Sergüzeşt‘i bir roman adı olarak duymayan yoktur. Bizi lise yıllarımıza götürmüş olması da muhtemeldir. Zira edebiyat dersinde adını duymuş olmamak mümkün değildir.
Sergüzeşt, Samipaşazade Sezai’nin 1888’de yayınlanan romanıdır. Sezai Bey bir paşazadedir malum. Maarif Nazırı Sami Paşa’nın ve Gürcü asıllı ikinci eşinin oğludur. Konaklarda eğitim görmüş, pek çok dil bilen bir genç olarak elçiliklerde görev yapmıştır. Yurtdışında olduğu o dönemlerde Avrupa edebiyatını inceleme fırsatı bulmuş ve İstanbul’a dönünce edebiyatla haşır neşir olmuş. Sergüzeşt, Samipaşazade Sezai’nin en bilinen eseridir.
Romanda Osmanlı dönemindeki en önemli insanlık sorunlarından biri olan kölelik kurumu gözler önüne serilir. Kafkasya’dan İstanbul’a gelen küçük köle Dilber’in İstanbul’un çeşitli konaklarında geçen hayatını okuruz Sergüzeşt‘te. Dilber tüm köleler gibi alıp satılacak bir maldır. Hayatı üzerinde hiçbir söz hakkı yoktur. Üstelik henüz bir çocuktur. Dilber’in yıllar içinde hem bir genç kız oluşunu hem de köle olarak gezdiği evlerde yaşadıklarını, âşık oluşunu okurken Samipaşazade Sezai sık sık araya girer ve yorum yapar. O dönemde yazılmış pek çok romanda rastladığımız bu teknik kusur yazarların toplumu eğitme isteğinden kaynaklanıyor muhtemelen. Yorumu okuyucuya bırakmaktansa çıkarılması gereken sonucu ve olması gerektiğini düşündükleri ilke/davranışı doğrudan söylemeyi daha garanti bulmuş olmalılar. Öte yandan romanda kötüler ve iyiler yeterince işlenmemiştir. İlginç karakterlere, büyük çatışmalara rastlamayız. Bu yönüyle bir Yeşilçam melodramı kadar yüzeysel kalır. Ancak Sergüzeşt‘in esas derdi muhtemelen bireysel dünyaları anlamaktan ziyade toplumsal bir meseleyi ele almaktır. O nedenle edebi açıdan kusurlu olsa da konaklarda büyümüş bir paşazadenin bir köleyle empati kurabilmesi, ne hissedeceğini düşünüp onun ağzından hislerini aktarması hem evrensel insan hakları anlayışı açısından önemli hem de toplumsal bir olguyu ortaya koyması bakımından değerlidir. Eski zamanlarda yazılmış romanların birer sosyolojik belge olarak okunması her zaman ilgimi çektiği için Sergüzeşt dönemi anlatan önemli bir eser olarak okunmalıdır kanımca.
Belki sonu da malumunuzdur ancak elbette bahsetmeyeceğim. Ben başka bir sonu tercih ederdim ve eğer Sergüzeşt‘i ben yazmış olsaydım, ona farklı bir son yazardım. Ayrıca kanaatimce romandaki en naif kişi olan ve romanın son sayfalarında rastladığımız Cevher biraz daha derinlikli işlenen bir karakter olsaydı keşke. Sergüzeşt‘in acıklı hikayesinde onu biraz daha okumak isterdim.
Özetle Sergüzeşt hüzünlü bir hikâye. Edebiyatımız için önemli bir roman. Pek çok yayınevi tarafından basılmış. Kısa bir metin ve kolay okunur bir dili var. Dilber’in acıklı hikâyesi okunmayı bekliyor.
- Sergüzeşt – Samipaşazade Sezai
- Mühür Kitaplığı – Roman
- 132 sayfa