“Gerçeğin nerede olduğunu bilemeyiz…
Bizi yaşatan, hayaller ve hikâyelerdir.”
Dostoyevski
Kitapların bize hissettirdikleri çoğu zaman ortaktır. Bir karakterle tanıştırır ve onun hayatına misafir olmamızı sağlar. Biz oralarda onun hayatını izlerken kendi hayatımıza dokunduklarını fark ederiz. İşte burası da kitapların bizde hissettirdiği farklılıklardan biridir. Yine de hayalini kurduğumuz dünyanın içerisinde bir o yana bir bu yana savrulurken üzerimizden düşürdüklerimiz, farkında olmadığımız ama bizi biz yapan yanlarımızdır. Belki de bu yüzden yıllar geçtikten sonra bile okuduğumuz kitabın içeriğini değil de hislerimizi hatırlarız.
Leonid Tsipkin’in yazmış olduğu Baden-Baden’de Yaz, 2007’den itibaren dilimize kazandırılmış çok önemli ve değerli bir kitaptır. Yazarının dahi görmeden gözlerini yumduğu Baden-Baden’de Yaz 2021 yılının kasım ayında Ketebe Yayınları tarafından yeniden basıma alınmıştır. Çevirisini Kayhan Yükseler ve kapak tasarımını Harun Tan’ın üstlenmiş olduğu Baden-Baden’de Yaz, Susan Sontag önsözüyle okurunu karşılamakta.
Önsözü Susan Sontag’ın yazmış olmasının bir sebebi vardır. O da Leonid Tsipkin’i Londra’nın Charing Cross Road’daki bir kitapçının ikinci el kitaplarının arasında keşfetmiş olmasıdır. Oldukça eski ve yıpranmış olan bu kitabın kimseler tarafından fark edilmemiş olması hiç de anlaşılmaz değildir. Zaten Leonid Tsipkin bir yazar bile değildir insanların gözünde. Edebi eserlerden çok bilimsel yazıları ile tanınan bir doktordur kendisi. Susan Sontag’ın deyimiyle “yazılarını çekmeceye yazan” Leonid Tsipkin, yayımlanan ilk yazısının üzerinden yedi gün geçtikten sonra ölmüştür. Yani hayatının çoğunu edebiyat okuma hayaliyle ve yazılarına ayırmak isteyerek geçiren bu adam teknik açıdan sadece yedi gün yazar olarak yaşamış.
“Eserinin yayımlanma umudu olmadan yazınca, insan edebiyata karşı nasıl inanç besleyebilir?” (Susan Sontag Önsözünden, sayfa 13)
Leonid Tsipkin, 1926 yılında Minsk’te Rus ve Yahudi bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelir. Anne babasının doktor olması kendi kaderinin bir yazgısı mıdır bilinmez fakat kendisi de bu yolda yürümeye karar verir. Leonid Tsipkin’in mesleği doktorluk olmasına rağmen yüreğindeki o yazarlık aşkı hiç sönmez. Çocukluğundan beri bir gün yazılarını herkesin okumasını, ölene dek yazı yazmaya vakit ayırmayı istemiş fakat babasının hayali bir suçlama sonucu tutuklanmasının ardından hapishanedeki intihar girişimi sonrasında kırılmış bir omurgayla eve dönmesi bu hayallerini bir kenara koymasına neden olur. Yazarlık yapmayı çok seveceğini biliyordur fakat bu aileye para lazım gelir. Özellikle kırık bir kaburga ile bakıma muhtaç ve bir süre çalışmayacak olan bir baba söz konusu ise para zorunluluktur. Bu sebeple Leonid Tsipkin, mantıklı bir karar vermekten başka çare bulamaz. Yazarlık hevesini katlayıp yazılarıyla birlikte çekmeceye kaldırır ve kariyerine yeni bir heves yaratır. Alanında uzmanlaşarak tezlerini yazmaya ve araştırmalara katılmaya başlar. Bu arada Natalya Miçnikova’yla evlenerek Mihail isminde bir oğlan çocuğuna sahip olur. Mihail Tsipkin’in varlığının büyük bir şans olduğunu söylemeden geçmemek gerek. Geçmişi bugüne taşıyan önemli bir araç olmuştur. Babasının ölümünün ardından yazdıklarını derleyen ve yayımlayan oğlu Mihail’dir. Susan Sontag önsözünde Leonid Tsipkin hakkındaki bilgileri oğlu Mihail ve eşi Elena’dan aldığını da belirtmektedir.
Dostoyevski’nin büyük bir hayranı olan Leonid Tsipkin, Baden-Baden’de Yaz kitabında bunu kanıtlamaktadır adeta. 1970 yılında Moskova’dan Leningard’a giden bir trende bir sabah vakti yolculuk yapan anlatıcının Dostoyevski’nin son günlerini geçirdiği evine ziyarete gitme hevesiyle hikayesine başlayan Leonid Tsipkin, gerçeklerle hayal gücünü harmanlayarak Baden-Baden’de Yaz’ı ortaya çıkarıyor. Kitapta anlatıcının Leonid olduğu okur tarafından çoktan kabul edilmiş durumda ama ben yine de anlatıcı diye bahsetmeye devam etmek istiyorum çünkü yazarın kendisi olduğuna dair bir ayrıntı yok. Anlatıcı tren yolculuğunda iken Dostoyevski’nin eşi Anna Grigorniyevna’nın günlüğünü okur. Bu günlükte anlatılanların Leonid’in kurgusu olduğu apaçık ortada fakat gittiği ve gördüğü yerler gerçekten de oradalar. Ayrıca Leonid Tsipkin’in kendi yaşadığı anları direkt olarak anlattığı bölümler de kitaba otobiyografik bir yapıt olma niteliğini kazandırıyor. Hatta Baden-Baden’de Yaz kitabının son sayfalarında sizleri çok güzel bir fotoğraf albümü karşılıyor olacak. Yazmak kadar fotoğraf çekmekten de oldukça keyif alan Leonid Tsipkin, Dostoyevski’nin evinden yazmış olduğu kitaplarda yaşayan karakterlerin kaldıkları evleri, gezdikleri sokakları görmüş ve fotoğrafını çekmiştir. Bu fotoğrafları çekerken yazarın yazmış olduğu saatlerde ve mevsimlerde orada olmaya özen gösteren Leonid Tsipkin’in çekmiş olduğu bu fotoğraflar daha sonrasında Dostoyevski Müzesi’ne bağışlanmış.
Sancılı ve okuyunca dahi yoran bir hayatın kahramanı olan Leonid Tsipkin, belki de gücü Dostoyevski’nin kitaplarında yaşamış olan karakterlerin hayatlarına ortak olarak bulmuştur. Fakat Leonid Tsipkin’in biz okurlardan bir farkı da şudur: O hayatlarına dahil olduğu karakterlere misafir olmamış aksine yatıya kalmıştır. Onlarla yaşadığı bu hayatı sevmiş olmalı ki Baden-Baden’de Yaz kitabına da taşımış ve Dostoyevski’nin eşiyle arasında geçenleri anlatırken karakterleriyle de aynı kurgu içerisinde yaşamıştır. Bu öyle eşsiz bir duygu ki, düşünsenize bir karakter yaratıyorsunuz. Yazıyorsunuz ve artık o karakter kendi hayatını yaşamak istediğinde bırakıyorsunuz. Örneğin Suç ve Ceza’da Raskolnikov, sokakta sarsak adımlarla yürürken artık Dostoyevski’nin sırtında hissettiği elini tutarak vedalaşıyor. Dostoyevski orada durup ona el sallarken Baden-Baden’de Yaz içerisinde tekrar denk geliyorlar. Fakat bu sefer bir fark var: Raskolnikov ile aynı şartlar altında. Yani bir yazara bağlı hayat yaşıyor. Ta ki yazarın elinden çıkıp özgürce yaşayabileceği ana kadar. Bu eşsiz duygu ancak benim gibi yaşarsanız sizinle beraber oluyor.
“Anna’nın Fedya’ya karşı affedici ama her zaman ağırbaşlı sevgisi bir edebiyat müridi olan Tsipkin’in Dostoyevski’ye olan sevgisiyle kafiyelidir.” (Susan Sontag’ın Önsözünden, sayfa 18)
Baden-Baden’de Yaz kitabında en sevdiğim kısmı paylaşmadan yazımı bitirmek istemiyorum. Leonid Tsipkin, Anna ve Fedya’nın sevişmelerini “yüzmeye” benzetiyor. Onların birbirine olan aşklarının yansımalarını anlatırken kulaç atmaktan, dalmaktan, yüzmeye başlamaktan bahsediyor. Birinin sevişmeye bakış açısının okyanusa bir nefesle dalmak olması beni öylesine etkilemişti ki durup düşünürken buldum kendimi. Âşık olurken nefessiz kalmanın, kalp ağrısının ve o heyecanın denize dalmaktan farkı neydi? Hiç. Baden-Baden’de Yaz, okurun yaşına bakmaksızın bir şeyler katabilecek ölçüde bir kitap. Manevi değerini konuşmak dahi yanlış geliyor. Değerini hissedebiliyorsunuz.
“Geceleyin Anya’dan özür dilemeye yanına geldiğinde ritmik hareketlerle kollarını çıkararak, birlikte nefes almak için başlarını sudan kaldırarak yine yüzmeye başladılar. Akıntı artık onu sürüklemiyordu. Uzaklaşan ufka doğru yüzüyorlardı, bilinmedik mavi uzaklıklara, sonra onu yeniden öptü. (sayfa 38)
Susan Sontag’ın cümleleriyle tanımaya başladığım Leonid Tsipkin’i yüreğimde büyüterek bırakıyorum Baden-Baden’de Yaz kitabını elimden. Böyle şahsına münhasır bir insanı tanıdığım için şanslı hissediyorum kendimi. Susan Sontag’ın cümleleriyle de sonlandırmak isterim.
“Baden-Baden’de Yaz’ı kapatırken insan kendini arınmış, sarsılmış ve güçlenmiş hissediyor. Biraz daha derin nefes alarak böyle duygular uyandırabildiği ve içinde barındırdığı için edebiyata minnet duyuyor. Leonid Tsipkin uzun bir kitap yazmamıştır ancak muazzam bir yolculuk gerçekleştirmiştir.”
- Leonid Tsipkin – Baden-Baden’de Yaz
- Ketebe Yayınları – Roman
- Çeviri: KayhanYükseler
- 227 sayfa