Olduğu Kadar Güzeldik 60. Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı’nı kazanmış bir kitap. Kitapta yer alan sekiz öykünün neredeyse hepsinde yollar ya da sözler bir şekilde aynı coğrafyaya çıkıyor. Erdek’ten Bandırma’ya, Susurluk’tan Ezine’ye ve Biga’ya düşüyor kahramanların ayak izleri. Çanakkale’de doğup Bandırma’da büyüyen Eriş için tanıdık yerler, bildik yüzler olmalı. İnsan yalnızca yaşadığı, hissettiği sokakları böyle içten anlatabilir. Fotoğraflarından bakarak oraların kokusunu anlatamaz, bir kere gezip görmeyle ”küçücük ekmeğinde incecik salçalı nefis” Biga tostunu merak ettiremez okuyucusuna.
”Meydandaki çay bahçelerinden birine oturmak geldi içimden sonra. Çünkü Erdek bir kitap olsaydı, bu çay bahçeleri ilk cümlesi olurdu onun.
…
Gözüme kestirdiğim ilk çay bahçesine girdim. Geçip ”Aile tarafı” levhasının tam aksinde bir köşeye oturdum. Bir keresinde lisedeyken, okuldan kaçıp gelmiştik bu çay bahçesine. Okey oynarken kavga çıkmıştı aramızda. Sonra arkadaşlardan biri ötekinin kafasını yarmıştı ıstakayla, şurda, bir yandaki masada. İnsan aşk acısı çekerken ne aptalca, ne çocukça şeyler düşünüyor!”
Kitabının adını bir Yıldız Tilbe tweetinden almış, bunu da ilk sayfadan duyurmuş Eriş. Hâl böyle olunca insan merak ediyor, başka kitap isimleri çıkar mı bu tweetlerden diye. Ben ”Bugün de Mutluluktan Delirmedim, Yarına Allah Kerim” adlı bir kitap olsa merak ederdim diye düşündüm Tilbe’nin tweetlerine bakarken. Ciddi bir kitap isimleri kaynağı var orada, arayanlara duyurulur.
Tıpkı adındaki gibi yumuşak bir hüzün var hikâyelerde. Büyük trajediler yaşandığı da oluyor. Onulmaz yaralar da açılıyor, yaşamlar temelinden de oynuyor ama öyle kolay okunuyor ki her şeyin düzeleceğini hissettiriyor. İç karartıcı, karamsar bir bakış yok. Kabullenilmiş her şey. Kadere de isyan yok. ”Başımızdan bunlar bunlar geçti. Ne yapalım işte. Olduğu kadar…” der gibi sayfalar. Ajitasyona alışmış bünyede derin izler bırakamıyor belki de bu yüzden. Ama yazarın diline ve kahramanlarına alışınca içindeki derinliğe ulaşıyor, tatlı tatlı üzülüyorsunuz.
Kahramanların her biri tuhaf durumların ortasında kalıveren sıradan insanlar. Hepsinin sırları var. Parasız yatılıdaki ablaya söylenen yalanlar, aşk acısını atlatmak için gidilen düğünde tanınmayan akrabalara uydurulan anılar, hem okurum hem çalışırım denilen anneye yalanlar, Mavi Haydar’ ın gizli örgütüne girerken edilen yeminler, arabasına aldığı Hoca’ dan saklanan derin izler, Avrupa’ ya kaçırılan dayılar, adresi şaşıran zehirler, şeref tribününde buruk babalar… Bir küçük özetidir bu hikâyelerin. İçine düştüğü absürt durumlarla okunmaya değer bu kitap yazarın diğer eserlerini merak ettiriyor.
”Evde hiçbir şey yapmadan vakit geçirmenin tüm kaynaklarını tüketmiştim artık. Torunlarıma bile yetecek kadar sıkılmıştım. On yedi gündür ışıkları bile açmadan, açmışsam söndürmeden oturduğum evimde, küçülüp küçülüp sonunda tamamen kaybolmayı beklemiştim ama onu da beceremiyordum. Menkıbe kitaplarındaki, kul hakkıyla can veremeyen günahkârlara dönmüştüm. Ne ölüyordum ne onuyordum.”
”Duvarlarına, mantarın tazyikiyle şişeden fışkırmış şarap izleri boyanmış loş bir çatı katı evinde, bir delinin zihninde kurduğu gizli örgüte üye olmak üzereydim.”
”Yeni doğmuş oğlaklar gibi neşeyle oradan oraya sektiğim, içimde mutluluktan havai fişeklerin patladığı bir düğünden bir anda suç dünyasına hızlı ama üst sıralardan bir giriş yapmak üzereydim.”
- Mahir Ünsal Eriş – Olduğu Kadar Güzeldik
- 124 sayfa
- İletişim Yayınları – Öykü