Bodrum Kat ve Ayı Dergi’de yazdığı öyküleriyle tanıdığımız Özgür Akkaya ile Küsurat Yayınlarından çıkan kitabı “Kapattık Kardeşim” üzerine konuştuk…
Uzun zamandır dergilerde öyküler yazıyor ama hiç kitap olacağına dair bir sinyal vermiyordun. Ne zaman karar verdin ve nasıl gelişti olaylar?
Düzenli olarak yazdığım öyküler epey birikmeye başlayınca insan “Ne olacak bunlara,” diye düşünmeden edemiyor. Sonuçta elinizde bir dosya var ve bu nereden baksanız beş yılda toplanmış. Ortada iyi veya kötü bir emek var. Bu emeğin mükafatlandırılması lazım diye düşündüm ve oturup dosyaya çalışmaya başladım. Önceden çok sevdiğim fakat ilerleyen zamanlarda hoşuma gitmeyen öyküleri çıkartıp yenilerini yazmaya başladım. Her şey tamam diyene kadar da zaten bir yıl daha geçmişti. Sonunda hazır hissedince ve doğru yayınevini de bulunca dosyayı gönderdim. Küsurat Yayınevi’nin yayın politikası beni epey cezbetti.
Öyküleri seçerken nelere dikkat ettin?
Bazı öyküler kurgu bazı öyküler ise direkt olarak yaşadığım olaylarla alakalı. Her öyküde kabuk tutmuş yaralarımı tatlı tatlı kaşımak istedim. Bendeki yaralar başkalarında da vardır dedim. İlk olarak onları etkilemek istedim. Daha sonra ise dışarıdan bu yaralara bakana yaraların nasıl oluştuğunu nasıl anlatabilirim diye düşünüp yazmaya başladım öyküleri. Hangi öykünün dosyada olup olmayacağına ise yaztıktan birkaç ay sonra tekrar okuyup sevip sevmediğime göre şekillendirdim. Bir öyküyü yazdıktan hemen sonra iyi olduğunu düşünüyorsun ama zaman geçtikçe gerçekten çok kötü olduğunun farkına varabiliyorsun. Bu insanın kendini geliştirmesiyle alakalı. Bu yolda devam edersem yıllar sonra bu kitabımı açıp okuduğumda hâlâ bana güzel geliyorsa bence kendimi geliştiremedim demektir.
Her öykünün kurgusu muhakkak sonda şaşırtmaya veya okura bir yumruk indirecek şekilde bitiyor. Kurgu aşaması nasıl gelişiyor senin için?
Öykülerin önce sonunu yazıyorum. Daha sonra olayları oraya bağlıyorum. Bu benim için yazma sürecini çok hızlandırıyor. Hiçbir öyküyü ertesi güne bırakmıyorum böylece. Öykünün sonuna ilk karar verdiğimden dolayı benim için en önemli kısım bu oluyor. Bu olayı hep yemek yemeye benzetiyorum. Bir yemekte ağzınıza aldığınız son lokma iyise yemek iyidir, kötüyse tüm yemek kötüdür. Okuyan insan öykünün sonunda “Hadi be,” desin istiyorum. Bu öykü bitti diğerine geçeyim demeden önce o öyküyü uzun uzun düşünsün istiyorum. Tüm bu durum öyküleri yazarken ilk kriterim oluyor.

Küsurat Yayınları – Öykü
Kitaptaki uzun öykü yer almıyor, genelde de kısa yazıyorsun. Bu mesajı direkt verme kaygından kaynaklı mı?
Bu tamamen üşengeçliğimden kaynaklanıyor. Sabırsız bir insanım. Anlatacağım şeyi hemen anlatmak istiyorum. Olayları oradan oraya sürüklemek, gereksiz karakter yaratmak öykü için okuyucuyu kandırmak gibi geliyor.
Peki, kısa yazmayı tercih eden birisi olarak bir gün roman yazmayı düşünür müsün hiç?
Kitapta 23 öykü bulunuyor yani roman yazsaydım 23 roman olabilirdi diye düşünmeye başladım son zamanlarda. Roman yazmayı çok isterim lakin bu konuda eğitim almam şart gibi görünüyor. Özellikle sabretme eğitimi…(Gülüyor)
Öykülerin kısa ama isimleri uzun, burada biraz daha çarpıcı olması için spot gibi seçimler mi yapmayı tercih ettin?
Spot olarak düşünmemiştim aslında. Öykülerin sonlarındaki çarpıcılığı başlıklarda merak uyandırma ile dengelemek istedim. Sonuçta bir yazıyı okumadan önce başlığını muhakkak okuyoruz. Başlık ilgi çekici olursa okuyan kişi o öyküye kendini daha çok vererek okuyacaktır diye düşündüm. Bir öyküyü okurken araya başka bir iş sokarsanız o öykünün anlamını kaçırırsınız. Okuyan kişi araya hiçbir iş almasın istedim. Bu yüzden başlıkları ilgi çekici seçtim.
Kitabın girişinde “Edebiyat yapmaya gelmedim. Anlatacaklarım var.” diyorsun. Yazma eylemi hayatının neresinde duruyor?
Yazmayı seviyorum lakin yazıyorum diye ben edebiyatçı olmuyorum. Edebiyat, sadece yazarak misyon edinilecek bir iş değildir. Ciddi iştir. Sözlü edebiyattan yazılı edebiyata kadar tüm tarihe hakim olmalıdır edebiyat yapıyorum diyen. Bu yüzden ben edebiyat yapmaya gelmedim, sadece derdim vardı, anlattım.
Kapattık Kardeşim’i okurken birçok öyküde özellikle doksanlar çocukluğu hissediliyor. Muhakkak kitaba da etkisi olmuştur, senin çocukluğun nasıl geçti?
Çok güzel bir çocukluğum oldu. Varoş bir mahallede gecekondu bir evde büyüdüm ben. Kapısı kitlenen misafir odamız vardı. Sadece misafir gelince açılırdı o oda dağılmasın diye. Çok saçma mesela. Sadece o mahalleyi anlatmak istesem ayrıca bir dosya olur. O derece güzel ve ilginç olaylar yaşıyorduk. Çünkü herkes birbiriyle etkileşim halindeydi. Mahallede kim nerede oturuyor bilirdik. Şimdi karşı kapı komşumuzun kim olduğundan bihaber hayatlar yaşıyoruz. Yalnızlıktan ne kadar çok şey yaşabiliriz ki?
İlk kitap hem heyecanı hem de eleştirileri beraberinde getiriyor. İnsanlardan kitapla ilgili geri dönüşler nasıl?
Tabi okuyanlardan dönüşler oldu fakat bu konuda biraz şikayetçiyim. Kötü eleştiriye ihtiyacım var. Hatalarımı bilip ona göre iyileştirmeliyim yazılarımı. Her şeyi mükemmel bir dosya olmasının ihtimali yok bence ilk kitabımın.
Kapattık Kardeşim çıkalı çok olmadı ama bu yıl için düşündüğün başka bir dosyan var mı? Ya da ileriye dönük projeler?
Planladığım bir şey yok ama istiyorum elbette. 2019’da bir dosya daha hazırlarım diye düşünüyorum. Yayınevimin de talebi oldu onların yönlendirmesine de ihtiyacım var.
Yeni yıl gelmişken umuda dair anlatağın neler var?
“Hevesini ağzına sokup, kursağına kadar ittirenlere inat; VAZGEÇME!”