Yeryüzünde yaşam için güneş ne kadar vazgeçilmezse, düşünce açısından felsefe olmazsa olmazdır. Felsefe kimilerine göre sadece insanlara özgü bir kavram olarak sınırlanamayacak kadar evrenseldir. Ders kitaplarında, okullarda, zihinlerde “Felsefe” ya da Türkçe anlamıyla “bilgelik sevgisi” Eski Yunan’da bir grup yaşlı adamın birbirlerine durmaksızın sorular sormalarından ibaret bir şey gibi resmedilse de kim olduğumuz ve niçin burada olduğumuz ile ilgili temel soruları araştırmaya yönelten, aklınıza gelebilecek her konuya dokunan hükümet siyasetinde ortaya çıkan etik sorunlardan, bilgisayar programcılığında gerekli mantıksal biçimlere kadar her şeyin kökeninde felsefe var.
Bizi, yaşamın anlamı, bilgi, ahlak, gerçeklik, Tanrı’nın varlığı, bilinç, siyaset, din, iktisat, sanat, dilbilim gibi kavramları araştırma olanağına kavuşturan felsefe nedir? Felsefe 101 bu soruyu yanıtlarken felsefesizleştirilmek istenen hayata felsefeyi yeniden davet ediyor. Okullarda ders olmaktan çıkarılmaya, delilerin (!) işi denilerek toplumsal yaşamdan soyutlanmaya çalışılan “Felsefenin sınırı yoktur!”
Altı kollu bir dev felsefe: Metafizik: Evrenin ve gerçekliğin incelenmesi; Mantık: Geçerli bir sav oluşturmanın yolu; Epistemoloji: Bilginin ve bilgi edinme yollarının incelenmesi; Estetik: Sanatın ve güzelliğin incelenmesi; Siyaset: Siyasal hakların, hükümetin ve yurttaşlara düşen rolün incelenmesi; Etik: Ahlakın ve nasıl yaşamak gerektiğinin incelenmesi.
“Felsefeye hoş geldiniz!” diyor, Paul Kleinman. Ah, felsefe. O şeyi asla kafa m almayacak; diye düşündüğünüz oldu mu· hiç? Olduysa, o zaman korkmayın. Hep isteyip de bulamadığınız yoğun felsefe eğitimi burada. Gözleriniz kan çanağına dönmeden zihninizi açma olanağına nihayet kavuşacaksınız.
Felsefe yolculuğunu çevrelerinde olan bitenleri Yunan tanrılarına bağlamak yerine, dünyayı, evreni ve kendi varoluşlarını açıklayabilen daha akılcı açıklamalar getirme arayışına giren 1903’te Alman bilgin Hermann Diels’in gündelik dile sokup yaygınlaştırdığı, daha çok ideoloji ve ilke farklılıklarını ortaya koyan “Presokratik” yani “Sokrates öncesi” diye sınıflandırılan filozoflarla başlatan Paul Kleinman sırayla onları okurlarıyla tanıştırıyor.
“Oyunu değiştiren adam” olarak tanımladığı Sokrates ile yeni bir dönemin başladığını özetleyen Paul Kleinman, MÖ 399’da tutuklanarak dinsiz olduğu ve kentin gençlerinin ahlakını bozduğu suçlamasıyla yargılanan, suçlu bulunup zehirli içecekle idama mahkûm edilen, kaçıp sürgün hayatı yaşamak yerine böyle bir şansı elinin tersi ile itip hiç tereddüt etmeden zehri içen, “Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez,” diyen Sokrates’i anlatıyor. İnsanın varlığının farkında olmasını sağlayan Sokrates’in öğrencisi Platon’un da insanı “Mağara”dan çıkardığını öykü tadında anlatıyor Kleinman. Gişe rekorları kıran 1999 tarihli Matrix adlı film, geniş anlamda Platon’un Mağara Kinayesi’ne dayanmaktadır. Keanu Reeves’in canlandırdığı Neo karakterinin deyişiyle, “Vay be.
Sonra, hakkında çok az şey bilinen annesi ve ileride İskender’in doğacağı Makedonya kralının sarayında hekim olan babasını çok küçük yaşta yitiren ve 17 yaşında Platon’un Atina’daki Akademi’sine gönderilen Aristoteles’i anlatıyor.
Paul Kleinman bunun gibi küçük öykülerle süslediği yapıtında felsefe ve filozofun hangi koşullarda ilerlediğini de gözler önüne seriyor.
Kleinman sadece yaşamöyküleri, düşünceler sunmuyor yapıtında insanlığa mal olan özlü sözler, filozofları birkaç sözcükle tanımlayan tümceler yanına bir de küçük, basit ama içinden çıkılmayan bilmeceler de ekliyor.
Felsefenin zaman yolculuğunda gezdirip duran Kleinman insanlığı saran yapay zekâ korkusuna da geçmişten göndermeler yapıyor.
Felsefenin kapısına yanaştırılmayan mizaha, mizah felsefesine de yer veriyor çalışmasında, Kleinman. Ona göre, filozofların birçoğu öteden beri mizaha tepeden bakmıştır hatta Platon,
kahkahayı kişinin mantıklı özdenetimini kesintiye uğratan bir coşku olarak betimlemiştir. Platon, kahkahanın habis bir şey olduğunu söylemiş ve komediden hoşlanmayı bir tür hor görme olarak tanımlamıştır. Platon’un ideal devletinde mizahın sıkı denetim altında tutulması gerekir; koruyucular sınıfı gülmekten kaçınmak zorundadır. Hiçbir “komedi bestecisi”nin yurttaşları güldürmesine izin verilmemelidir. Platon’un mizaha ve kahkahaya yönelik itirazlarını Hıristiyan düşünürler ve daha sonra Avrupalı filozoflar devraldı. Kutsal Kitap’ta kahkaha sıklıkla bir husumet kaynağı olarak anıldı ve manastırlarda, kahkaha mahkûm edildi. Ortaçağda düşünce reformu meydana gelirken, mizaha bakış hiç değişmeden kaldı. Püritenler mizahı ve kahkahayı hor gördüler, 17. yüzyılda İngiltere’de Püritenler iktidara gelince komediler tamamen yasaklandı.
Doğu felsefesine gelince Kleinman mitolojiden yakasını sıyırınca “felsefe” kimliği edinen Batı felsefesinin Doğu felsefesinden ayrım noktasını da çiziyor Kleinman. Kısmen çok çeşitli kültürleri kapsamasından dolayı Doğu felsefesi kavramının yanıltıcı olabileceğini düşünüyor. Örneğin, Çin’de ortaya çıkan felsefeler, Hindistan’da ortaya çıkanlardan çarpıcı şekilde farklıdır. Bununla birlikte, çok genel bir anlamda Batı felsefesi “doğru” kavramını arayan ve kanıtlayan bir felsefe olarak tanımlanacak olursa, Doğu felsefesinin erekleri, “doğrular”ı kabul etmek ve denge bulmak olarak tanımlanabilir. Batı felsefesi bireye ve bireyin haklarına vurgu yaparken, Doğu felsefesi birliği, toplumsal sorumluluğu ve her şeyin karşılıklı bağlantısını (bunun ise kozmik bütünden ayrılamayacağını) vurgular. İşte bu nedenle Doğu felsefesi okulları, bölgedeki farklı dinlerden çoğu zaman ayırt edilemez.”
İslam felsefesine de yer veriyor, Kleinman. İslamiyet’in altın çağının en etkili filozofu İbn-i Sina’nın, ruhun özfarkındalığını ve gayri maddiliğini göstermek için “uçan adam” olarak bilinen düşünce deneyini yarattığını anlatıyor. İbn-i Sina, uçan adam düşünce deneyinde, okurun havada asılı durduğu bir senaryo hayal etmesini ister. Birey, havada asılı dururken tamamen yalıtıldığını hissedecektir (başka bir deyişle, kendi bedeniyle bile duyusal temasta olmayacaktır).
Hobbes’ten ilginç bir yönden söz ediyor, Kleinman. Hobbes’un, toplum içinde hizipçiliğin, örneğin rakip yönetimlerin, farklı felsefelerin ya da kilise ile devlet arasında mücadelenin ancak iç savaşa yol açtığı inancında olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle, tüm halkın barışını ve huzurunu devam ettirmek için, toplumdaki herkes yönetimi kontrol eden, yasaları yapan ve kilisenin başında bulunan bir tek yetkilinin olmasını kabul etmelidir ona göre.
Türk felsefesinin onur kaynağı, yüz akı İona Kuçuradi “Çağın olayları arasında” incelemesinde gösterdiği kendisini kaybeden insana Kleinman, çıkış için felsefenin ipini uzatıyor: “Bilgi, özünde duyular aracılığıyla edinilir ve algı hiç de bilgi değildir, kanıdır. Bilgi peşinde, koşabilmek ancak felsefi akıl yürütme yoluyla mümkün olur.”
Felsefe ile buluşma zamanı.

Say Yayınları
Çeviri: Şükrü Alpagut
296 sayfa