Yaşama Uğraşı, Cesare Pavese’nin özellikle kaleme aldığı bir eser olmamakla birlikte hayat mücadelesini günbegün anlattığı günlüklerinden toparlanmış olan kitabıdır. Tavsiye etmek için önce yazardan bahis açmak gerekir lâkin hayatı belirli normlar içinde yaşayan insanlar için Pavese’in kendisini anlatmak yerine onu okuma koşullarından bahsetmek daha lâzım gelecek sanırım. Zira Pavese, kelimelerin bile bilmediği anlamlara gelen gizli bir kişiliktir. Eğer hayatınızda her şey çok güzel gidiyorsa, ömrünüzün anlamsız mutluluklar çağındaysanız ve henüz parmaklarınızın ucu tütünden sararmamış ise Pavese’yi hayatınızın anasonlu dönemine ertelemeniz en şiddetli tavsiyemdir. Çünki, pembe hayatınızı karartmaktan öteye gitmeyecektir kendisi. Ve siz, siyahın tüm renklerin bileşimi olduğunu bilmeden, teklikten doğan çokluğu anlamaksızın o lekeyi silmeye çalışacaksınız. Gerek su, gerek deterjan, gerek küfür ve muhtelif çözümler ile. Kendinizi hırpalamanızı elbette ki istemem. Kutsalınız size bir gün ‘’Neden?’’ sorusunu acıtarak sorduracaktır. İşte o zaman, tam da o gün kitaptaki 6 Kasım tarihli düşülen notun soğukluğundan saç dipleriniz bile üşüyecek, bedeniniz zangır zangır titreyecektir.
”Kendimi yalnız bırakmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum.’’
Haklıyım değil mi ama?
Kitap Pavese’in 1935-1950 yıllarındaki anılarını anlatıyor. İlk olarak yazarın ilk gençlik yıllarının geçtiği köy ortamını görüyoruz. Bu ortam o muazzam şairaneliğine kaynaklık ettiği gibi Ay ve Şenlik Ateşleri isimli ilk romanına da esin kaynağı olur. Sonrasında lisede iki yakın arkadaşı intihar eder ve Pavese’in intihara yönelimi bu sarsılmalarla başlamış olur. Zannımca hayat karşısındaki bu tutum, bu haklı yöneliş Pavese’i küllüğümüze ortak eden en önemli unsurdur. Aklıselim bir adam olsa bu kadar usta bir kalem olur muydu sanıyorsunuz Pavese? Dünya yerine kendini değiştirmek için antidepresanlara başvuruyor olsaydı ben şuan bu yazıyı yazıyor olur muydum? Ya da hayatımızın en ücra köşelerinde var olan en yakın dostumuz olur muydu? Hiç sanmıyorum. Bu arada dost diyorum çünki her ne kadar melankolinin duvarları içine sinmişse de dost sıcaklığını kaleminden hiçbir vakit eksik etmez. Bu dostane ilişkinin kolektif yaşama olan hasretinden olduğu zannımca aşikâr. Hayatının 43-45 arası olan döneminde direnişçiler ile dağlarda yaşamı geçer Pavese’in. Faşist yönetim tarafından tutuklanır. İsyanı yüzünden cezalandırılır. Tüm bu yaralamalar onun ruhunda bir arada olmanın gerekliliğini kamçılar. Aslında onun günlüklerine geniş bir çerçevede bakıldığında Pavese ’de çok net bir ters psikoloji olgusunun varlığı göze çarpmakta. Bu duruma en güzel örnek kadınlara olan tutumudur aslında. Edebiyat camiasında kadınlara karşı olan düşünceleri ile bilinir Pavese. Lâkin bu tutumu yargılanırken hiç kimse Pavese’in aşık olduğu ‘’kısık sesli kız’’ı bilmez, hayatının en büyük düş kırıklarını kadınların elinden yaşadığını bilmez, kadınların Pavese’in ruhunu nasıl emdiğini bilmez, tükenmişliğin ağırlığını bilmez, acıyı bilmez, aptallığın verdiği öfkeyi bilmez, bilmez, bilmez, hiç bilmez. Aldığı bunca darbeden sonra Yalnız Kadınlar Arasında adlı romanını yazar ve bu eseri ile İtalya’nın en prestijli edebiyat ödülünü alır. Fakat hayatındaki kadınlar onu o kadar bitirmiştir ki ödülünü almaya bir uyurgezer gibi katılır. Evine döndüğünde bu bahsini ettiğim günlük dışında tüm yazı ve notlarını yok eder. Ve Cesare Pavese 1950 yılında küçük bir otel odasında içtiği uyku hapları ile hayata veda eder. Evet, uyku hapları ile veda eder çünki artık acı çekmeye takati kalmamıştır. Böyle usul bir intihar seremonisi ile bu usta kalem de yaşam sahnesinden çekilmiş olur. Elbette o ne zaman çekilmesi gerektiğini iyi bilmiştir lakin keşke karşılıklı bir 70’lik devirebilseydik, en azından bir 35 ‘lik…
Kitabı okurken hiç bitmesin istemiştim ama üzerine yaşamaya başladıkça fark ettim ki bu kitap zaten hiç bitmiyormuş. İçin her yandığında o kitap bir daha bir daha aralanıyormuş, hayatıma dokunan Pavese olunca her şey çok daha başka oluyormuş, sonradan anladım.
Tüm bunların ardından benden size ufak bir tavsiye: Tezer ve Pavese’yi paralel okuyun. İkisini birlikte okudukça koskoca evrende ufacık bir noktadan dahi kıymetsiz olduğunuzu, ruhunuzu karanlık zindanlara nasıl hapis ettiğinizi bir bir göreceksiniz. Gerçeklerle yüzleşmek zor gelecek, ama yazının başında da söylediğim gibi kutsalınızdan işaret bekleyin.
Geri sayım başladı!