İlk Genç Timaş etiketiyle okuruna sunulan, hayallere dair macera dolu bir kitabın en sevdiğim cümlesiyle açılışı yapıyorum:
“Çünkü gerçek hayatta da siz nasıl olduğunuza inanırsanız o olursunuz.”
Yeni çıkan eserimiz Bilibolya‘da yazar Birsen Ekim Özen’in özellikle vurguladığı noktanın, hayallerden ziyade genç bireyin kendini hayalleriyle keşfetmesi olduğunu düşünüyorum. Kitabın, okura “ilk genç” kategorisinde sunulması tesadüf değil elbette. Hayatı yavaş yavaş anlamlandırmaya başlayan, durmadan hayata dair sorular soran ama sorular sormaya en önce kendinden başlayan genç birey hayatta elbette kocaman bir boşluğa düşer. Kimse o boşluğu görmez. Daha doğrusu boşluğu görmeye cesaret eden yetişkine genç birey daima bir şans verir, verilen şansı iyi değerlendirip değerlendirmemek artık yetişkinin bileceği iştir. Tabii bu söylediklerim gerçek hayat için geçerli. Gerçek hayatta genç olmak çok zor! Peki ya Bilibolya’da? Orada kolay mı?
Bu kitapla birlikte pandemi günlerine döndüm. İskender’in Bilibolya’daki maceralarına yola çıkmadan önce Dünya’da bir pandemi tablosu çiziyor yazar. O günlerin hissettirdikleri anında geri geldi. İskender’in anne ve babasının doktor olması, doktorların o günlerde çok yoğun çalıştıkları için aileleriyle neredeyse görüşemez olmaları, dışarıdaki sessizlik, günlerce süren eve kapanmalar, beraberinde gelen yalnızlık hissi… Yüzleştiğim maziden sonra İskender’e odaklanabildim nihayet. Ailesinin bu yoğun çalışma koşulları yüzünden bir bakıcıyla yaşamak zorundadır İskender. Bakıcı Hayat, İskender’e pek de iyi davranmaz. İskender için kurduğu cümleler kırıcı, yaralayıcıdır. Hayat bunun farkında mıdır, emin değilim ama İskender o kadar üzülür ki evden çıkıp gider. Hem de sokağa çıkma yasağının tam ortasında! Öyle ki Hayat, İskender’i kötü bir çocuk olduğuna inandırmıştır. E kötü çocuklar kural tanımaz olurlar, İskender de kötü bir çocuk olduğuna göre tüm kötü şeyleri yapabilir pekala. Artık o evde hiç de sevmediği Hayat’la neden koca bir gününü geçirsin ki?
Maceraların macerası, İskender’in evden çıkmasıyla başlar… Parka yönelir İskender. Aslında hep cıvıl cıvıl olan parklar şimdi sessizliğe bürünmüştür. İçini yine yalnızlık kaplar. Sonra hiç beklenmedik bir şey yapar. Parktaki oyuncaklarda oynamaya başlar. Bu hem sağlığı için tehlikelidir hem de oradan geçen bir polis İskender’i fark ederse neler olabileceğini hayal edebiliyor musunuz? Aklındaki sorular ve yaşadığı çelişkilerle 12 aydır kimsenin kaymadığı kaydıraktan kayarken bir şeyler oldu, daha önce olmayan bir şeyler… “Bili Gücü” harekete geçmişti!
Bilibolya ona “Hoş geldin!” diyordu. Tabii İskender nerede olduğunu bilmiyordu. Bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı ama neler olduğunu çözemiyordu. Sentor’la karşılaştı önce. Sentor hem at hem insan gibiydi. İkisi aynı anda nasıl olabiliyordu? Ona biri neler olduğunu anlatacak mıydı? İskender’in Bilibolya’da neler yaşadığını onun koruyucusunun ağzından okuyoruz, yani hayallerden yapılmış Bilibolya sakinlerinden biri konuşuyor ve bir süre sonra buna da şaşırıyoruz. İskender’in yaşadıklarından hangisi gerçek hangisi rüya, karıştırabilirsiniz. Aman dikkat!
İskender’in, kendini Bilibolya’da bulduktan sonraki mücadelesi elbette kendi Dünya’sına dönmek için. Bu mücadeleyi verirken yanında asla görmediği koruyucusu var. Ne yapması gerektiğine karar vereceği anlarda İskender’in kulağına “içimedoğsun”u fısıldamaya çalışıyor koruyucusu. Bu, İskender’in kendi öngörülerine ve sezgilerine güvenmesi için aslında. Ancak İskender’in karar alma süreci uzun ve zorlu çünkü Bilibolya’da neyi hayal ediyorsan Bilibolya sınırları içerisinde gerçek olur o. Dünya ve Bilibolya arasındaki asıl fark da budur: Dünya’da kurallar vardır, kuralları değiştiremezsiniz ama kendinize inanırsanız o kuralların sınırlarını aşabilirsiniz. Bilibolya’da ise düşündüğünüz her şey gerçek olabilir, dikkat etmelisiniz. İskender de Dünya’daki alışkanlıklarından ötürü hep kötüyü düşündüğü için kaygıları ve kötü gelecek senaryolarıyla boğuşmak zorunda kalır Bilibolya’da. Belki daha kolayca döneceği bu dünyadan bir türlü çıkamaz. Sıkışıp kalır hayaler dünyasında. Gerçi iyi de olur Bilibolya’da uzun vakitler geçirmesi. Yoksa Sentor’la, Mantık Ötesi Kurulu’yla, Pegasus’la, Ejderha’yla, Bilibik’le, Atlantis’le ve Druidlerle nasıl tanışacaktık?
Yukarıda saydığım karakterlerin bazıları gençlerin oynadığı oyunların içerisindeki karakterlerin aynısı. Yazar burada bence çok iyi bir eşleşme yaratmış. Hem gençlere “Ben sizin dünyanızı tanıyorum.” diyor hem de oyun dünyasına bazı eleştirileri var. Oyun dünyasının da hep kötüyü düşündüğünden yakınıyor aslında. Silahlar, savaşlar, yıkımlar, ölümler… Bilibolya’daki karakterlerin, Dünya’daki insanların hayallerine göre hareket ettiğini düşünürsek karakterler, çocukların yoğunlukla oyun oynadığı saatlerde hep daha vahşi, hep daha saldırgan. Gençler bu eleştiriyi kabul edip, nedenini düşünüp sorgular mı bilmem ama oyun konusu gerçekten derya deniz ve hakkında sadece olumlu ya da sadece olumsuz şeyler söylenebilecek kadar hafife alınmamalı.
Kitabın sorduğu belki de en önemli soruyla bitirmek istiyorum: Gerçek bilge kimdir? Bilgelik nasıl bir şeydir ki? Hep alışılagelmiş, bize “öyle” söylenenlerle düşünme biçimimizi oluşturduğumuzu savunan bir bölüm var bu macerada ki bence gerçekten çok çok çok önemli bir sorgulama alanı açıyor gençlere. İskender, Dünya’sına dönmek için Bilibolya’nın bilgesini arıyor. Tüm sorularının yanıtını verecek birini. Sert, net, sorduğu her soruyu anında yanıtlayacak beyaz sakallı birini arıyor. İnsanların dünyasında kahramanlar da bilgeler de biraz yaşlı çokça erkektir çünkü. Karşısında görmeyi hiç beklemediği Bilibik’le karşılaşınca önce ismine takılıyor İskender. Bir bilgenin ismi böyle mi olur yani? Sonra bu bilge kadındır. Allah Allah! Yahu bir de bilge olacak, sorduğu soruları İskender’e yeniden yönlendirir, ona seçenek sunar. Nasıl olur da bir bilge yanıt vermeden soru sorar? Yazar, gerçekten çok kıymetli bir sorgulamayla maceraya kısa bir süreliğine ara veriyor sanki. Yavaşlayıp düşünme molası…
İnsanlığın hayal kurma biçimleriyle, hayal kurarken kendi kendimizi nasıl baltaladığımızla, yüzümüzü iyiye neden dönemediğimizle yüzleşmek için adrenalini de sorgulama gücü de yüksek bir maceraya hazır mısınız?
![](https://www.neokuyorum.org/wp-content/uploads/Screenshot_20230919_201316_Gmail.jpg)
- Bilibolya – Birsen Ekim Özen
- İlk Genç Timaş
- 160 sayfa