Not: Bu yazı kitap hakkında sürpriz bozan öğeler içerir.
Bir Kimya Meselesi, Amerikalı yazar Bonnie Garmus‘un yayımlanan ilk kitabı. Garmus, hayatı boyunca hep metin yazarı olmuş, kurgu yazma çabaları da olmuş bir yazar ancak yayımlanan bu ilk kitabını altmış yaşından sonra, işyerinde geçirdiği kötü bir günde yazmaya başlamış. Tıpkı kitapta odak alınan mesele gibi, kadın olmak, ciddiye alınmamak için yeterli bir sebebe dönüşüyor pek çok ortamda. Özellikle de iş ve bilim dünyasında. Garmus da bunun zorluklarını bizzat yaşıyor ve belki de buna meydan okumak için Elizabeth Zoth karakterini yaratıyor.
Kitap zaman olarak 1950-60’lı yıllarda geçiyor. Bilimin tamamen erkeklerin tekelinde olduğu bu dönemde bilim insanı olduğunu sürekli vurgulamak zorunda kalan ve asla erkek çalışanlarla eşit muamele göremeyen Kimyacı Elizabeth Zoth.
Üniversite yıllarından başlıyor Zoth’un yaşadığı adaletsizlikler. Okul gibi ilerici olması gereken bir yerde bile, çalışmalara katkısı ciddiye alınmıyor. Hatta hataları gördüğünde susturuluyor. Bir kadın bilim insanı olarak kendini ispatlayabilmek için erkeklerden daha çok çalışması gerektiğini o zamanlardan öğreniyor. Bunu uygulamaya da koyuyor ancak bu daha kötü bir şeye sebep oluyor, tek başına geç saatte son projeleri üzerine çalışırken tez hocasının tecavüzüne maruz kalıyor ve kendini kurtarabilmek için daima saçlarını toplamak için kullandığı kurşun kalemiyle hocayı yaralıyor. Gelen polis, Zoth’a yardım edeceğine adeta onu suçluyor ve sonuçta okuldan atılan Zoth oluyor. Buna benzer bir durumun daha sonra Fresk adlı başka bir kadının daha başına geldiğini öğreniyoruz, o da psikoloji eğitimini yarım bırakmak zorunda kalmış bu yüzden. Kitapta bir de patron/çalışan tecavüz vakası oluyor sonra. Bu bir kurgu kitap ama yine de yazar Garmus o dönemlere şahit olmuş biri, o yıllarda bir kadının üniversiteye gitmesinin, çalışmasının, kendi başına var olmaya çalışıp bir odada bir erkekle yalnız kalmasının bile erkeklerin gözünde onlara istediklerini yapabilecekleri izlenimi yarattığını hissettiriyor kitap. Bugün bile bu aşılamamış durumda bazı yerlerde.
Bu olay nedeniyle Zoth’un eğitimi yarım kaldığı için istediği iş fırsatlarına erişmesi iyice imkansızlaşıyor ama o yine de kimyacı olarak işe girip elinden geleni yapmaya çalışıyor. Tabii ki erkek çalışanlara göre çok daha az maaşla ve çok daha az destek/takdir görerek… Sonra Zoth’un hayatına Calvin Evans giriyor. Aynı işyerinde çalışıyorlar, Evans iş arkadaşlarının konuşmaya bile korktuğu, kindar olarak bilinen, kendi laboratuvarı olan, Nobel Ödülü adayı olmuş işyerinin velinimeti olan bir kimyacı. Evans, diğerleri gibi değil farklı biri ama o bile başta Zoth’u sekreter zannediyor. Fakat kısa sürede Zoth’a her şeyi başarabilecek bir insan gibi davranmayı öğreniyor ve sevgili oluyorlar. Burada da yine toplumun önyargıları devreye giriyor, herkes Zoth’un burada çalışma amacının zengin bir koca bulmak olduğunu, bunu başardığını, artık işi bırakacağını vs konuşuyor, böyle imalarda bulunuyorlar. Fakat Zoth bunun tam aksine, evlenmek isteyen Evans’ın teklifini reddediyor. Birlikte yaşamaya devam ediyorlar sadece. Bu durum Amerika için bile yadırganan bir şey o dönemde ama Zoth eğer evlenip Bayan Evans olursa tüm çalışmalarının kocasına mal edileceğini biliyor. Tersini söyleseler bile herkes, evet kocası ünlü bir kimyacı, bu çalışma onun çalışmasıdır diye düşünecektir. Bunun çok fazla örneği var tarihte. Bilim dünyasından Rosalind Franklin, Cecilia Payne, Vera Rubin, Esther Lederberg; sanat ve edebiyat dünyasından Colette, Margaret Keane, Camille Claudel araştırılmaya değer isimler.
Kitaba dönersek, Zoth’un isteği üzerine evlilik olmadan, çocuk olmadan bilimle ve sporla dolu hayatlarını sürdürüyorlar. Tabii ki Zoth kadın olduğu için yine zorluklar çıkıyor karşısına, örneğin bizzat Zoth’un çalışması olan Abiyogenez için fon sağlayan bir vakıf var ama bu para hiçbir zaman bu çalışmaya aktarılmıyor. Evans’ın istediği alanda çalışmasını bile engellemeye çalışıyorlar ama Evans gizlice çözüyor bu problemlerin bazılarını. Zoth’un araştırma konusu Abiyogenez de özellikle seçilmiş gibi, diğer araştırmacıların pek girmediği çetrefilli bir konu. Canlılığın cansız yaşamdan geldiğini inceleyen bir teori.
Tam her şey yolunda gidiyor derken bir kaza sonucu Calvin Evans ölüyor ve Zoth, resmi evlilik bağı olmadığı için Calvin’in eşyalarına bile dokunmasına izin verilmeden işten kovuluyor hamile olduğunu da yeni öğrenmiş olarak. Bunun üzerine yaptığı şey ise, eve gelip mutfağını yıkarak kısıtlı imkanlarla bir laboratuvara dönüştürmeye başlamak oluyor. Geçinmek için de, eski çalıştığı yerdeki alışkanlıklarını sürdürüp, gizlice Zoth’un fikrini almaya gelen erkek araştırmacılardan para almaya başlıyor. Bir yandan da Evans’ın mirasına sahip çıkar gibi her gün evdeki düzenekte kürek çekiyor.
Hamilelik sürecinin sonunda da babası gibi uzun boylu güçlü bir kız çocuğu doğuruyor hastanede. Bu kız çocuğunu çok farklı yetiştiriyor Zoth. Küçük yaşta okumayı öğreniyor Mad/Madeline daha okula başlamadan Faulkner Ses ve Öfke’yi görüyoruz elinde. Düşünceleri yaşıtlarından çok ileride bir çocuk oluyor. Annesi her gün beslenme çantasına kendi pişirdiği sağlıklı lezzetli yemeklerle birlikte notlar koyuyor.
“Elizabeth Zott küçük bir kâğıda, Öğrenmek için yakıt, diye yazdı ve bunu kızının beslenme çantasına koydu. Sonra elinde kalemiyle, yazdıklarını bir daha düşünüyormuş gibi durakladı. Teneffüste spor oyunları oyna ama oğlanların gözü kapalı kazanmasına izin verme, diye yazdı başka bir kâğıda. Ardından kalemini masaya vurarak bir süre daha durdu. Kafanda kurmuyorsun, diye yazdı üçüncü bir kâğıda. İnsanların çoğu berbat. Son iki kâğıdı en üste yerleştirdi.”
Bu notların tamamı bir çocuk için uygun mu emin değilim ama Madeline için uygun ve faydalı notlar bunlar.
Bu arada başka karakterler de giriyor kitaba. Önemli karakterlerden biri de Evans yaşarken sahiplendirkleri köpek Altıbuçuk. Bu köpek de diğer karakterler gibi sıra dışı, kelime öğrenebiliyor ve düşünceleri var. Biz onun gözünden de bakıyoruz olaylara zaman zaman, onun düşüncelerini öğreniyoruz insanlar ve olaylarla ilgili. Onun dışında Henriette, Peder Weekly, Walter Pine karakterleriyle tanışıyoruz yeri geldikçe.
Altıda Akşam Yemeği
Bir gün kızının okulda yaşadığı bir sorunu çözmek için, kızının sınıf arkadaşının babasını TV stüdyosu olan işyerinde görmeye giden Zoth, kendini tv’de yemek programı sunucusu olarak buluyor birden bire. Tabii ki sıradan bir yemek programı sunucusu değil, tarihin en ilginç sunucusu oluyo. Mutfağın kimya demek olduğunu söylüyor ve adeta kimyaya giriş dersi veriyor izleyicilerine. Yapımcıları delirtse de çok izlenen, sevilen bir program yapıyor. Kadınlar artık sirke ya da tuz yerine asetik asit ile bir tutam sodyum klorürü karıştırıyoruz demeye başlıyorlar onun sayesinde. TV yapımcıları memnun olmadıklarını söyleyip seksi görünümlü, hazır mamullerin reklamını yapan, toplumu değiştirmeye çalışmak yerine ev kadınlarının eski hayatlarını sürdürmesini garantileyecek bir program yapması için diretseler de Altıda Akşam Yemeği çok izlenen, çok yorumlar alan bir programa dönüştüğü için sürüyor.
Ekrandan güzel mesajlar veriyor Zoth. Hep tıp okumak istemiş bir ev kadınını bunun için destekliyor, okula dönmesi için cesaret veriyor. Hayatını değiştirmek isteyen başka bir kadına kürek çekmesini söylüyor, o dönem her yerde kadınların kürek sporuna ilgisi had safhaya ulaşıyor. Tanrıyla ilgili bir soru geldiğinde ateist olduğunu da lafı hiç dolandırmadan söylüyor. Toplumda bir kıpırdanma oluyor onun sayesinde, kadınlara güçlü olduklarını hatırlatıyor. Ayrıca epeyce ünlü de oluoyr fakat bu programı yapmaktan hiçbir zaman mutlu olmuyor. Bilimsel çalışmalarına zaman ayırmak ve hayatını sadece bu yolla kazanmak istiyor aslında. Onu ısrarla bilim insanı olarak görmeyip ünlü tv sunucusu kalıbına sığdırmak isteyenlere cevap vermek istiyor. Bu cevabı onun yerine başka kadınlar veriyor zamanı geldiğinde.
Bunun dışında kitapta ilerleyen başka cepheler oluyor, Calvin Evans’ın geçmişinden gelen biri hayatlarına giriyor adım adım yaklaşarak ve kitaba güzel bir son için yön veriyor bu durum.
Bu kitap pek çok dile çevrilmiş ve dünyada da, ülkemizde de çok satanlara girmiş bir kitap. Olaylara dayanan, okuması kolay,, karakter derinliği belki çok olmayan bir kurgusu var. Ancak bize keyifli ve yer yer düşündüren bir okuma serüveni sunuyor.
Ayrıca ilginç bir ayrıntı, Garmus bir röportajında pek çok ülkenin kadınlarından mesajlar aldığını söylüyor ve Türkiye’den de bahsediyor. Koreli okurlarla yaptığı bir sanal kitap kulübünde ona “Bu karakterlerin hepsi Koreli değil mi?” diye soruluyor, Türkiye’den okurlarla da benzer bir deneyim yaşadığını söylüyor Garmus. Kadınlar benzer sorunlarla boğuşuyorlar dünyanın her yerinde… Bunları edebiyatta okuyarak fark etmek, bütüncül bakış açısı geliştirebilmemiz için faydalı olabilir. Kitap bu açıdan da dikkate değer.

- Bir Kimya Meselesi – Bonnie Garmus
- Altın Kitaplar – Roman
- 416 Sayfa
- Çeviri: Filiz Sarıalioğlu