anlatımlara göre utangaç ya da yumuşak olmaktan çok uzak bir insan portresi ile karşılaşıyoruz. Yönetime daha ilk gençlik dönemlerinde ilgi de göstermektedir. Kavala kadısı olan dayısına, vergileri ödemeyen köylüleri yola getirme konusunda yardım teklif edecek kadar, kendi konu kapsamı dışındaki meselelere el atmaktan çekinmeyen bir kişilik yapısı mevcut. Ancak bu durumdan kadı da dahil birçok kişinin memnuniyetsizliği de kitaba yansımış. İşte tam da bu süreçlerde Mehmed Ali’yi, kimsenin aklına gelmeyecek bir akıbet bekler, uzak bir diyara gideceğini, bundan sonra kaderinin çatısının Mısır’da olacağını kendisi de, oldukça uzak görüşlü olmasına karşın bilecek durumda değildir. 19. yüzyıla yaklaşılırken, Bonaparte komutasındaki Fransız ordusu Mısır’a çıkartma yapmak üzeredir. 1517 yılından beridir Osmanlı hakimiyetinde bulunan Mısır vilayeti kopma noktasına gelmiş, bu durum hac yollarını da tehlikeye sokmuştur. Tam da bu sıralarda dönemin denge siyaseti gereği Osmanlı’nın İngilizlerle işbirliği yaparak Fransız tehdidini savuşturmaktan başka yolu kalmamıştır. Bu durum kadının başbelası konumundaki Mehmed Ali’den kurtulmak için altın tepside bir fırsat haline gelmiştir. Zira Osmanlı Sultanı Kavala kadısına bir ferman çıkartarak, Mısır’a gönderilmek üzere üç yüz başıbozuk asker toplanmasını buyurur. Böylelikle Kavalalı’nın Mısır günleri başlar.
Mehmed Ali Mısır’a geldiğinde ülke Fransız işgal ordusu olan “L’Arme de l’Orient”e karşı yürütülen bitmek bilmez savaşın pençesindedir. Memlüklü beylerinden, Bedevilere kadar, zaman zaman kendi içlerinde de çatışmak üzere tam bir ateş çemberidir Mısır. Bonaparte istilası, Memlük beylerinin Mısır’da tesis etmiş olduğu etkili denetim karşısında ciddi bir tehdit oluşturmuştur. Fransızlar bu beyleri sürüp atmış, Arabistan ve Yemen ile ticari bağlarını kopartarak, tarım ile uğraşan köylülerden topladıkları vergilere el koymuşlardır. 1798 yılındaki “Piramitler Muharebesi”nde mağlup olduktan sonra güneye çekilen Memlükler, Fransız birliklerine saldırılarını buradan sürdürmüşlerdir. Bir taraftandan Hindistan’ın tehdit altında bulunduğunu düşünen İngilizlerin de faaliyetleri bulunur. Nizamı-ı Cedid askerleri ile Hüseyin Paşa’nın bölgedeki varlığıyla birlikte ileride askeri reformları deneyecek Mehmed Ali, cüretkar bir askeri reform hamlesini yerinde görme fırsatını yakalamıştır. Kitabın ilerleyen sayfalarından anlaşıldığı kadarıyla ülkenin o dönemdeki siyasi halinin Mehmed Ali’nin iktidarına giden yolda oldukça elverişli imkanlar sunduğu görülür. Zira, Memlüklü beyleri gittikçe zayıflamış, Osmanlı merkezi idaresince Memlüklerin yerel iktidarına son vermek için yapılan hamleler de Mehmed Ali’nin elini kuvvetlendirmiştir. 1801 yılında Fransızlar ile Osmanlılar arasında imzalanan barış andlaşması ile Fransız güçleri İngiliz gözlemciliği altında Mısır’dan çekilmiştir. Görece olarak dış tehdidin azaldığı dönemde, Mehmed Ali Paşa, başında bulunduğu Arnavut askerleri ile birlikte ayaklanmaya katılarak Osmanlının atadığı vali olan Hüsrev Paşa’ya kazan kaldırır ve bir güç olduğunu ispatlar gibidir. Ayaklanma sonrasında Hüsrev, ailesi ile birlikte Mısır’dan ayrılır. Şehrin meşru yöneticisi ayrılmış olduğundan şehirdeki istikrarsız hal daha da artmış, Arnavut, Yeniçeri ve Bedevilerden oluşan yerel birlikler artık sokakları doldurmaktadır. Ancak bir süre sonra Arnavut ve Yeniçeriler arasında da çatışmalar başlar. Mehmed Ali gittikçe Mısırdaki konumunu güçlendirmeye başlar. İktidarının tahkiminde dönüm noktası ise, Osmanlı fermanı ile Mısır’ın meşru temsilcisi olarak görülmesi olacaktır. 9 Temmuz 1805 yılında atanma fermanını aldıktan sonra yerel rakiplerini bertaraf etmeye başlar. Ardından ise Memlük katliamı olur. Sadece Mısır ile de yetinmez. Oğlu Tosun Paşa’yı Arabistan coğrafyasına gönderir ve İbn Suud adlı aşiret şeyhinin iktidarına son verir. Ancak Mehmed Ali, kitap ve dolayısıyla da yaşam sayfaları ilerledikçe görmekteyiz ki, Osmanlının yerel temsilcisi olmaktan ziyade, alternatif bir iktidar, yeni bir merkez inşacısı olma rolüne bürünür. Hızla artan serveti ile birlikte tüm aile efradını da Mısır’a getirtir ve uzun dönem bu coğrafyada söz sahibi olacağının haberini verir. Yunan Savaşı sırasında Osmanlının Mehmed Ali’den yardım istemesi, İbrahim Paşa komutasındaki birliklerin Kütahya’ya dayanması ve Nizip Savaşları, artık Osmanlı’yı bile tehdit eden büyük bir güç ile karşılaşıldığını gösterir. Ancak yaşlılık dönemlerinde Mehmed Ali, Osmanlı ile olan ilişkilerini düzeltir. Artık deneyimleri ile uluslararası siyasi dengeleri gören, diplomatik yönü güçlü bir politik figür haline gelmiştir. 1842 yılında Abdulmecid, Mısır valiliği dışında Mehmed Ali’ye nazırlık payesini de verir. 1846 yılında Osmanlı payitahtına son ve tek ziyaretini gerçekleştirdikten sonra vefat eder. Geride 1950’li yıllara kadar uzanan hidiv iktidarını bırakır. Kitabın son bölümünde Mehmed Ali Paşa’nın çoklu mirası başlığı altında geriye kalanlara dair geniş akademik referanslı bölümü okumak oldukça faydalı. Özellikle Mehmed Ali Paşa’nın tarım politikaları, eğitim anlayışı, despotik üretim siyasetinin Mısır ahalisi üzerindeki korkutucu etkilerini okumak, dönemin reform yaklaşımlarını algılamak için önemli örnekler olarak duruyor.
Kitap daha öncesinde belirttiğimiz gibi oldukça akıcı ve akademik tarihçiliğin uzağında bir dille kaleme alınmış. Burada çevirinin de başarısını gözardı etmemek lazım şüphesiz. Kitap sadece bir biyografi olmanın ötesinde, dönem Osmanlı ve ortadoğu siyasetini anlamak bakımından eşsiz bir hazine konumunda. Ancak kimi kelime hataları ve özellikle 1838 yılı Baltalimanı Antlaşmasının birden fazla kez 1938 olarak geçirilmesi, kitabın diğer basılarında redaksiyona daha da dikkat edilmesi gerektiğini bize haber veriyor. Fahmy’in eseri tüm bunlara karşın, şarkiyatçılara göre Müslüman Napoléon olarak bilinen bu önemli figürü, Mehmed Ali Paşa’yı tanımak için önemli bir fırsat.
- Khaled Fahmy – Kavalalı Mehmed Ali: Osmanlı Valiliğinden Mısır Hükümdarlığına
- Vakıfbank Kültür Yayınları – Biyografi – Portre
- Çeviri: Abdullah Yılmaz
- 205 sayfa