İnsanın varoluşundan itibaren başlayan araştırmalar ve çalışmalar sonucunda birçok bilgiye ulaşılmış ve hayvan kategorisinde bulunup da bir hayvan olarak anılmamasının sebepleri teyit edilmiştir. Bir beyne sahip olduğu, duygularının ve sezgilerinin çok iyi olduğu, beyninin bir bölümünü kullanabildiği ve tamamını kullanabildiğinde kendi organlarının sesini duyabilecek ölçüde güce sahip olabileceği, belli bir frekansta sesleri duyabildiği bilinen gerçekliklerden yalnızca birkaçı. Şimdi gözlerinizi kapatmanızı istiyorum. Okul çağındaki çocuklara yapılan bir etkinlik vardır; elini kullanamayan bir insanı anlamak için ağza kalem koyup yazmayı istemek, ayaklarını kullanamayan bir insanı anlamak için popo üzerinde yürümek hatta neredeyse sürünmek, gözlerini kullanamayan bir insanı anlamak için gözlerini bağlayarak bir süre vakit geçirebilmek. Bir etkinlik de biz başlatalım: Böyle bir bileşime sahip olan insanın alışık olunan bir hayvan gibi sürüsünden ayrı iş yapmayan, beynini kullanmayı reddeden, düşünmeyi bir yerden sonra bırakan ve söylenen her şeye kolaylıkla uyum sağlayan biri gibi davrandığını düşünelim. Siz bir insansınız fakat hayvandan farkınız olmayan özelliklere sahipsiniz. Neler olduğunu yazının sonunda konuşalım, hazırsak başlıyoruz.
Giacomo Papi’nin kaleme aldığı Radikal Şıkların Sayımı kitabı Esma Fethiye Güçlü çevirisiyle Timaş Yayınları tarafından yayınlanarak temmuz ayı kitapları arasında yerini almıştır. Patavatsız olarak görülen bir entelektüelin halkın arasında bulunan birkaç insan tarafından tekmelenerek öldürülmesi ile başlayan ilk sayfalar oluşturulan bunca söz dizimi sonucunda şamatanın asıl sahibini gözler önüne serecektir. Öncelikle bu kitabı okurken ne tür bir kitap okuyacağımı bilmiyordum. Görselliğe özellikle önem verdiğimiz bir çağda iken kitap kapağına baktığımda yaratıcısı Barış Şehri tarafından beni çocukluğuma götürmesi ile gazete eklerinde çıkan ve kıyafetleri keserek çıplak verilen bebek kartonunu giydirdiğim anlardaki çocuksu yanımı besleyeceğini düşünmem büyük bir yanlıştı. Hayatın gerçekliklerine karşı yabancılaşma isteğimin baskın olduğu süreçte tam tersini yaşayarak büyük bir yanılgı duvarına çarptığımı belirtmek isterim.
Türk Dil Kurumu’nda entelektüel kelimesinin aydın anlamıyla bilinmesine karşılık Radikal Şıkların Sayımı kitabında entelektüel kelimesini öldürülen profesör Prospero’nun kızı Olivia açıklamaktadır:
“Olivia küçükken bir gün babasına ne iş yaptığını sormuştu. Öğretmen, sınıftaki herkese bu soruyu sorduğunda anne ve babalarının insanları iyileştirdiğini, dondurma yaptığını ya da otobüs kullandığını söylerken o cevap verememişti. Babası, mesleğinin öğrenmek ve öğretmek olduğunu söylemiş, entelektüellerin somut şeylerle uğraşanlardan farklı olarak bu somut şeylerin daha iyi yürütülmesini sağlayacak düşünceler üzerine yoğunlaştığını anlatmış, onların aynı zamanda iktidar sahibi olanları kızdırmak pahasına adaletsizlikleri göz önüne serdiklerini açıklamıştı.” (sayfa 51)
Bununla birlikte üniversite profesörlerinin de okuyup araştırarak bu seviyelere geldiği düşüncesine karşılık öldürülen Prespero’nun bir tezi bulunmaktadır:
“Baban üniversite profesörlerinin, tıpkı yumuşakçalar gibi, buldukları bir kayalığa yapışıp ondan beslendiklerini söyledi.”
“Ne demek oluyor bu?”
“Artık düşünmeyeceğinden eminsen kendi beynini yersin. Ve hiçbir işe yaramazsın.” (sayfa 84)
Tüm bu alıntılar sonunda iç organlarını kana boğan tekmeler sonucunda ölen Giovanni Prospero’nun bir entelektüel olarak sayılması aslında bir dönüm noktasıdır. Bilginin peşinde olan ve elde ettiği bilgi ile yetinemeyen insanların kazandığı bu ek, özgürce düşüncelerini ifade etmeyi istediğinde tekmelerle kırılmaktadır.
Babası Prospero’nun ölümü üzerine yaşadığı Reading’de aşçılık yaptığı pastaneden izin alarak babasının kaldığı ve çocukluğunun geçtiği Milano’da babasının içinde yaşadığı kitapların arasında vakit geçirir. Uzun zamandır gelmediği ve hayallerini yaşamak için ayrıldığı bu yer şimdi yabancılaşmıştır gözünde. Babası en son bıraktığı kişi miydi sahiden, bu kitapları okumak ne kadar ileriye götürürdü insanı, bilgiden neden korkuyordu insanlar, babasını öldüren bu tekmeleri savuranlar kimin boyunduruğu altındaydılar? Babasının kokusu ile dolu olan evde onun dokunduğu televizyonun düğmelerine bastığında karşısında gördüğü başbakan ve içişleri bakanı oldukça tanıdıktır aslında. Bu bakan çocukken genellikle başkaları tarafından hor görülen arkadaşından başkası değildir. Karşısında durmuş gülüyor ve babasının ölümünün ardından egemen olduğu insanların gücünü gördüğü için keyifleniyordur. Halbuki tek arkadaşının kendisi olduğunu bildiği bu adam şimdi aile olarak tanımladığı hassas noktasını bir kalemle silmişti dünyadan. Belki de bu küçük ayrıntının farkında değildir içişleri bakanı. Farkında olmalıydı. Bu şamata son bulmalıydı.
Bakan tarafından entelektüellerin korunması için çıkarılan yasanın sonucunda sözlükte yeri geçen birçok kelimenin kaldırılmasına ve bu kaldırılan kelimelerin kullanılmasının karşılığında ceza uygulaması yapılmasına karar verilir. Yasaklanan kelimeler, İtalyan Dilini Sadeleştirme Kurumu adı altında toplanan ve okunan okulun, deneyimin göz önünde bulundurulmadığı bir düzensizlikte işe alınan insanlar tarafından belirlenir. Bununla birlikte yazılmış olan bütün kitaplar yasaklanan kelimelere göre düzenlenir. Kitaba başladığım ilk anda üstü çizili birçok kelime ve açıklamalar kısmında bu üstü çizili kelimelerin değiştirilmesi istenen bir başka kelimeyi anlayamamıştım. Bu yasaya uyum sağlamaya çalışan Radikal Şıkların Sayımı kitabı adeta kontrol edilmesi için editörünüze gönderdiğiniz kitabınızın düzenlenerek veya değiştirilerek gönderilen yeni hali gibi gözükmekte. O ilk yabancılık hissi kitabın her sayfasında dolanıyor. Fakat önceden belirttiğim önemli ayrıntıya geri dönmek isterim. Eğitimli veya eğitimsiz olduğuna dikkat edilmeden işe alınan insanların görev alması sonucunda kitabın dipnotlarında gerçekleşen karmaşa adeta bilgi için kurulan eksiltili cümleler gibidir. Bu eğitimsizlik beraberinde disiplinsizliği, kendisiyle çelişen düşünceleri, görgüsüzlüğü getirir ve sonuç somut bir şekilde ortadadır.
Tüm bu yaptırımların arkasındaki o bakan bir gün kimsenin çok uğramadığı saatte sinema salonunda Alain Resnais’ın yönettiği Providence filmini izlerken yakalanır. Ülkesi için bilginin yararsız olduğunu düşündüren bakan tam tersi bir davranış içerisinde bulunduğu vakit halk tarafında aşağılanır ve istifa etmeye zorlanır. Bunca film arasından 1977 yapımı bu filmin seçilmesinin sebebini araştırdığımda bu filmin yalnızca sinemadan iyi anlayan insanların anlayabileceği ölçüde derin bir hikâyeye ve ayrıntılara sahip olduğunu öğrendim. Filmde sağlık sorunları yüzünden ağrıların ve acıların beşiğinde sallanan Clive karakteri, ağrılarına kafa tutacak derecede dramatik bir hikâye kurgular. Bu hikâyenin kahramanlarına ailesini koyar ve sonuçlarıyla yüzleşir. Bir nevi bakan da bir ülkenin babası benzeri görevde iken onlarla ilgili olmayacak bir hikâye kurgulamış fakat sonucunda tüm kurgunun aslında kendi gerçeği olduğunu anlamıştır. Ülkeyi aptal gösterdikçe kendi zekiliğini ortaya çıkaracağını düşünen bakan aslında kendi aptallığını tüm bu zeki planlar içerisinde keşfetmiştir.
Kitap okumanın yanlış sayıldığı ve evlerinde kitap bulunduranın cezalandırıldığı Fahrenheit 451 kitabını bana anımsatan bu harikulade kurgu, kitap bulunduranın değil nitelikli kitap bulunduranın ve lügatini genişleterek bir kelimenin birden çok eş anlamlısını bilen insanların cezalandırıldığı bir düzeni konu almakta. Böylece bu insanlar entelektüel adıyla yüceltilmekten çok radikal şık adı altında ezilmekten kurtulamamaktadır.
“Söz; öyle büyük bir güçtür ki küçücük, görünmez gövdesiyle korkuyu dindirmek, acıyı yok etmek, neşeyi arttırmak, merhamet uyandırmak gibi büyük işler başarır.” (sayfa 77)
Her şeyin daha da kötüye gittiği bir gün, gökten yağan kâğıt parçalarının bilgisiz bir çağı devrime götürdüğü inanılmaz bir gerçeklik olarak görülebilir. Fakat imkânsız değildir. Parmağın bir hareketi ile sonsuz bir bilgi denizinde yüzebilmek mümkünken dalgalar tarafından cehaletin taşlı kıyılarında beynin gizli gücünün canını acıtmak umutsuz bir tercihtir. Maalesef ki ayaklarınızı suya soktuğunuzda denizde yüzmüş sayılmazsınız.
Etkinlik bitmiştir. Tüm bu gerçeklik ise devam etmektedir.
İyi okumalar.
Not: Altı çizili kelimeler roman içerisinde bahsi geçen yasaklı kelimelerden bazılarıdır. Kitapta İtalyan Dilini Sadeleştirme Kurumu editörleri tarafından üzeri çizilerek düzeltilmekte fakat bu yazıda altı çizilerek dikkat çekmesi istenmektedir.
Bonus: Fahrenheit 451 kitabını okuduysanız bu kitabı çok seveceksiniz.
RadikalŞıkların Sayımı – Giacomo Papi- Roman – Timaş Yayınları
- Çeviri: Esma Fethiye Güçlü
- Sayfa Sayısı: 173