Son zamanlarda gündemde olan edebiyat dergilerinin sayılarının artması kimi insanlar tarafından popüler kültürün bir ürünü olarak nitelendirilirken, içlerinde benim de bulunduğum kimi insanlar tarafından da aylık terapi olarak görülüyor. Birbirinden çok başka kalemlerin, birbirinden çok başka konuları, birbirinden çok başka şekilde ele alıyor olması bir yandan insanın olaylara karşı bakış açısını geliştirdiğini düşünürken diğer yandan “okumaktan ne zarar gelebilir ki!” diyerek size piyasaya çıktığından beri düzenli olarak takip ettiğim “Bavul Dergisi” hakkında birkaç şeyden bahsetmek istiyorum.
Bavul, sayıları son bir yıl içerisinde hızla artan edebiyat dergilerine eklenen dergilerden biri. Bilirsiniz; Ot, Kafa, Fil, Sabitfikir, Pulbiber, Yumuşah G ve birbirinden değerli daha birçok dergi…
Eylül ayında “hayat bir yolculuktur yanınızda bulunsun” sloganıyla raflarda yerini alan Bavul Dergisi, 2.5 yıllık bir çalışma sonrası ortaya çıktı. Piyasadaki diğer edebiyat dergilerinden farklı olarak edebiyatı sokakla harmanlıyor. İlk sayısının kapağını Bergen’e ayıran dergi, sonraki sayılarında sırasıyla Ciguli, Sait Faik Abasıyanık, Meral Okay ve Azer Bülbül’e yer veriyor. Dergi aylık olarak raflarda yerini almakta ve satış fiyatı 6 TL.
“Bütün zalim olanları sen affetsen, ben affetmem” diyerek çıkan ilk sayısında akıl hastanesinde yatan hastalardan, seks işçilerine kadar yer veren dergi, Bergen’in pavyon duvarları arasında sıkışıp kalan çileli hayatını da bavulun içinden çıkartıp gözler önüne seriyor.
Aralarında hem ünlü hem de sokaktan gelen yazarların da bulunduğu güçlü bir yazar kadrosu var: “Uğur Yücel, Ercan Kesal, Nejat İşler, Sarı Celal, Barış İnce, Meltem Yılmaz, Erk Acarer, Alev Karaduman, Ali Lidar, Fulsen Türker, Alper Gencer, İlhami Algör, Ayşen Aksakal, Küçük İskender, Ahmet Büke, Hakan Demir, Zavallı Metin, Murat Meriç, Hayko Cepkin, Erkan Can, İsmail Saymaz, Özge Dirik, Cengiz Bozkurt, Haydar Ergülen, Serdar Akar, Hacer Foggo, Ali Mendillioğlu, Esra Tanrıbilir, Ferat Emen, Kaan İnce, Önder Abay”
“Bavul insanı terk etmeyen her şey”
Önder Abay, uzun zamandır dergicilik sektörü içerisinde bulunurken aynı zamanda BirGün Gazetesi’nde gündemle ilgili konuları, sokaktaki insanların bakış açısını “BirGün Sokakta” başlığı altında topladı. Abay: “Sokaktan uzaklaşarak gerçekliğe ulaşılamayacağını düşünenlerin bir araya gelerek çıkardığı“ olarak bahsettiği Bavul Dergisi’nde kimi zaman çöpçülerle beraber çöp toplarken görüyoruz onu, kimi zaman sokak çocuklarıyla beraber mendil satarken, kimi zaman ölü yıkıyor, kimi zaman hurda topluyor. Sesini duyuramayanların sesi oluyor.
Genel Yayın Yönetmenliği’ni yaptığı Bavul Dergisi hakkında konuşma isteğimi kırmıyor Önder Abay ve derginin ortaya çıkış sürecini, yayın politikasını ve fanzinleri anlatıyor:
Bu ay beşinci sayısı çıkan Bavul Dergisi D&R’nin verilerine göre 2015’te en çok satan 3 dergiden bir tanesi… Kısa bir zamanda böyle bir başarıyı yakalayan bu derginin fikir aşaması ilk nasıl ortaya çıktı?
Bavul Dergi’nin iki yıllık teorik, 8 aylık bir pratik çalışma geçmişi var. Bu teorik çalışma sürecinden önce de bir sokak dergisine ihtiyaç olduğunu düşünüyordum. Bu düşünceyi paylaştığım arkadaşlarımla birlikte bir dergi çıkarma kararı aldık. Sonra da derginin mutfak ekibi bir araya geldi.
Halihazırda bir çok edebiyat dergisi varlığını sürdürürken, Bavul Dergisi’nin ortaya çıkışının sebebi daha çok “Biz de buradayız!” söylemi mi yoksa diğer dergilerin içeriklerinin eksikliğinden mi kaynaklanıyor?
Biz yalnızca bir edebiyat dergisi değiliz. Sokağa da oldukça geniş bir biçimde yer ayırıyoruz. 1989 Sokak Dergisi’nin izlediği cesur yayın hattına ulaşmayı hedefliyoruz. Aslında mevcut dergilerin içeriklerindeki bir eksiklikten bahsetmeyi doğru bulmuyorum. Her derginin kapladığı bir alan ve hedeflediği bir yayın politikası var. Bizimki sokaktan yana. Bu bir tercih meselesi.
Bu hayatta heyecanlı bekleyişlere, özlediklerimize kavuştuğumuzdaki o sıcak sarılışlara, kimi zaman da yarım kalışlara, bazen kopuşlara şahit olan çok az şey var. Şehirler arası otobüs terminalleri, dinlenme tesisleri, hava alanındaki check-in kuyrukları ve elbette bavullar… Peki Bavul ismiyle ortaya çıkan bu dergi bize neyi anlatmak istiyor? Kavuşmayı mı, kaçmayı mı, yarım kalmayı mı yoksa sadece beklemeyi mi?
Bavul insanı terk etmeyen her şey. Kavuşurken, terk ederken, giderken, dönerken her ne olursa olsun insanın yanında olan tek şeydir. Bavulun içindekiler de bize o kişinin kim olduğunu söyler. Biz de aslında gerçekliğin her halini yansıtabilmek için böyle bir isim seçtik. Sokakta olan, yaşamlarımızda gerçek olan ne varsa bizim erişmek istediğimiz yerdedir.
Bavul’un fermuarını açtığımızda birbirinden farklı yazar kadrosuyla karşılaşıyoruz. 2016’yla beraber bu kadronun daha da genişleyeceği bilgisi de verilmişti. Birbirinden bu kadar farklı insanı bir arada toplama süreci nasıl gelişti?
Dergi fikri çıktıktan sonra yazarlarımızın işe inanmaları zor olmadı. Çünkü mutfak ekibi olarak güçlü bir omurga ve gerçekçi bir yayın politikası oluşturduk. Merkeze sokağı aldık ve sokaktan hikayeleri sayfalarımıza taşıdık. Gerçeklik mıknatıs gibidir, herkesi çeker. Bu sebeple bahsettiğiniz farklı insanlar gerçeklik temelinde bizimle buluştu.
Diğer dergilerden farklı olarak Bavul’u en çok sokakta görüyoruz. Bazen mezar sularken, bazen hurda toplarken, bazen bir apartmanın kapıcı dairesinde, bazen farklı semtlerin farklı çöp konteynırlarında… Sizi sokağı edebiyatla birleştirme düşüncesine iten sebepler nelerdi?
Sokaktan koptuğumuzda sanal bir dünyaya geçtiğimizi düşünüyorum. Sokağın gerçekliği, keskinliği ve sertliği hayatın en açık yüzü ama kimse görmek istemiyor. Biz bu yüzü göstermek istedik.
Hepimiz biliyoruz ki, ilkler her zaman özeldir, hafızalarda bırakılan ilk itibarlar önemlidir… Bavul Dergisi ilk sayısında Bergen kapağıyla ve içimizi yakan hayat hikayesiyle piyasaya çıktı. Vermek istenilen mesaj neydi?
Bergen hakkı verilmemiş bir haklı. Hem kadına şiddetin hem de sokağın en önemli sembollerinden biri. Derginin ilk sayısının bulduğu karşılık da bize Bergen’in hala ne kadar kıymet gördüğünü bir daha ispatladı.
Derginin her sayısı Gizem Çıtak’ın Feminist Kapanış adlı köşesine yazdığı yazılarla sonlanıyor. Böyle bir fikir nasıl ortaya çıktı?
Ne yazık ki erkeklerin dünyasında yaşıyoruz ve kullandığımız dil de eril bir dile dönüşüyor. Bu konuda yazarlarımıza müdahale edemeyiz ama mutfak ekibi olarak bir özeleştiri verebiliriz dedik.
Deklanşöre bastığı için objektifin dışında kalıp bu yüzden de fotoğrafta gözükmeyen ama aslında tümüyle fotoğrafı var etmiş bir ekip var, Bavul Mutfak ekibi… Biraz bu ekipten bahseder misiniz?
Bavul mutfak ekibi birbirine benzemez 15 kişiden oluşuyor. Tüm bu 8 aylık pratik çalışma döneminde hep birlikte oldukça disiplinli şekilde hazırlandık ve ortak değerler çerçevesinde bir yayın politikası oluşturduk. Mutfak ekibi derginin muhabirleri olarak sokak işlerini yapıyorlar ve ekip olarak sürekli bir çalışma halindeyiz.
Sosyal medya günden güne daha aktif bir hale geliyor ve bilgiye ulaşılabilirlik açısından hayatımızı kolaylaştırıyor. Bu durum dergiciliği nasıl etkiliyor? Avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Sosyal medya insanların ve bazı yayınların kendisini özgürce ifade edebildiği tek alan. Bu sebeple yer yer ifadeler keskinleşebiliyor ve linç kültürüne kadar varabiliyor. Ancak genel olarak sosyal medyanın oldukça avantajlı bir ifade alanı olduğunu söyleyebilirim.
İlk sayısının çıktığı Eylül ayında Bavul Dergisi ile beraber birkaç dergi piyasaya çıktı. Çıkışınızdan bu yana verilen mesaj hep, diğer dergileri rakip olarak görmeyip dayanışma içinde olacağınızdı. Bavul Dergisi’nin bu tutumuna diğer dergilerden herhangi olumlu veya olumsuz bir etkileşim geldi mi?
Bazı dergilerden geldi. Süreç içerisinde dayanışmanın büyümesini umut ediyoruz.
Dergicilik sektöründe yıllardır var olan biri olarak fanzinler hakkında ne düşünüyorsunuz? Hakettikleri değeri görüyorlar mı?
Fanzinlerin gerçekliğin en güçlü şekilde ifade edilebilen alanlar olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki hakettikleri değeri hala görmüyorlar.
Fanzinciliği daha ortada ve görünür kılabilmek için neler yapılabilir?
Fanzinler daha güçlü şekilde takip edilip daha uzun yaşamaları sağlanabilir. Bunun dışında da desteğe açık oldukları her an desteğe açık olduğumuzu belirtmek isterim.
“Gazeteciliğin avantajlarını kullanıyorum”
Erk Acarer, yani benim deyimimle Erk abi… Bir dönem stajyerliğini yaptığım BirGün Gazetesi’nin başarılı ve bir o kadar da içten muhabiri. Ayrıca BirGün Pazar ekinde gündemle ilgili konuları derleyip köşesine yazıyor. Erk abi de Bavul Dergisi’nin güçlü yazar kadrosunda bulunuyor. Sorduğum soruları cevapsız bırakmayıp dergiyle tanışmasını ve dergide yazmanın avantajlarından bahsetti.
Bu ay Bavul ile birlikte dördüncü yolculuğunuza çıktınız… Edebiyatı sokakla harmanlamış olan Bavul Dergisi’nde yazma teklifi ilk nasıl geldi?
Teklif gelmedi. Zaten bir ekibin içindeydim. ‘Abi ilk sayıya ne yazacaksın?’ diye sordular. Ben de nasıl bir konsept yaratacağıma karar verdim. Şehir öykülerini anlatmaya karar verdim.
Hâlihazırda aktif bir şekilde gazetecilik yaparken bir edebiyat dergisinde düzenli olarak yazma fikri size neler düşündürdü, nasıl değerlendirdiniz?
Edebiyata uzak değilim. Kendimi bir anlatıcı olarak değerlendiririm. Hatta edebiyatçı kimliğimin gazetecilikten önde geldiğini düşünürüm.
‘Küçükpazarlı Fındık Emin’i anlatarak başladığınız; ‘Yaşam Pahalı, Ölüm Ucuzladı’ diyerek bizi Karacaahmet’e Uğursuz Nuri’nin mezarı başına götürdüğünüz; Silvan’da gözlerinde korku olmayan çocukları, Bahar ve Berivan’ı, Narin’in ayakkabısındaki ‘Kesik’in yüreğimize atılan bir jilet gibi acıttığını; aynı zamanda bir sabah Mimar Sinan çeşmesinde üzerimizde ‘İstanbul’ tişörtü ile uyandıran yazınız… Peki, bir sonraki sayıda ne yazacağınız hakkındaki seçiminizi nasıl yapıyorsunuz?
Gazeteciliğin avantajlarını kullanıp gündemden yararlanıyorum. Uzun uzadıya planlar yapmam. Ne yazacağımı hayatın kendisi belirler.
Bir yazı yazmak istiyoruz, dergide yayımlansın… Sadece sayfayı kapladığıyla kalmasın, okunsun da. Sizin için bir yazının dergide yer almasını sağlayacak ölçüt nedir?
Benim içime sinen her yazı ‘olmuş’ demektir. Edebiyat, sanat bana göre toplumsal. Ancak sanatın, kişiye özel bir durumu da var elbette.
Bir dergide yazıyor olmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Bir dergide yazmak günlük gazetenin ‘sabun köpüğü’ tüketiminden biraz olsun uzaklaşmayı sağlar. Dergi okuru arşivcidir, kolleksiyonerdir. Bu açıdan yıllar sonra, bir dergide yazdığınız yazı ile karşılaşma şansınız daha yüksektir. Dergicilik size başka projeleri geliştirme şansı da verir.