Sıkı Dostlar, on iki yaşında bir çocuğun sokakta top oynaması gerekirken her şeyin çarçabuk ve dertsiz tasasız çözülüverdiği bir dünyaya özene bezene girişini ve burada kendine bir “kariyer” yapmasının gerçek öyküsü.
MAFIA. “Morte alla Francia İtalia anela.” Türkçesi: “İtalya, Fransa’ya ölüm diye bağırıyor.” Bu, Fransız Devrimi’nin ertesinde olası bir Fransa işgaline karşı 1860 yılında Sicilya’ya gelen Napoli Kralı IV. Ferdinand’ın kurduğu örgüte verdiği isim. Fransızcada “gizli teşkilat” anlamına gelen ‘mafia’, ne tesadüftür (!) ki Sicilya lehçesinde de aynı anlamda kullanılıyormuş. Kökeni Orta Çağ’da İspanyolları ve Müslümanları tahtından indirmek için ortaya çıkan ufak çaplı silahlı gruplara dayanan mafya aradan geçen yüzyıllar boyunca tonla değişime uğradı. Sicilya’da “göreve” toprak sahiplerinin mülklerini korumakla başlayan mafya, 1900’lerin başında kendi bölgelerindeki tüm ekonomik faaliyetlerin altından çıkmasıyla iyice palazlandı. İtalya’da bunlar olurken Amerika’da mafya, New York Lower East Side mahallesinde ve ülkenin doğu bölgesinde “yeşermeye” başlar. Sicilya mafyası ile aşağı yukarı aynı özelliklere sahip Amerikan mafyası, yirminci yüz yıl boyunca özellikle New York’ta fırtınalar kopardı. Genel olarak, Gambino, Lucchese, Genovese, Bonanno ve Colombo ailelerinin oluşturduğu ve “Beş Aile” olarak anılan şehirde türeyen mafya grubunun el atmadığı yasal, yasadışı iş kalmadı. Devleti rüşvete ve haraca bağladılar, kaçakçılığı neredeyse legal hale getirdiler, soygunculuk ise “baba mesleği” olarak nesilden nesle aktarıldı ve böylece bir dönem “mafya dönemi” olarak anılır oldu.
Mahallelerden tüm ülkeye…
Üyeleri her ne kadar aile bireyleri tarafından oluşsa da komşuluk, hemşerilik, mahalle arkadaşlığı gibi etkenler mafyanın kadrosunu her daim aktif ve geniş tuttu. Mafya teşkilatı, bunlar arasındaki Cosa Nostra (bizim davamız) ve Omerta (sessizlik kanunu) sayesinde devletin karşılarında elinin kolunun bağlı kaldığı bir suç organizasyonu olup mahallerden çıkıp şehirlere, oradan da tüm ülkeye yayıldı. “Aidiyetsizlik” başta olmak üzere, fakirlik, sosyal konum gibi etkenler de küçük yaştaki erkeklerin gözünde mafyayı bir “güç” simgesi haline getirdi ve bu sayede de mafya istemediği kadar “üye” kazandı. Ülkeyi örümcek ağı gibi kaplayan bu sisteme sanat da kayıtsız kalamazdı elbette. Bir şekilde bu işleyişi insanlara göstermek, işlerin nasıl yürüdüğünü, dönen parayı, devletin acizliğini anlatmak gerekiyordu ama nasıl? “İçeriden” biri olması lazımdı. Çünkü gazete kupürlerinin yazdıklarının arkasında bambaşka bir gerçek vardı. Ve mevzuyu anlattıranın da anlatanın da namluyu ensesinde hissetmesi işten bile değildi. Ama yine de birisi çıkıp mafyanın işleyişini tüm çıplaklığıyla anlattı. Bu kişi Henry Hill’di. Anlattığı kişi ise 1950’lerde New York dergisi ve Associated Press’te gazetecilik yapan Nicholas Pileggi’ydi. Pileggi, Henry Hill’in anlattıklarını 1985 yılında ‘Wiseguy – Life in a Mafia Family’ (biz ‘fırlama’ diyelim) adıyla kitaplaştırdı. Bu kitap şimdi de Sıkı Dostlar adıyla, Avi Pardo çevirisiyle İthaki Yayınları’nın ‘İthaki Arşiv’ dizisinden yayınlandı. Aslında çoğu kişi kitabın ismine yabancı değil zira Sıkı Dostlar, usta yönetmen Martin Scorsese tarafından 1990 yılında sinemaya aktarıldı ve ertesi yıl 6 dalda Oscar’a aday oldu. Ray Liotta’nın ‘Henry’yi canlandırdığı filmde, Robert de Niro, Joe Pesci, Henry’nin ekürileri Jimmy Conway ve Tommy DeVito rolüne hayat verdiler. Joe Pesci bu filmdeki performansıyla ‘En İyi Yardımcı Oyuncu’ Oscar Ödülü’nün sahibi oldu. Film hâlâ tüm zamanların en çok izlenen yapımları arasında yer alıyor. Ancak Nicholas Pileggi’nin kitabını okumak bambaşka bir deneyim…
“Başka bir hayat (!)” mümkün
Sıkı Dostlar, baba sopasının eksik olmadığı gariban bir ailenin çocuğu olarak okuldan kalan vaktinde yarı zamanlı iş arayan on iki yaşındaki Henry Hill’in mafyaya girişini, yükselişini ve gülerek girip ölerek çıkılan bu dünyada dönen çarkları birinci ağızdan anlatıyor. Okulla arası zaten pek hoş olmayan Henry için mahallerindeki taksi durağı hep çekici gelmiş. Biri yanaşıp öteki çıkan Cadillaclar, Limuzinler ona “başka bir hayatın” mümkün olabileceğinin ispatı gibi gelmiş. Çünkü bu arabalardan inen adamlar kalın altın zincirleri, serçe parmaklarına takılı zümrütten yüzükleri, ipek takım elbiseleriyle kimsenin, bırakın dokunmayı, bakmaya bile cüret edemediği adamlarmış. Yaşıtları doktor, avukat, sporcu olmak isterken Henry’nin gözü hep bu taksi durağındaymış. Paul Vario’nun işlettiği taksi durağına bir şekilde kapağı atan Henry, haliyle başta ayak işlerini görmeye başlamış. Bir hafta içinde araba park etmeyi öğrenmiş. İlerleyen birkaç hafta içinde ise o sanat eseri Limuzinlere patinaj çektirir olmuş. “Patronları” onun bu hızlı ve zeki halinden etkilenerek yeni işlere göndermeye başlamışlar. Yavaş yavaş ağır abilerin ortamlarında görünmeye, tanınmaya başlamış. İşi iyi kıvırmayı da başarınca ufak ufak yükselmiş. Kamyon soygunculuğu, sigara kaçakçılığı, kelepir elbise satıcılığı yapmış. Tüm bunlar elbette Paul Vario’nun gözünden kaçmıyor ya da bir şekilde kulağına gidiyormuş. Kodamanlarla tanışmış. Böylelikle kendine yeni “iş sahaları” bulmuş. Bağlantılarını genişletmiş. Kodese girip bir saat takılıp 50 dolar kefaletle çıkabilmenin getirdiği özgürlüğü sonuna kadar kullanmış. Yirmi iki yaşına geldiğinde bölgedeki tüm mekanlarda kendine özel masa ayırtılan, beleşe içen, Vario’nun bahislerini toplayan, jokeyleri satın alan, levyeyle üç kişiyle gözü kapalı dalan genç bir mafya üyesi haline gelmiş. Gözüpekliği, hırsı, çabuk iş bitirmesiyle ünlenmiş. Ve bu şekilde de bir halka gibi büyüyen, el atmadık yer kalmayan, satın almadık devlet adamı bırakmayan örgütünün parlak bir elemanı olmuş. Hikâyenin detaylarını Henry Hill’den dinlemek için sizi kitapla baş başa bırakıp sadede gelelim.
Para, güç, iktidara giden kısa yol…
Sıkı Dostlar, on iki yaşında bir çocuğun sokakta top oynaması gerekirken her şeyin çarçabuk ve dertsiz tasasız çözülüverdiği bir dünyaya özene bezene girişini ve burada kendine bir “kariyer” yapmasının gerçek öyküsü. Henry’nin anlattıkları şu an değerlendirdiğimizde bile insanın ağzını açıkta bırakıyor. Şu an diyorum çünkü illegal yapıların sadece bizde değil tüm dünyada devletin kılcal damarlarına kadar ulaştığını çok uzun süredir biliyoruz. Bunun yanından Henry şahsında ise para, güç, iktidar hırsının insana neler yaptırdığına şaşırıyoruz. Kitap bittiğinde ise Pileggi’nin, Henry’nin ağzından anlattıklarına kendi araştırmacılığı sayesinde eklediği bilgilerle başı sonu olmayan bir zincirin en önemli halkasını bir suç örgütünün oluşturmasını ise üzerine epeyce kafa yorulacak bir soru işareti olarak önümüze koyuyoruz.
- Sıkı Dostlar – Nicholas Pileggi
- İthaki Yayınları
- 264 sayfa
- Çeviri: Avi Pardo