Hikâyemizde delikler var, bizden izinsiz. Rızasız ve kötü niyetli. Halıların altına süpürüldükçe süpürülmüş. Bir nesilden diğerine, sonra ötekine, küçük hayaletlerle akıtılmış.
Yazar Özlem Çetinkaya’nın yeni Anne Çiçekleri, şubat ayında Düşbaz Kitaplar’dan çıktı. Roman, genel yapısı ile insanların sosyal davranışlarını, ilişkilerini ve derinlerde yatan yaraları anlamakla işe koyulan bir yazı merakının otoportresini çiziyor bizlere. Çetinkaya’nın kaleme aldığı metin, bir aile hikâyesini anlatmaktan öte, derin insan bağlarını, geçmişle bugün arasındaki ilişkiyi ve zamanın akışındaki izlerin yaşam üzerindeki etkilerini incelikle işleyen bir yapıya sahip. Sıradan gibi görünen ailevi ilişkilerin kuyularına inerken kişisel ve toplumsal kimlik arayışlarını da masaya yatırmakta. Kitap kendini okuruna şöyle açar: “Hayır anne. Şimdi ölemezsin. Beni sevmeden olmaz.” Bu dramatik atmosfere, Edip Akbayram’ın “Aldırma Gönül”ü eşlik eder. Çetinkaya uzun bir iç dökümü gibi ilmek ilmek işliyor kitabın her bir zerresini. Romanın baş kahramanı, annesine, babasına, kocasına durmadan söylenen, asıl konudan haberi olmayan biri. Ailenin temelinde bir delik var. Nesiller boyu aktarılmış travmalar zinciri ve bu zinciri kırmaya kararlı Özlem karakteri.
Hikâyemizde delikler var, rızasız ve kötü niyetli
Özlem, annesini hastaneye yatırdıktan sonra, kendisiyle ve onunla yüzleşmemek için durmadan bir koşuşturma içine giriyor. Aslında tam olarak neyden kaçtığını bilmeden yapıyor bunu. Tüm yaşananların yanında babasının tavrından ve onu durmadan eleştirmesinden yorgun halde kendini dinlemeye çalışıyor. Rüyalarını ve kâbuslarını bir deftere yazmaya koyuluyor. Psikologlar, terapiler ve şifa eğitimleri ile hipnoz girdaplarına bırakırken kendini; annesiyle öğrenmek istemeyeceği şeyleri öğrenmekten korkuyor ancak tüm bunları yapmaktan çekinmiyor. Kendini bulduğu tek yerse kuaför koltukları oluyor. Oturur oturmaz olmak istediği kişiye dönüştüğü yer. Kuaförde çalışan kadının ona göbek adını bilmeden Zeynep demesi onu Özlem olmaktan sıyırıyor. “Zeynep Hanım olmak”, epey keyifli geliyor ona bir süre. Bu sayede Özlem olmaktan, ailesinden ve omuzlarındaki yükten kurtulmuş hissediyor.
Halıların altına süpürülen yaralar
Bir yolculuğa çıkıyor teyzesiyle. Kendisi, anlamaya çalıştığı geçmişi, yanında ve aklında olan unutamadığı, kaybettiği aşkıyla –ilk kalp kırıklığıyla– ilerliyor. Yol zorlu, ne yapacağını kestirmek zor. Bir sigarayla çözülüyor dilleri. Peşinde koştuğu sırların her biri dökülüyor ortaya. Annesinin büyüdüğü evi hayal ettikçe delirir gibi oluyor. Kavşağı dönerken yol denize çıkıyor, sakinliyor. Annesine söz veriyor, “Seni herkesten kurtaracağım,” diyor. Annesi bunu duymasa bile içinde onu suçlayan, karalayan sesler bir anda susuyor; bırakıyor kendini. Gözyaşlarına hâkim olmuyor veya olmak istemiyor artık.
Kitapta sonsuz sevginin sembolü olarak kullanılan sardunya çiçeği, önemli bir motif olarak işleniyor ve bu sayede hikâyeye başka bir noktadan bakmamıza da olanak sağlıyor. Sardunya çiçeği hem dayanıklılığı hem de aşk, sadakat ve bağlılık gibi duyguları da temsil ediyor. Bu motif, karakterler arasındaki ilişkilerin karmaşıklığını ve derinliğini yansıtırken hikâyenin temel temasını da güçlendiriyor.
Tüm bunlardan yola çıkarak, Anne Çiçekleri, sadece bir anne ve kızının hikâyesi değil, aynı zamanda geçmişle hesaplaşmanın, aile sırlarının ortaya çıkmasının ve kişisel kimliklerin keşfinin öyküsüdür. Ana karakterin yaşadığı içsel hesaplaşmalar ve duygusal bakımdan zorluklar, okuru kendi yaşamı üzerinde derinlikli bir düşünce yolculuğuna çıkarıyor. Özellikle, romanın kahramanları olan anne ve kız arasındaki karmaşık ilişki, toplumsal cinsiyet rolleri ve kadının yaşamdaki yerini de sorgulatıyor bizlere. Çetinkaya, dil kullanımı ve betimlemeleriyle okuru karakterlerin iç dünyasına götürürken Türkiye’nin sosyal ve kültürel dokusunu da resmediyor incelikli elleriyle.
Bitirirken Özlem Çetinkaya, bize bir çiçek ve pencere sunmayı hedefliyor gibi. Her ne kadar kâbuslar ve karanlıkla yüzleşiyor gibi görünse de direksiyonu okuru çıkaramadığı sese ve şifaya doğru çeviriyor. Bu hissi, “Çizdiğim pencerenin pervazındayım sanki. Nefesim sığlaşıyor. Güneşten rengi dönmüş omzuma bir öpücük bırakıyorum,” dediği yerde bize yaşatıyor. Ben de “Aldırma Gönül” ile başladığım kitaba, Lara Di Lara’nın “Hazineler İçindesin” parçasıyla ve sevgili Çetinkaya’nın okura şifa olan mektubuyla veda ediyorum.
“Dilerim kalplerimizdeki sevgi ve şefkat tohumları büyüsün,
canlansın, arsızca çevreye yayılsın.
Dilerim, gözlerimizdeki tozlar kalksın,
görüşümüz berraklaşsın.
Dilerim gerçek sevgi yaralarımızı iyileştirsin.”
- Özlem Çetinkaya – Anne Çiçekleri
- Düşbaz Kitaplar – Roman
- 96 sayfa