Bu hayatı hakkını vererek yaşamak için sahip olmamız gereken şey nedir? İyi bir aile, güzel bir kazanç, bizi mutlu eden aktivitelere zaman ayırmak… Bütün bunlar sorunun cevabı olabilir elbette. Ancak Helenistik dönemin en büyük filozoflarından birisi olan Epikür, hayatı güzel ve yaşanabilir kılan faktörler için bambaşka bir fikir ortaya attı: Korkunun olmadığı bir dünya. Epikür’e göre korkunun bir şekilde var olduğu hiçbir hayat düzgün yaşanmaz. Bu yüzden de o felsefesini korkuları yenmek üzerine geliştirdi.
Epikür’ün böyle bir felsefe inşa etmesindeki en büyük neden İskender’in eski Yunan kent devletlerini yıkması ve tüm bölgede tek yönetimin olduğu bir imparatorluk inşa etmesiydi. Demokrasinin az da olsa uygulandığı kent devletlerinde filozoflar hayatın anlamını onu keşfetmeye çalışarak aradılar. Ancak bir imparatorun tekelinde despot yönetim, düşünen insanları farklı bir arayışa yöneltti. Artık hayatın anlamı “yeni şeylerin keşfi” değil, “var olan durumda mutlu olmanın yollarını bulmak” oldu. İşte Epikür böyle bir dönemde yaşadı ve antik yunan filozoflarına nazaran mistik bir düşünce yaratmasının sebebi buydu.
Epikür’e göre insanın en büyük korkusu ölümdü. Hemen hemen bütün korkuların ölüm fikrine bağlandığını ileri sürdü ve ölümün korkutucu düşüncesini yenmenin bir insanın en büyük kazanımı olduğunu iddia etti. Epikür’ün felsefeye olan en büyük katkısı da ölüm düşüncesini yok etmek için ortaya attığı fikirler oldu. Onun felsefesi her ne kadar anlaşılır ve kolay görünse de hazmetmesi bir o kadar zordur.
Epikür “Öldüğümüzde ölü bedende ne olursa olsun hissedecek bir parçamızın kalacağını düşünme hatası”[1] yaptığımızı söyler. Ona göre deneyimlediğimiz şeylerden korkabiliriz ama ölüm deneyimleyeceğimiz bir şey değildir. Bilincimiz öldüğümüzü fark etmeyeceği için ölmek başımıza gelecek bir olay değildir. Epikür bu düşüncesini kanıtlamak için farklı bir yol izler ve doğumdan önceki zamanı işaret eder. Doğmadan önceki sonsuz günleri düşünüp korkmuyorsak ölümden sonraki sonsuzluğu düşünüp korkmak da saçmalıktır. Buradan da şöyle bir sonuca varır: Aslında her canlı bir şekilde ölümü tecrübe etmiştir. Doğmadan önce ölüydük ve o günler bize nasıl düşünmesi imkansız geliyorsa öldükten sonra da aynı şeyler geçerli olacak.
Mezarında yazan söz felsefesini en yalın haliyle özetler: “Ben varken ölüm yok, ölüm olduğunda da ben olmayacağım”
Bu mistik düşünce söylediğim gibi kolayca ulaşılan bir sonuç gibi görünebilir ama hayatı bu çıkarımdan yola çıkarak ele almak epey zordur. Epikür huzurlu bir hayatın anahtarını ararken korkuyu yenmeye ek olarak hayattaki beklentilerimizi de en aza indirmemiz gerektiğini söyler. Ona göre “Gelecek günden en az şey bekleyen, onu en büyük sevinçle karşılar”[2] Haz hayatı yaşanılır kılar. Ancak hayatın hazları korkunun ve beklentinin olmadığı bir iç dünyada mümkün olabilir. Buradan da hazzın kovalanmaması gerektiği sonucuna varır.
Epikür’ün huzurlu yaşamak için öne sürdüğü teoriler çağdaşları kadar ondan sonra gelen büyük filozofları da derinden etkilemiş görünüyor. Onun düşünceleri felsefenin geleneksel “yanlış bir iç dünyanın doğru bir hayat yaşayamayacağı” kabulünü sağlamlaştırdı. Bugün korkuların ve endişelerin dünyasında yaşıyoruz. Buna neden olan şey ise geleceğin belirsiz olmasıdır. Günümüzde yaşayan bütün insanlar gelecek konusunda kaygılı nedeni de net bir geleceğin olmaması. Epikür’ün yaşadığı dönem de bu günlere benzerlikler gösteriyordu. Huzurlu ve mutlu yaşamak için onun felsefesini iyi anlamak ve korkularla başa çıkma yöntemlerini iyice özümsemek gerektiğini düşünüyorum. Bütün korkular ölüm korkusuna bağlanır, sağlıklı yaşamak için yapmamız gereken ilk şey ölüm fikrinim bizim için endişe unsuru olmaktan çıkarmaktır.
[1] Nigel Warburton – Felsefenin Kısa Tarihi- Alfa Yayınları Baskı Yılı:2015
[2] Özdeyişler, Mektuplar ve Aforizmalar – Epikür Arya Yayıncılık – BasımYılı:2014