Kulelere kilitlenen prensesler, bir yılanın ziyaretiyle hayatları değişen güzel kadınlar, dilekleri gerçekleştiren türünün tek örneği varlıklar, kötülüklerle savaşan ve iyiliğe yol gösteren ermişler ve daha sayılmayan birçok efsane kulaktan kulağa dolaşır durur. Bir varmış bir yokmuş ile başlar ve ağaçtan düşen elmalarla son bulur. İnanan da vardır, inanmayan da fakat bir de duy ama inanma diyenler vardır ki aramızda kalsın herkes bu sınıflandırmaya girer. Bu efsanelerin ortak noktası olduğuna inandığım tek şey şudur ki; inancın sadece kendi kalbine ve gücüne olsun. İyilik kime göre neye göre iyiliktir? Tamamen sana göre. İşte bu efsaneler kendi efsaneni yaratmak için anlatılır.
Thomas Taylor’ın kaleme aldığı Malamander kitabı kapak illüstrasyonunu George Ermos’un üstlendiği harikulade bir görünüme sahiptir. Timaş Yayınları tarafından kasım ayında aramıza katılan Malamander kitabı Genç Timaş adı altında yayınlanmış olsa bile kendini genç hisseden ve fantastik kitaplardan hoşlanan herkese hitap etmektedir. Kolayca okunabilen, betimlemeleri ile yormayan ve sadece efsanenin çektiği yere gitmekle ilgilenen Malamander herkesin rafında mutlaka olmalı diyebileceğim nitelikte bir kitap oldu benim için.
Kitabın ilk sayfalarında ve yanında da bulunan bir harita karşılayacaktır sizi. Büyük Nautilus Oteli’ni bulduğunuz anda parmağınızı oraya koyun. Maceraya hoş geldiniz! Yüksek merdivenlerini tırmandığınız otelin girişinde kayıp eşyaların sorumlusu Herbert Limon’u kayıp eşyaların arasında kayıt yaparken veya sıcak sobasının yanında ayaklarını uzatırken görebilirsiniz. Ailesi tarafından terk edilmiş küçük çocuk Herbert Limon, soyadını bulunduğu limon sandığından ötürü kazanıyor. Kayıp limonlar aşkına! Limonların dünyaya getirdiği bir çocuk hayal etmedim değil. Herbert Limon, paraya ihtiyaç duymuyor. Tek istediği kalacak bir yer. Yüz yılı aşkındır geri alınmayan eşyaların da sahibi olmakla ödüllendiriliyor.

Tuhaf Deniz Kasabası’na ait olan bu büyük otelde kayıp eşyaların onu götüreceği yola inanamayacaksınız. Bir gün penceresinden içeriye izin istemeden gelen bir davetsiz misafir Violet, yıllar önce bu otelde kalan anne babasının kayıp bir eşya gibi otelde bıraktığı küçük bir kız çocuğudur. Size pencerelerinizi kontrol edin demiştim.
Kitap içerisinde gülümseyerek okuduğum ve dikkatimi çektiğini söyleyebileceğim bir ayrıntı betimlemeleridir. Çok fazla betimlemelerin olmadığını söylemiştim doğru. Mesela otelin duvarlarının hangi şekillerle kaplı olduğunu bilmem, kaç katlı bir otel olduğunu da merdivenlerin ne tür şekilde uzadıklarına veya insanın hayallerinin boyutlarından habersizimdir. Fakat öyle yerinde ve tatlı betimlemeler yapılmıştır ki okurken gülümsemeden edemedim. Çoğu zaman insanlar o kadar çok boğulur ki okurun zihninde bir alan yaratabilmek için fark etmez okuru da boğduğunu. Malamander kitabı içerisinde yapılan tüm betimlemeler genellikle renklerden ibaret. Yetiyor da artıyor bile. Kafanızı kitaptan kaldırdıktan sonra artık duvarınızın kaç metre uzunluğunda ve dertlerinizi ne ölçüde kestiğini, pencerelerin kafanızın içindeki hangi düşüncelere açıldığını umursamayacak ve renkleriyle de kendinizi anlatabildiğinizi fark edeceksiniz.
Ayrıca kitapta öyle bir benzetme var ki hayatımda da kullanacağıma inanıyorum. Düşününce birkaç boyutu olduğunu hissettim. “Soru işareti gibi dikilmek”, “ünlem işareti gibi durmak”. Hayatımda duyup duyabileceğim en iyi yorumdur diyebilirim. Bir insanın soran bakışlarını geçmek ve bütünüyle soru işaretine dönüşüvermek veya ağzından kötü cümleler geçirerek sapasağlam duruşunu belli eden hareketler yapmak yerine bir ünlem işaretine dönüşerek kendisini tam anlamıyla anlatabiliyor olmak insana yeni bir efsane yaratabilecek ölçüde etkileyici geldi.
Malamander kitabı içerisinde adını da aldığı Malamander efsanesini anlatmasının ve o efsanenin etrafında yaşamaya çalışan insan topluluğunu da anlatırken aslında efsanenin içinde efsanelere yer vermiştir. Yolda karşılaştığım ve kitapta söz hakkı bulunan her karakter kendi efsanesini ve o efsane için yarattığı hayatına misafir etmekte.
Kasabanın sahilinde binlerce taş, cam, deniz kabuğu, fosil dışkısı toplayan ve bunu yapmaktan inanılmaz derecede keyif alan Fosil Hanım ile tanışın.
“Deniz camı!” dedi Fosil Hanım, Violet’in yüzündeki hayranlık ifadesinin o da farkına varmıştı. “Deniz kızlarının gözyaşları! Çöp diye atılmış, deniz tarafından sayısız gelgitle yuvarlanmış, doğanın gücüyle mücevherlere dönüşmüş kırık şişe parçaları.” (syf 106)
Haritada da göreceğiniz ve kasabanın en lezzetlisi balığı ve patates kızartmasını yapan Martık’ın Yeri’nin sahibi Martık’ın ise bir başka efsanesi vardır. Bu inandığı şey için iskelenin tam ortasında sallanan bir lokanta açmıştır kendisine. Lezzetin ikinci adı olan Martık ile tanışın.
“Aksanı tanıdık gelmiyor. Buraya gençken geldiği ve iskelenin sonunda bir denizkızı gördüğü söylenir. Şarkısını duymuş. Bunu duyan kimse eskisi gibi olamaz. O günden beri de denizkızının dönmesini bekliyormuş.” (syf 80)
Malamander kitabında yer alan ve gerçek hayatta da keşke olsa dediğim bir yere daha götürmek isterim sizi. Tuhaf Kitap Dispanseri. Burada kendisini cevapsız sorular içerisinde hasta hisseden insanlar küçük bir maymuna bozukluk atarak kendisi için bir kitap seçmesini bekler. Bulunduğu katı, odayı, rafı ve sırayı söyleyen maymun bunları bir şifre şeklinde hastasına uzatır. Kitabı bulan ve ödünç alan kişi o kitap içerisinde aradığı benliği bulur. Gerçek hayatta olmadığını düşünsem de kitapların insanları seçtiğinin ben de farkındayım. Bir şekilde cümlelerinize, muhabbetlerinize hatta okuduğunuz bir başka kitaba bile gizleniyorlar. İsmini birden fazla duyduğunuz o kitap aslında mutfaktan size seslenen anneniz gibi size sesleniyordur. Onu aldığınız gün onu duymuş oluyorsunuz. Bunun bir hastane gibi gösterilmesi de ayrı bir güzellik katıyor kitaba. Kitapların sadece arkadaşlarımız olduğunu kim söylemiş ki?

Kitabı tek seferde içip bitireceğinizden eminim. Bununla birlikte kendi efsanenizi yaratacağınızdan hiç şüphem yok. Malamander ile tanıştıktan sonra ve onun zayıf noktaları ile karşılaştıktan sonra ne kadar iyi biri olduğunu göreceğinizi de biliyorum. Yazımı kendi efsanemi yazarak bitirmek istiyorum. Çünkü böyle bir kitaba ancak böyle bir son yakışır.
Bir varmış bir yokmuş. Zamanın birinde dört mevsimin bir anda yaşandığı bir yerde bir varlık yaşarmış. Her gören kendisine göre bir şeye benzetirmiş. Fakat kime sorsanız birbirine benzemeyen cevaplar alınırmış. Çünkü bu varlık insanın hayatındaki eksiklere bürünür ve orada kendine yaşanacak alan bulurmuş. Bir kadın onu küçük bir kız çocuğuna benzetiyorsa hiç kız çocuğu olmadığı içinmiş. Bir çocuk onu zıplayan küçük bir topa benzetirmiş. Koşar koşar da ulaşamazmış. Gözden kaybolurmuş top. Parasızlıktan uzaktan izlediği o top değil miymiş bu? Ta kendisi. İşte günler böyle oradan oraya atlayarak geçmiş. Kendisine çok güvenen biri bu varlığı ziyarete gitmiş. Eksiği olmadığını ve karşısındaki varlığın görünmeyeceğini düşünüyormuş. Kapıyı açtığı zaman siyah bir duman yayılmış yüzüne, zamana, oldukları yere. Ne miymiş bu?
Cıvık yosunlar aşkına! Sonunu da söylersem kim koşacak zihnindeki kapılarını açıp da?
Violet ve Herbert’ın yaşadığı bu küçük dedektiflik macerası denizin büyük dalgalarıyla bile karşı karşıya kalmakta, belki bir deniz camının ışıklarında dans etmekte. En korkutucu ve ilginç efsanesi ile sohbet eden Violet ve Herbert sizi bekliyor. Yoksa siz hâlâ Malamander’i okumadınız mı?
“Ama burada kitap sizi seçer.” (syf 63)
Bonus: Genç Timaş hesabında Malamander efsanesi için hazırlanmış videoyu izlemeyi unutmayın. Birçok ipucunu orada da yakalayacaksınız.

- Malamander – Thomas Taylor
- Çeviri: Barış Purut
- Timaş Yayınları – Roman
- 320 sayfa