Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı için, öneri yayınevi ve kitap listelerimiz sürüyor.
İki yıl önce yine İstanbul Kitap Fuarında ilk defa okurlarıyla buluşan hep kitap, geçen iki yıl içerisinde yayımladığı kitaplarla okur nezdinde kabul görmeyi başardı.
Hem çocuk hem de yetişkin kitaplarının yanında, sanat kitaplarıyla da dikkat çeken hep kitap, bu seneki İstanbul Kitap Fuarının da dikkat çeken yayınevlerinden birisi.
Sizler için hep kitap’tan yayımlanan 10 dikkate değer kitap belirledik. Gözden kaçırmamanızı önerdiğimiz listemiz aşağıda!
1. Mantolu Kadın – Elçin Poyrazlar
Geleceği parlak bir cerrahla çok genç yaşta evlendirilen bir kadın, kocasının iktidarsız olduğunu evlendikten sonra öğrenir. Kocasının kaba davranışları kocasından iyice uzaklaştırır genç kadını.
Zaman içinde kocası küçük kente tayin edilir. Genç kadın oturdukları apartmanda, kendisi gibi genç ve gizemli bir kadın görür ve ondan çok etkilenir. Saplantı haline getirdiği kadınla nihayet tanıştığında onun kocasından şiddet gördüğünü öğrenir. Birlikte kurtuluş planları yapan iki kadının önlerinde ne yazık ki büyük engeller vardır.
Kurtuluş planları suya düşen genç kadın cerrah kocasıyla tekrar İstanbul’a taşınır. Birkaç yıl sonra bir avukat yaşadığı binanın otoparkında ölü olarak bulunur. Ardından çalıştığı hastanenin önünde bir cerrah aynı şekilde öldürülür. Bu cinayetlerin peşine düşen Başkomiser Aydın Andız, bir yandan cinayetlerin arasındaki bağlantıyı çözmeye çalışırken, bir yandan da kendi şeytanlarıyla boğuşmaktadır.
2. Söz Vermiştin Ama Baba – Aytül Akal
Çocuk edebiyatının usta kalemlerinden Aytül Akal’dan okul öncesi dönemdeki çocuklar için iki yeni kitap. Anne ve babası ile oynamak, onlarla vakit geçirmek isteyen bir kız çocuğunun bakış açısından anlatılan hikâyeyi usta illüstratör Huban Korman resimledi.
Hayalle gerçeğin iç içe geçtiği sıcacık bir öykü! Babasıyla vakit geçirmek isteyen bir kız çocuğunun piknik macerası…
3. Annemin İçindeki Ses – Deniz Üçbaşaran
Annemin İçindeki Ses, Deniz Üçbaşaran’ın kelimelere ihtiyaç duymadan anlattığı bir öykü.
Annemin İçindeki Ses, okumak için okur yazar olmayı gerektirmeyen, okurun kendi hikâyesini kendinin kurmasına imkân veren “sessiz kitap” yani yazısız resimli kitap.
Evrensel bir dile sahip, hayal etmeyi mümkün kılan kitap hem çocuklar hem de hayatı her yaşta çocuklar gibi sorgulayabilen büyükler için…
4. Artıkaranmayanlar Gezegeni – Sevinç Erbulak
Sevinç Erbulak’ın muazzam hayal gücüne duyarlı iç sesini ekleyerek kaleme aldığı Artıkaranmayanlar Gezegeni, okuru fantastik bir gezegende olduğu kadar bizim acımasız dünyamızda da bir gezintiye çıkarıyor.
Kaybedilen ve peşlerine düşülmeyen her şeyin bir araya geldiği bir dünya Artıkaranmayanlar Gezegeni. Burada ne ararsanız, daha doğrusu ne aramazsanız var: Kırık bir tarak, yarısı yanmış bir fotoğraf, kapama tokası olmayan bir tasma, boş bir kutu, taşları düşmüş bir yüzük, oyuncak bir bebeğin sol bacağı… Velhasıl bir zamanlar bütün olan türlü çeşit eşyadan kopan ve unutulan her şey.
Kopan parçaların başka bir biçim aldığı, başka bir şeyin parçası olduğu bir dünya mümkün çünkü… Gitme zamanını bilen bütün fark edilmeyenlerin, bir gün bu gezegeni bulmaları da.
Palyaço şeklindeki bir kolyenin sağ kolu ile gözden düşen bir gözbebeğinin yolları da burada kesişir işte. Binlerce yıl önce yaşamış insanların yazdığı, hemen hepsi yarım kalmış ya da sayfaları eksik günlüklerin, mektupların arasında gezintiye çıkan bu ikili, bir bütün olup tamamlanabilecekler midir dersiniz?
Hem bir roman hem de birbirinden bağımsız öyküler olarak okunabilecek Artıkaranmayanlar Gezegeni, Sevinç Erbulak’ın ikinci kitabı.
5. Misafir – Nermin Yıldırım
Nermin Yıldırım okura bu kez garip bir Ev’in; hemşirelerin “abla”, hastaların “misafir”, başhekimin “baba” diye adlandırıldığı, her geçen gün daha katı kurallarla yönetilen tuhaf ama bir yandan da çok tanıdık bir akıl hastanesinin kapılarını aralıyor. Biri Ev sahibi, diğeri misafir, biri genç, diğeri yaşlı, biri geçmişe, diğeri geleceğe bakan Esin ve Rikkat’ten hareketle, içeridekilerin ve dışarıdakilerin, tek tek çıldırmaktan vazgeçip topluca delirenlerin buruk, muzip ve her şeye rağmen ümit dolu hikâyesini anlatıyor.
Yıldırım, Misafir’de yetkin ve zengin diliyle, yakın geleceğe dair ürkütücü, tuhaf ama bir o kadar da tanıdık bir dünya yaratıyor. Baskıcı bir düzende, bir akıl hastanesinde kurduğu bu dünya, dış dünyanın hem bir parçası hem de ta kendisi gibi görünüyor.
Misafir, normalini yitirmiş, çokça incinmiş, bolca incitmiş bir dünyada, kırılmış hayallerin, ertelenmiş sevgilerin, hakkıyla yaşanamamış ömürlerin ortasında, kendine sığınacak yer arayanların romanı. Yıldırım, sızının ve şifanın hikâyesini, o derin anlatımıyla, incelikle, şefkatle dokuyor.
6. O Kediyi Kurtar – Blake Snyder
Senaryo Yazarken İhtiyaç Duyacağınız O Kitap
hep kitap’ın yazmayı ve okumayı hayatının merkezine yerleştiren, sözcüklerden beslenen herkesin ilgisini çeken “Atölye” serisinden tüm dünyada senaristlerin başucundan ayırmadığı kült bir kitap: O Kediyi Kurtar: Senaryo Yazarken İhtiyaç Duyacağınız O Kitap!
Yıllarca Hollywood’da başarılı filmlere imza atmış, pek çok senaryoya danışmanlık yapmış olan Blake Snyder bir senaristin bilmesi gereken en temel şeyleri O Kediyi Kurtar kitabında anlatıyor. Filminizi anlatan o tek cümle ne olmalı? Senaryonuzun çerçevesini nasıl belirlemelisiniz? Janra karar vermek neden önemli? Çatışmayı hangi aşamada kurmalısınız? Çözülme kaçıncı sahnede başlamalı? Ve en önemlisi bir senaryoyu satmanın yolları neler?
2009’da aramızdan ayrılan Blake Snyder’ın kitabında bir senaryoya başlayıp bitirmenizi sağlayacak her bilgi, her ipucu, her kural var. Daha önce hiç senaryo yazmamış olmanız önemli değil, bu kitabın sonunda yapabileceğinizi hissedeceksiniz!
7. Gölet 13 – Jon McGregor
İngiltere’de huzur dolu küçük bir köy. İnsanlar işinde gücünde. Kimi sürüsünü otlatıyor, kimi tarlada ekin ekiyor, kimi atölyesinde çömlek yapıyor, kimi pansiyon işletiyor. Noel tatili için ailesiyle birlikte köye gelen on üç yaşındaki Rebecca’nın aniden ortadan kaybolmasıyla her şey değişiyor, köyde yaşam bir süre sekteye uğruyor. Kurtarma ekipleri, polis ve köy halkı her yerde küçük kızı arıyor. Göletler, fundalık arazi, eski taşocağı, ambarlar… Bakılmadık yer kalmıyor. Küçük kızdan hiç iz yok!
Mevsimler değişiyor, bebekler doğuyor, ergenler yetişkin oluyor, yaşlılar ölüyor, kuşlar göç ediyor… Kayıp kız hep akıllarda, bir gün bulunacağı, kendiliğinden ortaya çıkacağı umudu ise hep yüreklerde.
Amazon, Barnes&Noble, Kirkus Reviews ve Los Angeles Review tarafından yılın kitabı seçilen ve 2017 Costa Roman Ödülü’ne layık görülen Gölet 13, okurun merakını sürekli canlı tutan, ritmik diliyle sarıp sarmalayan, sıcacık bir roman.
8. Sanatın Kısa Öyküsü – Susie Hodge
Özenle derlenmiş bilgiler, olağanüstü görseller, faydalı eser analizleri, sanatın belli başlı dallarında kullanılan temalar, teknikler. Önemli türlere, akımlara, eserlere, temalara ve tekniklere yönelik cep kılavuzları… hep kitap’tan sanatseverlerin elinden düşürmeyeceği yepyeni bir sanata giriş serisi! Serinin ilk kitapları Sanatın Kısa Öyküsü ile Fotoğrafın Kısa Öyküsü…
Sanat tarihindeki önemli akımlar, eserler, temalar ve teknikler. Sanat neden, nasıl ve ne zaman değişti? Kim öncülük etti? Sanata yön veren eserler nerede ve nasıl üretildi, hangi temalar baskındı?
Susie Hodge, Sanatın Kısa Öyküsü isimli kitabında, sanat tarihindeki önemli kavramları açıklıyor, birbirleriyle ilişkilerini inceliyor, elli önemli sanat eserinin analizini sunuyor, hangi tema ve tekniklerin kullanıldığını irdeliyor. Verdiği kısa ve faydalı bilgiler sayesinde sanat tarihinin karmaşık görünen labirentlerinde ilerlemeniz için elinize bir fener tutuşturuyor.
Sanatsal jargonun önündeki engelleri de kaldıran bu kitap sayesinde büyülü sanat dünyasından hiç ayrılmak istemeyeceksiniz!
9. Sözcüklerdir Bütün Derdim – Ursula K. Le Guin
hep kitap’ın yazmayı ve okumayı hayatının merkezine yerleştiren, sözcüklerden beslenen herkesin ilgisini çeken “Atölye” serisinden yepyeni bir Ursula K. Le Guin kitabı: Sözcüklerdir Bütün Derdim: Hayat ve Kitaplar Üzerine Yazılar!
“Atölye” serisinin ilk kitaplarındandı Ursula K. Le Guin’in Dümeni Yaratıcılığa Kırmak kitabı. Orada yazar adaylarının elinden tutmuş, yaratıcılık denizindeki rotayı göstermiş, zamansız bir pusula tutuşturmuştu ellerine. Şimdiyse tayfayı genişletiyor, sadece yazar adaylarını değil sözcüklerle derdi olan herkesi alıyor sihirli gemisine…
Kimi zaman nasıl okumak gerektiğini anlatıp dehasının gölgesini düşürüyor sayfaların üstüne, kimi zaman edebiyatın ne olduğunu ve asıl önemlisi ne olmadığını gösterip hayal gücünün ışığıyla yıkıyor bildiğimiz dünyayı. Edebiyatın sahip olduğumuz en iyi elkitabı olduğunu söylüyor; “ziyaret ettiğimiz ülkenin, yani hayatın en kullanışlı rehberi…” Kimi zaman diğer yazarların eserlerine sızıp oradaki cevherleri çıkarıyor, kimi zaman da cevher sandığımız şeyin çakıl taşından başka bir şey olmadığını gösteriyor.
Her zaman muzip, masum, cesur, çoğunlukla da acımasız Le Guin. Lafını kimseden sakınmıyor, insanların beklentilerini karşılamakla ilgilenmiyor. Onun tek derdi sözcükler. Ölümünün bıraktığı boşluğu da yalnızca onlar doldurabilir: “Bir gün mezar taşım olduğunda, üstünde sadece ismim olsun istiyorum. Fakat bundan da öte, yazarının cinsiyetiyle değil, yazılışının kalitesiyle ve eserin değeriyle yargılanan kitapların üstünde görmek istiyorum ismimi.”
10. Sus Barbatus! – Faruk Duman
1979 kışı. Ülkenin kuzeydoğusu kara teslim olmuştur. Ç. ilçesinin bir köyünde yaşayan Kenan ile hamile karısı Zeynep için yaşam çok zordur. Neredeyse yiyecek lokma bile bulamayan genç çift, her şeye rağmen direnmekte, birbirlerine duydukları sevgi sayesinde bütün güçlükleri aşacaklarına inanmaktadırlar. Bir avcı kahvesindeki sohbete kulak misafiri olan Kenan büyük bir domuz avlarsa, yabancılara hizmet veren otellere, restoranlara domuzu satıp çok para kazanacağına ikna olmuştur. Korkunç hava koşullarına aldırmadan ormana gider ve çok iri bir domuz vurur. “Sus Barbatus” türü bir domuzdur bu. Ancak o kar kıyamette domuzu köye götürmesi imkânsızdır. Kenan’ı donmaktan kurtaran, ormandaki sığınaklarda saklanan solcu gençler olur.
Bu arada köyün solcu gençlerinden Faruk, jandarmayla girdiği çatışmada ağır yaralı olarak yakalanır. Jandarma komutanı onu konuşturabilmek için ilçeye, tedavi olabileceği bir sağlık ocağına göndermeye karar verir. Ancak bir atın çektiği kızakla yapılacak olan bu yolculuk çok risklidir.
Faruk Duman dondurucu kışı, domuzuyla, kurduyla, kartalıyla acımasız doğayı ve yaşam döngüsünü masalsı bir dille anlatıyor.