Okurların Yeraltı Edebiyatına yakıştırdığı ama kendisini Macera Romancısı olarak nitelendiren Hakan Günday, türü ne olursa olsun, içeriklerinde her zaman, her kesime hitap eden bir yazar olmuştur.
“Benim yazdığım hikâyelerde şiddet ve kan var evet; ama dün akşamki haberlerden daha fazla değil.” diyerek kitaplarının içeriğine değinen Günday, insanın bastırmış olduğu ne kadar dürtü varsa hepsine birer ayna tutmaktadır.
Kitaplarında oluşturduğu “kötü” karakterlerin aslında bütün insanlığın “kötüsü” olduğu düşüncesini etkileyici bir biçimde okuyucusuna geçiren yazar, başarısını 2015’te “Daha” kitabına verilen Medicis Yabancı Roman Ödülü ile somutlaştırmıştır. Bununla kalmayıp “daha” fazla başarıya imza atan Günday’ın bu romanı, yönetmenliğini Onur Saylak’ın üstelendiği filme dökülüp 12 Ocak 2018 tarihinde beyaz perdeye aktarılmıştır. Ahmet Mümtaz Taylan, Tuba Büyüküstün, Turgut Tunçalp ve Hayat Van Eck gibi başarılı oyuncuların yer aldığı bu film, izleyenler tarafından tam not almıştır.
Şimdi isterseniz başarıdan başarıya koşan bu romanın içinde neler var birlikte göz atalım.
”Yıllar önce okuduğum işe yaramaz bir kitaptaki tek işe yarar cümle şuydu: İnsanın kullandığı ilk alet, başka bir insandır…” s26
“İnsanlar senden o kadar nefret edecekler ki yerleştiğin her yerde emlak fiyatları düşecek!” s73
“Peki, kim kimden sırf var olduğu için nefret ederdi? Tabii ki ırkçılar ve mezhepçiler ve de kendi dinlerinden olmayan her insanı yok etmeye ant içmiş olanlar!” s368
“Gerçekten de bir demokrasiydik artık! Lider yalanlar söyleyerek yönettiğini sanıyor, halk uyduğu bütün kanunların kendi iyiliği için konduğuna inanıyor, ülkedeki tek yayın organı olan radyonun spikeri de her şeyi görüyor ancak deli taklidi yapıyordu!” s147
“İtaat, iradesinden vazgeçen için, dünyanın bütün hatalarını yapabilme özgürlüğüydü! İtaat, kişinin, kendi başına işlemeye asla cesaret edemeyeceği suçları gerçekleştirebilmesinin müthiş bir yoluydu! İtaat, her gün farklı biri olarak uyanılan bir rüyaydı!” s223
“Son olarak da Türkiye, doğusundaki aynaya bakınca şişman olduğunu, batısındaki aynaya bakınca da kemiklerinin sayıldığını düşünen, üstüne giydiği hiçbir şeyi kendine yakıştıramayan, bulimik ve depresif bir genç kızdı. Yirmi yıl boyunca boğulacakmış gibi yiyip sonra pişman oluyor, bir yirmi yıl da boğazını kanatana kadar kusup sonra yeniden yemeye başlıyordu.” s87