Bugün dünyanın neredeyse resmi dili olarak egemen olan İngilizcenin ana vatanı İngiltere bir zamanlar “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk”tu. Bağrından doğan ABD’nin adını sıkça duysak, her taşın altında ABD’yi bulsak da dünya tarihinde çok önemli bir rol oynayan İngiltere’nin kendi tarihi diğer ülkeleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen olaylarla dolu. Dahası günümüzde her şey hızla değiştiği ve geçmişle ilgili yeni bakış açıları oluştuğu için bu tarihi tekrar tekrar gözden geçirmek gerekir. Geçmişi anlamadan bugünü değerlendiremez ve gelecekle ilgili düşüncelere sahip olamayız.
Kısa İngiltere Tarihi, İngiltere penceresinden insanlık tarihine bir bakış. Daha önce Türkçeye birçok yapıtı çevrilen Jeremy Black, akademisyen titizliği ve usta öykücü akıcılığıyla okurunu sıkmadan, yormadan, sınav korkusu yaratmadan sohbet edercesine acı tatlı bir yolculuğa çıkarıyor. Tarihin bir kimlik oluşturduğunu ve onu açıklığa kavuşturduğunun altını çiziyor Jeremy Black. Tarih, belki de “zorunlu ve zorlama” ders kitapları aracılığıyla bir kamçı gibi kullanıldığından sevilmeyen, korkulan koşullandıran, kutsallaştırılan, uydurulan, kurgulanan, bilgi çöplüğüne dönüştürüldü. Jeremy Black gibi yazarların kalemiyle tarih bu zincirlerinden kurtuluyor. Olayları, kişileri yaşadıkları dönemin ruhu içinde değerlendirdikten sonra Jeremy Black gelecek içindeki yansımalarını, etkilerini, değerlendirilişlerini de aktarıyor. Bunlardan biri “Magna Carta”.
İngiliz baronları 1215’te Kral John’dan birtakım taleplerde bulunurken bunu, I. Henry’nin hiç giyme töreni (1100) esnasında sunduğu, selefi II. William’ın işlediği öne sürülen kabahatleri tekrar etmeyeceği sözünü verdiği bildiriye dayandırdılar. Böylece, John 1215’te daha sonra Magna Carta adını alan anlaşmayı imzalamak zorunda kaldı ve bu belge on yedinci yüzyılın başında I. James ve I. Charles dönemlerinde kralların kendilerine ayrıcalık sağlamaya yönelik talep ve eylemlerine anayasal muhalefetin temelini oluşturdu. Daha sonraki yıllarda da bu anlaşmaya yönelik olaylar vuku bulmaya devam etti. Koyu bir Whig olan ll. Norfolk Dükü Charles (1746-1815) Magna Carta’nın 600. yıldönümü kutlamaları için Arundel Şatosu’nda sekizgen bir Büyük Salon yaptırarak burayı “John döneminde Baronlar tarafından sağlanan özgürlüğe” adadı. Dolayısıyla, tarih zamanla ilgilidir ve burada zaman üst üste binen bağlamlar ve süreç içinde gerçekleşen değişimler olarak kendini gösterir. Bu ilişki en yalın şekilde genellikle yapılanma ve konjonktür olarak, daha farklı bir deyişle, koşullar ve olaylar olarak tanımlanır. Bu ilişki değişim dinamiklerinin karmaşıklığına gerçek değerini vermemizi engelleyen bir ikileme de yol açar; hem dil aracılığıyla kendimizi ifade etmemizi sağlar hem de bizi kısıtlar.
BBC History Magazine, 12 yıl önce bir anket yaptı. On seçenekli “Sizce Britanya, Britanya Günü’nü aşağıdaki tarihi günlerden hangisinde kutlamalıdır?” soruna çoğunluk “Magna Carta Günü, 15 Temmuz” yanıtını verdi. 1215’te Kral John’a muhalif baronlar tarafından dayatılan ve yazılı olarak kraliyet haklarını kısıtlayan anlaşmaya sonradan verilen ad olan, Magna Carta, zamanla bir özgürlük antlaşması olarak kabul gördü. Magna Carta’nın seçilmesi uzun süre geniş yankı uyandırdı ve uyandıracak da.
Yapıtında tarih ve coğrafya etkileşimine de yer veriyor Jeremy Black. Britanya’nın tarihçesinde en önemli unsurların coğrafi koşullar ve bütünü oluşturan öğeler olduğuna dikkat çekiyor. Coğrafi koşullarını, en yakın anakaranın açığında bir ada olarak yer alması ve ülkenin büyük bir kesiminin denize ve limanlara olan yakınlığı belirler. Öte yandan, iklimi tarih boyunca her zaman bol yağışlı ve ılıman olmuş, sıcaklık her yıl kısa bir süre için donma noktasının altına düşmüştür. Bu durum, tarımın, sulama işleminin getirdiği örgütlenmeyle ilgili kısıtlamalar olmadan yapılmasını ve yıl boyu balıkçılık ve gemi işletmeciliğinin sürdürülmesini sağlamıştır. Ayrıca bu sayede, kereste, taş, tuğla ve kömür gibi birçok yapı ve güç kaynağı temin edilmiştir. Britanya tarihindeki yapısal unsurlar da belli bir toplumsal yapının ve siyasi kültürün gelişmesinin ürünüdür. Bu, karmaşık ve biraz da tartışmalı bir gelişimdir, zira yalnızca nitelik ve onay sorunların değil aynı zamanda ulusal anlamda istisnailiği ve benzersizliği de içerir. Bununla beraber, hukukun özgün niteliği ve rolü, mülkiyet hakkı, aile yapısı ve siyasi özgürlük de bu toplumun ve siyasi kültürünün can damarını oluşturur. Bu, her ne kadar uygulamada belli koşullara bağlı olsa bile bir özgürlük arayışıdır. Bu husus bir kıyaslama yapıldığında açıkça görülür.
Britanya’ya yönelik suçlama değilse de eleştirilerin çoğu, özellikle emperyalizm ve köle ticaretiyle ilgili olanlar, aslında yalnızca bu ülkeyi hedef almaz; eleştirilerin çoğu tarih dışıdır; geçmişten ziyade günümüzdeki tartışmaları ve sorunları yansıtmaktadır. Gerçekten bunları tek tek ele alırsak Britanya’da hükumetin kısıtlı yetkisi ve gücü, Britanya emperyalizmini büyük ölçüde etkilemiştir. Bu, özellikle çok sayıda Britanyalının yerleştiği kolonilerde söz konusudur. Dahası, İmparatorluğun büyük bir kesiminde, özellikle Hindistan’da ele geçirilen bölgeler zaten başka imparatorluklar tarafından yönetilmiştir. Bu yüzden burada söz konusu olan Britanya’nın emperyalizmin zehrini aşılamasından ziyade çoğu kez bir imparatorluğun diğerinin yerini almasıdır. Bunun yanı sıra, Britanya on sekizinci yüzyılda Atlantik ötesi köle ticaretinde utanç verici bir biçimde başı çekerken daha sonra bu ticaretin sonlandırılmasında önemli bir rol oynamış; Kraliyet Donanması on dokuzuncu yüzyılın sonunda Atlantik ve Hint Okyanuslarında devriye gezmiştir. Öte yandan Britanya zorbalığa ve saldırganlığa karşı çıkma konusunda başrol oynamıştır; hem Fransa’nın savaş tutkunu, doymak bilmez yayılmacı diktatörü Napolyon’a hem de Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında Almanya’ya karşı direnmiştir. İkinci Dünya Savaşı (1939-45) sırasında Britanya’nın ve imparatorluğun tüm enerji ve kaynaklarım Nazilere karşı özgürlük adına verilen savaş için tahsis etmesi, Britanya İmparatorluğunun ulaştığı en yüksek nokta, gerekçesi, hatta kaderi olmuştur. Her ne kadar geçmişte birtakım utanç verici hatalar işlenmiş olsa da, bireylerin ve toplumun hayati önem taşıyan koşullarda bir araya gelerek sadece kendi ülkelerini kurtarmakla kalmadıkları, aynı zamanda insanlık tarihini büyük çapta değişime uğrattıklarını anımsamak çok önemlidir. Bu kolektif inanç Britanya’da 1945’ten sonraki kamu kültüründe yerini almış, özellikle önceki kuşağın radikal sosyal ve kültürel değişimlerle başa çıkmaya çalıştığı 1960’lara kadar da ön planda olmuştur. Britanya toplumunun ve siyasi kültürünün belirli özelliklerine odaklanmamız; yalnızca bu politik kültürün nasıl edinildiği ve geliştirildiği değil, neden Britanya’ya özgü olduğu ve bunun Britanya ve dünyanın geri kalan kesimi için ne anlam taşıdığı konusunda, konjonktürle örtüşmemizi sağlar, hatta bunu gerekli kılar.
“Kısa bir kitap yazarken ortaya çıkan sorun, bu konuları yenilen tarafın moralini bozmak için zafer gösterisi yapmak türünden çağdışı yaklaşımlar benimsemeden, değişimlerin kaçınılmaz olduğunu hissini vermeden ele almaktır,” diyor, Jeremy Black. Geçmişten günümüze doğru yol alırken, Britanyalıları etnik ya da bir ırka mensup bir grup olarak değil, Britanya’da yaşayan insanlar olarak değerlendiriyor. Bu kategoriye Britanya’ya gelen göçmenleri, hatta biraz daha dolaylı olsa da, denize açılan ve Avustralya, Kanada ve büyük çapta ABD nüfusunun çoğunluğunu oluşturanları katıyor.
Sadece Britanya, dünya değil tarihin de sorgulandığı bir yapıt.
- Kısa İngiltere Tarihi – Jeremy Black
- Say Yayınları
- Çeviri: Ekin Duru
- 240 Sayfa
Yazan: Yaşar Öztürk