Tiyatro sanatçısı, genel sanat yönetmeni, yazar… Tiyatro dünyasının önemli sanatçılarından Sevtap Çapan ile tiyatro geçmişi ve tiyatro oyunundan kitaplaştırdığı Peri Kız Müzikali üzerine sohbet ettik.
Keyifli okumalar.
Tiyatro hayatınız nasıl başladı Sevtap Hanım?
Profesyonel anlamda İstanbul Şehir Tiyatroları’nda, başrolle, resmi olarak tiyatro hayatıma başladım. Öncesinde ortaokul yıllarımda Türkçe öğretmenim Mehmet Dağıstanlı sayesinde tiyatro ile tanıştım. Lise bitiminde ise 4 yıllık tiyatro eğitimimi Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde gördüm ve Müjdat Gezen başta olmak üzere, Savaş Dinçel, Mustafa Alabora, Aliye Uzunatağan, Erol Keskin, Tuncer Cücenoğlu, Güngör Dilmen, Cevat Çapan, Mahmut Tali Öngeren, Toron Karacaoğlu, Canan Göknil, Seçkin Selvi, Zuhal Ergen, Çetin Etili, Şinasi Bingeli, Oğuz Aral, Atıl Yalkut gibi kendi alanının usta isimleriyle büyüdüm.
Tiyatronun her alanında emek vermiş bir sanatçısınız. Genel sanat yönetmeni olarak, oyun yazarı olarak, oyuncu olarak… Doğruyu söyleyin; en çok hangi alanında olmaktan hoşlanıyorsunuz?
Ben bir oyuncuyum. Bir oyuncu tiyatronun her alanına zaten hâkim olmalıdır, diye düşünen bir oyuncuyum. İlk sorunuza cevabımda adı geçen ustaların branşlarına bakacak olursak, her alanda eğitimim var zaten. Bir oyuncunun bu alanlarda boy göstermesi ise tercih meselesidir. Yönetmek, yazmak, tasarım yapmak … Ben hepsine ilgiliydim, oyunculukta iyice piştikten sonra kendimi hazır hissedip diğer alanlara eğilmeyi tercih ettim. Sahnede, seyircinin huzurunda olmak elbetteki bambaşka bir duygu. Ne var ki her biri ayrı bir heyecan ve mutluluk benim için.
Profesyonel Artı Sonsuz’un da kurucususunuz. Biraz burayı kurma amaçlarınızdan ve de yaptığınız işlerden bahsedebilir miyiz?
Aslında resmi olarak kurucusu ya da sahibi değilim. Profesyonel Artı Sonsuz eşim ve oyuncu olan Murat Batıkan Avcı’nın benim için kurduğu bir yapı. Alt kuruluş olarak da Tiyatro P.A.S oluşturuldu. Bazı sebeplerle sahneden ayrı kaldığım bir zaman diliminde çok üzülüyordum ki eşim “Tiyatro kuralım. Sen sahneden uzak kalamazsın.” dedi. “Nasıl yaparız?” derken, başkanı olduğum derneğin çok amaçlı salonunu kullanarak derneğe de katkı sağlayabileceğimiz fikriyle harekete geçtik. Böylece her ikimiz de hem sahnede olacaktık hem de sanat yoluyla topluma faydalı… Ve kendi tiyatromuz olduğundan sanat anlayışımızı ortaya koyabileceğimiz yapımlar seçebilecektik. İlk sene ülkemizde sadece bir kez sahnelenmiş bir oyun olan Aleksander Gelman’ın “Bankta İki Kişi” oyununu sahneledik. Bir parkta geçen bu oyunu kendi ülkemizdeki hızla betonlaşma durumuna vurgu yaparak sahneledik. Parkı bir inşaat alanı olarak kullandık. Ağaçların, çimenlerin yerine inşaat telleri ve malzemelerinin ortasına yerleştirilen bir bank tasarımı… İkinci sezonumuzda yerli yazarlara ve evrensel bir konuya değinmek istedik. Yusuf Dündar’ın “Günışığına Mektup” oyunuyla dünya prömiyeri gerçekleştirdik. Tiyatro P.A.S olarak sanatsal yaklaşımımız Üstün Akmen Ödülleri ile taçlandırıldı. Bu mutluluk veren başarının ardından, Üçüncü ve küresel salgın nedeniyle yarım kalan sezonumuzda ise yine yerli yazar ve kendi özümüze olan hasreti merkeze koyduk. Kurtuluş Savaşımızın 100. Yıl başlangıcı sebebiyle kahramanlarımızın hikayelerini tek kişilik oyunlar serisi ile hazırladık. Türk ve dünya tiyatrosunda seri oyun fikri bir ilktir. Yazarlarımız, Mehmet Dağıstanlı, Cüneyt İngiz özgün metinleriyle yönetmenlerimiz Özgür Kaymak ve Caner Bilginer sahnelemelerine, dekor tasarımda Cihan Aşar, kostüm tasarımında Onur Uğurlu, müzikte Emrah Can Yaylı ve atmosfer yaratımında Hasan Demir eşlik ettiler. Özgün ve bizden ama evrensel bir seri oyun hedefledik.
Kurtuluş Savaşı Kahramanı oyununuza geri dönüşler nasıl oldu?
Ben Serisi “Kurtuluş” un ilk oyunu “Ben Kara Fatma” ve ikinci oyunu “Ben Kazım Karabekir” ve üçüncü oyun “Ben Hasan Tahsin” sezonun sekteye uğramasıyla sadece birkaç kez sahnelenebildi. Ona rağmen proje pek çok kişinin takdirini kazandı. Oyunları seyredebilenler hedeflediğimiz gibi olumlu tepkiler sundular. Duygu dolu anlar yaşayıp, tarihimize ve değerlerimize daha özen gösterilmesi gereğini dile getirip teşekkür ettiler.
Peki ya Peri Kız Müzikali… Gerçi pandemiden dolayı çok oynayamadınız diye tahmin ediyorum ama…
Peri Kız Müzikali 2011’ de yazdığım bir çocuk oyunudur. Türü Müzikaldir. Aslında klasik bir iyi – kötü mücadelesinin yansımasıdır bu müzikal. Peri figürü üzerinden, farklı yaşam tarzlarına sahip olanların arasında kurulan dostluğun temelindeki sevgi ve güvenin ifadesidir. Bir insanın türünü ve özünü kabullenişle birlikte iyiyi ya da kötüyü seçmesinin kendi elinde olduğunun anlatısıdır.
Peri Kız Müzikali 2012 yılında Şehir Tiyatroları repertuvarına alındı. 2018 – 2019 yılının sonunda nihayet yeni sezon 2019 – 2020 için sahnelenme kararı verildi. Bundan sonraki süreçte biraz sıkıntı yaşadım, çünkü yönetim değişikliği gerçekleşti. Yeni yönetim sahnelenme kararını devam ettirince daha provalardan önce, ilk olarak müzisyenimiz Orçun Tekelioğlu ile biraraya geldik. Teknik donanımı, müzikal yeteneği ve metne yaklaşımıyla bestelerin %80’i hazır bir şekilde provaya başladık. Metinde yaklaşık 20 şarkı sözü olduğunu düşünürsek bu çalışma bize ciddi bir hız kazandırdı. Dramaturgumuz Özge Ökten ile daha metnin ilk yazım aşamasından beri biraradaydık ve açık görüşlülüğü ile tüm oyuna ve oyunculara ciddi katkı sundu. Başarılı hareket düzeniyle koreografımız Senem Oluz, harika kostüm tasarımıyla Aysel Doğan, muazzam atmosfer yaratımıyla Osman Aktan ve tüm tasarımcılar, reji ekibi ve oyuncular, 60 kişilik bir kadro, herkesin tek tek adını saymam mümkün değil ama hepimizin emeğiyle, hayalimin %90’nı sahnede seyirciyle buluştu. Yüzde yüz dolulukla oynandı. Ve evet, maalesef sadece yedi oyun oynanabildi. Küresel salgın yasağı ile tiyatro durdu, yaşam dondu.
Oyunu kitaplaştırma fikri nasıl oluştu? Kitap sürecinde de siz mi çalıştınız ve hangi yayıneviyle anlaşıldı?
Peri Kız Müzikali’nin sahnelenmesi benim için zaten çok büyük bir heyecandı kitaplaştırılma fikri bu heyecanı kaça katladı bilmem, üçten bile fazla… Fikrin oluşması ise, aslında düşündüğüm bir konuydu ama daha sonrası içindi. Basın danışmanım, güzel insan Mine Alpan, oyunu sahnede seyretti ve şimdiye kadar seyrettiği çocuk oyunları gibi olmadığını, çok etkilendiğini belirtti; “Bu oyunu kitap olarak basıyoruz, sen hiç bir şeye karışmıyorsun” dedi. Önce kabul etmedim sonra “Peki” dedim. Kendisi tüm araştırmaları yapıp, görüşmeler neticesinde yayınevini bulup bana bilgi verdi. Yayınevinin Genel Yayın Yönetmeni daha önce dernek başkanlığım sebebiyle tanıştığım, sevdiğim ve saydığım Muharrem Kaşıtoğlu idi. Kitap Pozitif Yayınevinden Murat Sukan’ın titiz editörlüğü ve Tuğrul Akman’ın şahane kapak tasarımıyla çok taze olarak raflarda okuruyla buluşmaya başladı. Umarım sahnede seyircisiyle de en kısa zamanda tekrar buluşur.
Bir de özel olmazsa ekranlardan neden bir süredir uzak olduğunuzu sorabilir miyim? Televizyona bakışınızla ilgisi var mı bu sebebin?
Ben kamerayı sahneyi sevdiğim kadar çok seviyorum. Bana hep derler ki: “Kamera seni seviyor.” Yani aslında sevgimiz karşılıklı… Dolayısıyla televizyon dizi sektörüne bakışımla bir ilgisi yok bu uzaklığımın. Gerçi şu anda dizi filmlerin süreleri ve çekim koşulları epey sorunlu… Yine de bir projede iyi bir rolde yine televizyon seyircisiyle olmayı çok istiyorum. Epey özledim. Yeni bir menajerlik anlaşması yaptım, bu şartlarda süreç nasıl ilerler bilemiyorum ama umarım en kısa zamanda ekranlara dönüşüm muhteşem olur.
Bu keyifli sohbet için teşekkür ediyorum. Epey içimi döktüm. Sizin de yolunuz açık olsun.