Kayahan Demir, Kayıp Sırlar Muhafızı adlı kitabında okuruyla tanıştırdığı Pera Muhafızı Demirbey ve beraberinde gelen küçük ekibi ile maceralarına devam etme kararı almış. Bu defa biraz farklı bir hissiyatı var. Ülkede yaşadığımız sıkıntılı dönemin bizi hayallerden, iyilikten, sevgiden veya bağlı olduğumuz değerlerden kopartacakmış gibi hissettiriyor oluşu yeterince ağır geliyor. Sidelya’yı okurken de genel anlamda bu hissi içimde taşıyordum, sanki Kayahan Demir de bu hissi içinden atamadan yazmış gibi geldi. İyi ve bizim olan şeyi kaybetmemek için mücadele etmek zorundayız. İyi bir insan olan Demirbey’in kendisine devamlı düello teklif eden gizemli kişinin tehditlerini aldığında kötülükle savaştığını düşünüyor olması, hayal kuran insanları gördüğünde “keşke” ile başlayan cümleler kuruyor olması, ailesini küçükken yaşadığı bir katliam ve yangınla kaybettiğini düşünürken rüyalarında devamlı onları yüzen iki ada arasında birbirlerine kavuşmak isterken görüyor olması… Yalnız değilmişim hissi öyle değerli ki. Her şeyi anlatırım da bu hissi anlatmaya gücüm yetmez gibi.
“Bir an gizemli rakibime imreniyorum. Ben de onun gibi hayalperest olabilmeyi o kadar çok isterdim ki! Ancak bu acımasız hayat bana yaş almanın, büyümenin hayallerin öldüğü yer olduğunu gösterdi kerelerce. Evet, büyüdüğünüz, olgunlaştığınız an hayalleriniz de ölüyor. Artık karşınıza çıkabilecek her şeye hayal gücünüzle değil, sadece analitik zekanızla bakabiliyorsunuz. Hayallerimiz, hayalperest kimliğimiz masum çocukluklarımızda kaldı artık. Bu gerçeği bir gün beni ısrarla düelloya çağıran toy, hayalperest rakibim de öğrenecek. Diliyorum ki bunu benim gibi ağır bedeller ödeyerek öğrenmez.” (sayfa 20)
Demirbey, Kayıp Sırlar Muhafızı’nda tanıştığı gazeteci çocuğu gizli ekibine almış ve önemli haberleri herkesten önce duyabilmenin öneminin farkına varmıştır. Kapısını çalan küçük çocuğun uzattığı gazeteyi okurken kendisini düelloya davet eden gizemli rakibinin varlığını da bu şekilde öğrenmiştir. Bir süredir böyle haberler çıkıyordur fakat Demirbey çok da önemsemiyordur. Her düello teklifine de cevap verecek değildir ya! Şehzade olduğunu öğrendiği Agâh Efendi, kendisini büyüten manevi babası Kadı Efendi, gırgır şamata polis ekibi Tekir Beşir ve İhsan, çocukluk arkadaşı Mihriban, çelik yeleği icat eden ve şimdilerde bir zaman makinesinin üzerinde çalışan Mucit Macit, Kayıp Sırlar Muhafızı kitabında evinde çıkan yangınla tanıştığımız Markiz… Her biri bu gizli ekibin ve şimdiki kitap Sidelya’nın bir üyesidir. Bakalım bu defa bizi nasıl bir katil karşılayacak diye beklerken Kayahan Demir okuru ters köşe yapmaya hazırlanmış belli ki çünkü katilin karşısındaki ilk kurbanı bizim Demirbey’dir!
Demirbey devamlı rüyalarında yüzen iki adanın ortasında kalan denizde kendisini yüzerken görür. Adalardan birinde anne ve babası, diğerinde kız kardeşi Dilruba duruyordur. Demirbey düşünür: “Neden birbirinden ayrı adalarda duruyorlar?” Önce anne ve babasına doğru yüzer daha sonra kız kardeşinin sesini duyar: “Ağabey! Kurtar beni. Söz vermiştin!” Adı gibi bir demirden daha ağırdır bu cümleler. Anne ve babasının olduğu adaya sırtını dönerek Dilruba’ya doğru yüzmeye başlar. O yüzdükçe kız kardeşi uzaklaşmaktadır. Bu yüzen adalar da nereden çıkmıştır?
Bir gece, karanlık bir sokak arasında kendisini düelloya davet eden rakibiyle karşılaşır Demirbey. Karanlığın içerisinde yüzünü seçemediği rakibini kalbi kendisinden önce tanımıştır. Bir elini revolverine atmasına rağmen kalbinin işte bu tanışıklığından dolayı birkaç saniyelik tereddütünden sebep kalbine bıçağı yer. Uyandığında bir hastane odasında günlerdir uyuyor haldedir. Göğsündeki ağrı, halsizlik ve aklında en son kalan o “his”. Hayır, bu aşk değildir. Ondan eminiz. Bu başka bir tanışıklıktır. Eskiden beri tanıyor olduğumuzu hissettiğimiz anlar gibi daha çok. Fakat yenildiği gerçeğini de gizleyemez bu durum. Rakibinin çok haklı bir sebebi vardır. İşlemek istediği birkaç cinayetin önünde engel olacak olan Pera Muhafızı’nı ilk önce öldürürse diğer cinayetlerini huzurla, engelsiz bir şekilde gerçekleştirecektir. Gizli ekip bu kötü durumu fırsata çevirmeyi akıl etmiş ve Demirbey’in ölümünü gazetelere haber olarak vermiştir. Böylece rakibin planı ilerleyecek ve cinayetleri gerçekleştirmeye başlayacaktır. Bu da yakalanmasını sağlayacaktır. Demirbey, ölümünü gazetede okuduğunda çok bozulur fakat plan oldukça mantıklı ve olması gerektiği gibidir. Sesini çıkarmadan uyum sağlamaya çalışır. Beklendiği gibi cinayetler işlenmeye başladığında da kılık değiştirerek olay yerine gider.
Babasından yadigâr köstekli saati, o gece kendisine atılan bıçağın kalbine gitmesine engel olmuştur. Fakat diğerleri o kadar şanslı değildir. Her biri kalbine saplanmış bıçaklarla ölmüştür. Fakat Demirbey’in iki şey dikkatini çekmiştir. Bu saplanan bıçakların yanında Galata ve Kız Kulesi’nin aşkını anlatan mektuplar bırakılmıştır ve bir dakika… Bu ölen insanlar çok tanıdık geliyordur. Fakat zihni puslu bir havanın etkisinde kalmış gibi, hiçbir şey hatırlamıyordur.
Aile bağlarının kopmadığını ve gerçeğin yıllar içerisinde döne dolaşa düşe kalka yine de sahibini bulduğunu, sevginin taşların veya duvarların arasında küçük bir alan bulup yeşermeyi başaran çiçekler gibi kendine bir yer bulduğu anda yeşerip büyümeye devam ettiğini, ölümle dahi ölüp gitmediğini, bilinçaltının kalbin muhafızı olduğunu gösteren Sidelya – Yüzen Ada kitabıyla Kayahan Demir, başlığını bu düşüncelerimden çıkardığım gibi dünyada ölmeyecek olan o şeylerin birleşimini yaratmış. Diğer kitaplarının aksine bu kitapta kendini çok az dahil ettiğini düşündüğüm -ve bunun için de üzüldüğüm- Kayahan Demir’in önceliği belli ki yalnızca hikâyesini anlatmak olmuş. Zamanda yolculuk yaptırdığı okurlarına gizemli ayrıntıları hediye etmeyi daha doğru bulmuş. Ayrıca bu yolculukta yazar olduğunu öğrendiği Agatha Christie’nin çocukluğuyla karşılaştığı o anı hatırlayarak duyduğu gururu somut bir şekilde gördüm. Küçük bir kız çocuğunun hayalini gerçekleştirdiğine şahit olmak dünya üzerinde kıymetli olan birkaç şeyden biri. Demirbey ile birleştiği kişiliği ile Kayahan Demir’in, bir önceki kitabında okuduğum ve aklıma kazıdığım cümlesi “Gönlün içinden geçmeyen akıl beladır” gibi cümleleri neredeyse yok fakat müsterih olun çok iyi hikâyeleri var. Zaten polisiye kitapları seven gençler için heyecanlı ve gerçeklikten beslenen bir hikâyeden daha iyisi yoktur. Bu yalnızca benim kendi sevdiğim şeyleri koruma savaşım sanırım. Yine de barışı seçiyorum, o sebeple can-ı gönülden tavsiye ediyorum. Galata ve Kız Kulesi’nin amansız aşkı sizi Sidelya’da bekliyor olacak. Benden de selam söyleyin.
- Kayahan Demir – Sidelya | Yüzen Ada
- Genç Timaş Yayınları – Roman
- 176 sayfa