Öyküler bizi bir dünyadan başka bir dünyanın renkleri içerisine atarlar. Bazen düş kırıklığı yaşarken bazen de kendimizle karşı karşıya geliveririz. Kitabın sayfalarını çevirdikçe bulunduğumuz yeri, zamanı hatta kim olduğumuzu bile unuturuz. Serkan Türk, bana kendimi unutturmayı başaran bir yazar. Cümleleri sanki sürekli ağlarken yazmış gibi hissettiriyor okuyucuya. Hepimiz yalnızız bu hayatta ama Serkan Türk’ü okurken bin kat daha yalnızlığımı hissettim. Her yerimden yakalamış da bırakmamış gibi bir yalnızlık. Bazı cümlelerin sanki öyküyle alakası yok da sırf bir şeye mesaj vermek istemiş gibi öylesine naif serpmiş satır aralarına. “İnsan üzerindeki örtüyü kaldırıp kenara koymalı.” demiş. “Senin, adımı belli belirsiz söylerken mırıltıya dönüşen sesini özlüyorum.” demiş. “Bütün uzakları gördüm yüzünde.” demiş. Daha üzerinde saatlerce durulabilecek cümleler söylemiş. İçerisinde en beğendiğim ”Yusufçuk Kuşları” adlı öyküsü oldu. Kitabın içerisinde on altı tane daha öyküsü var. Bu arada kitabın arkasına Şeref Bilsel şöyle yazmış “Serkan Türk’ün öykülerindeki kahramanlar acı çekiyor, üzülüyor, yaralanıyor; ama bir nehrin karşısına geçecekleri anda, ormanların kardeş, rüzgarın sırdaş, suların gelenek olduğunu unutmuyor.” İşte böyle kitap dostlarım. Eğer sağlam cümleler okumak isterseniz Serkan Türk sizin için sayfalarca yazmış.
Yayınevi: Yitik Ülke Yayınları
Genel Yayın Yönetmeni: Kadir Aydemir
Baskı: Ocak 2016