Yeşim Narter’in Ayrıntı Yayınları‘ndan çıkan Tango Böyle Bir Şey kitabı tangoseverler için nitelikli bir kaynak.
Tangonun sözcük anlamı nedir, etimolojik, müzikal kökleri nerelere kadar uzanıyor, tango nerede, nasıl doğmuş, tüm dünyaya nasıl yayılmış, neden bir dönem Arjantin resmi kültüründen dışlanmış gibi insanın aklını kurcalayan pek çok soruya cevap veriyor.
Çünkü tangoyu sadece bir dans olarak ele almak eksik oluyor. Dans olmanın da ötesinde tango, hem müzikal kökleri, hem de sosyal kökleri ile incelenmeye çok müsait bir sanat dalı.
1900’lerin başlarında, Buenos Aires’in bakımsız, karanlık mahallelerinde, çoğu göçmenlerden oluşan yalnız ve yoksul insanlar arasında doğduğu söylenen tangonun günümüzde de hâlâ bu kadar yaygın bir dans olması merak uyandırıyor. Düşünsenize: Bandoneonun tango müziğindeki yeri bile Almanya’da kömür havzalarının yanında kurulmuş bir köyde, yoksulluğun ilacı olarak hayat bulan bandoneon da göçmenlerin koltuğunun altında gelmiş Arjantin’e. Böylesine yokluktan varolmuş bir dans, günümüzde uluslararası festivallerden, her gün farklı yerlerde yapılan milongalara, workshoplardan yarışmalara gerçek bir zenginliğe ulaşmış durumda. Bugün arayıp, milongasız bir büyük şehre rastlamamız artık neredeyse imkansız. Tam da bu sebeple Yeşim Narter’in tangoyu sokaktaki dans olarak ele alışı ve kendi karakalem çizimlerini de kitaba eklemesi son derece nostaljik.
Kitap, sadece tango severler veya dans meraklıları için değil aynı zamanda müzisyenler için de bir kaynak sunuyor. 1940’ların sonlarına doğru tangonun müziği ve dansının ayrışmaya başladığını öğreniyoruz. Müzisyenler; dans edenlerden çok konser dinleyicileri, play yapımcıları ya da radyodaki müzik programları için müzik icra etmekle daha fazla ilgilenmişler. Şarkıcılar da benzer biçimde, dans edilen tangoları seslendirmekten çok, filmlerde star ya da plak kayıtlarında hit olmayı önemserler.
Bu süreci tamamen politik sebeplerden Arjantin, Tango’nun bastırılmaya çalışılması dönemi izler. Talihsiz olarak adlandırabileceğimiz o dönem tango yeraltına iner.
1950’lerde ise zeki ve başarılı Astor Piazzola ile klasik ve geleneksel tangodan yeni Tango’ya doğru yolculuk başlar. Müzikte başlayan bu yolculuk dansın kendisini de etkiler. Yeraltından onu evrensel boyutlara ulaştıran ilk adımlardan sayılabilir. Bir taraftan sayısız ve önemli müzisyen yetişirken, bir taraftan da tango şovlarından alınan pek çok orkestra kaydının da konser müziği temelli olduğu kabul görür.
Günümüzde çağdaş orkestraların daha fazla gelecek vaat eden kayıtları arasında, Altın Çağ orkestralarının dans stilindeki kayıtlarının güncel yorumları sayılabilir. Bu tür kayıtlar yapan modern orkestraların pek çoğu Osvaldo Pugliese stilinde çalarken, öteki çağdaşlar arasında Juan D’Arienzo, Carlos Di Sarli ve Miguel Calo tarzını yeniden yorumlayanlardır.
Yeşim Narter akıllı bir kalem. Kitapta uzun bir bölümü sosyal tango ve gösteri tangosu arasındaki farka ayırmış. İnsanların manevi olarak tangoyla nasıl bir ilişki kurduğunu ve kişinin tangoda ne bulacağını anlamak için de incelikli bir ifadesi var Narter’in. İki kişi arasındaki denge ve iletişimdir derken, tangonun maço bir dans olup olmadığını da sorguluyor. Bunun cevabı için de hem psikanalist hem de tango dansçısı olan Lidia Ferrari’nin bakış açısına ve erkek – kadın rollerinin danstaki rollerini nelerdir bakmaya davet ediyor.
Yeşim Narter bir dansçı olduğu için dansın teorisine dair bilgiler de sunuyor. Mesela “Liderlik Becerileri İçin 4 Anahtar” başlığında stratejik düşünme, zor kararları verebilme, rolünü kavrama, açık iletişime ve bilgi paylaşımına teşvik etme alt başlıklarını bulmak mümkün. Hatta ilk milonga deneyiminde dans pisti kullanımı üstüne bazı ipuçları bulmak da mümkün.
Kitabın son bölümü Türkiye’de tangonun tarihsel yolculuğu üstüne. Benim gibi yeni bir tango öğrencisiyseniz bu bölüm en ilgi çekici olanı. Tango, Türkiye’ye tabiki 78 devirli taş plaklarla giriyor.
“Papatya gibisin beyaz ve ince,
Eziliyor ruhum seni görünce,
İsmin dudaklarımı yakıyor neden?
Nedir bu çektiğim senin elinden?”
Ünlü tangolarımızı anarken, Selim İleri’nin Tango Bir Nostaljidir incelemesini de anıyoruz. Selim İleri’nin Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın romanının adını da İbrahim Özgür’ün Mavi Kelebek adlı tango bestesinden aldığını da unutmamak lazım.
Son olarak da Türkçe tangolardan bir tanda geleneği yaratabilir miyiz diye düşünüyoruz okurlar olarak. Bunu yapan DJ’lere rastlıyormuşuz. Tüm bu bilgiler ışığında hem farklı partnerlerle çalışmanın önemini, hem de birçok farklı milongaya katılmanın önemini kavrıyoruz.
Yani diyebiliriz ki; Yeşim Narter’in kitabını okuyup da, tango öğrenmek istememek, öğrenmek zor gelse bile bir milongaya gitme hevesi duymamak çok zor. Çünkü Tango Böyle “büyüleyici” Bir Şey!
- Tango Böyle Bir Şey! – Yeşim Narter
- Ayrıntı Yayınları – Sanat ve Kuram
- 256 sayfa