Bazı eserler tarihin çok eski zamanlarında söylenmiş, kaleme alınmış olmasına rağmen bugün okunduğunda kendilerini henüz yazılmış gibi ‘yeni’ hissettirmelerinin sebebi nedir? Elbette ki onların bu özelliği klasik olmalarından ileri gelir ve klasikler için hemen ilk yakıştırılan onların evrensel olduklarıdır. Her devirde ve her coğrafyada bütün insanlığı ilgilendirecek geçerlilikleri vardır, vb. Klasikler hakkında söylenecekler çoğaltılabilir fakat klasiklerin hüviyetinden daha da mühim bir konu varsa o da klasikler karşısında okurun tutumu olmalı. Çünkü klasiklerle muhatap olma entelektüel birikim veya fiyaka devşirmekten başka daha yaşamsal bir mahiyette tezahür edebilmelidir. İtalo Calvino’nun deyimiyle ‘‘Klasikler kim olduğumuzu ve nereye vardığımızı anlamamızı sağlar.’’
Klasik bir eser olarak Zincire Vurulmuş Prometheus, Antik Yunan dönemi tasavvurunu ana hatlarıyla ortaya koyan bir tragedya. Eser, tanrıların kendi içinde cereyan eden ‘erk’ mücadelelerini ve bunun insanlara etkisini, tanrılar cenahına mensup olmasına rağmen pratikte tercihini insanlardan yana koyan Prometheus’un kaderi üzerinden verir.
Prometheus, Zeus’un istemediği bir şey olarak ateşi çalıp insanlara ateşin bilgisini ulaştırır. Ateşin bilgisi insanların bütün sanatları öğrenebilmelerine kaynaklık edecektir. İnsanların bu yolla bilinçlenmesi ve böylelikle güçlenmesi Zeus’un hoşuna gitmez ve Prometheus’u kuş uçmaz kervan geçmez kayalıklara zincirleyerek cezalandırır. Kitap Prometheus’un hiçbir kimsenin uğramadığı bu ıssız kayalıklarda zincire vurulma sahnesiyle başlar:
‘‘Evet ben kara bahtlı ben başımı bu belalara soktum
İnsanlara iyilik edeyim derken
Bir gün bir rezene sapı içinde
Çaldım götürdüm insanlara ateşin tohumunu
Bu tohum bütün sanatların anahtarı oldu
Bütün yolları açtı insanlara
Suçum bun işte benim tanrılara karşı
Bu yüzden zincire vuruldum bu göklerin altında.’’
Bu ilk bölümden sonra eser, Prometheus’un halini görmeye gelenler ile Prometheus arasında geçen diyaloglarla devam eder. Diyaloglar takip edildiğinde Prometheus’un insanlardan yana tutumu, bir maceranın rastlantısallığı değil şuurla ve sonunu bile bile mevcut ‘erk’in karşısında yer almak bilinciyle vücuda gelir. Çünkü tanrıların erki insanlar üzerinde bir tahakküm olarak tecelli etmektedir. Tahakkümün olduğu yerde ise hürriyet geriler. Prometheus’un çabası bir yönüyle örtük bir hürriyet kavgası gibidir. Bu bakımdan eserin zamanımıza bakan tarafıyla sosyopolitik bir mahiyet taşıdığı söylenebilir. Azra Erhat, yazdığı önsözde yirminci yüzyılın başkaldıran insanı ile Prometheus’u aynı düzlemde değerlendirir ve eserin bu sosyopolitik yanına vurgu yapar: ‘‘Yeter ki anlayalım nasıl oldu da İsa’dan önce V. yüzyılın bir yazarı XX. yüzyılın insanlık ülküsünü, ayaklanan insan tipini gerçekleştirebildi.’’
Antik Yunan tanrılarının, cebir ve keyfilik üzerinde yükselen hükümranlığı karşısında Prometheus, mesuliyet bilincini, geleceği ihmal etmemeyi, cesaret ve akılcılığı temsil eder. Eserin nihayetinde Zeus, Prometheus’un kendisi hakkında sarf ettiği olumsuz kehanetler yüzünden, Prometheus’u zincirlediği kayalıklarda gazabıyla belirir ve taş üstünde taş bırakmaz.
Kitapta ayrıca ek olarak yer alan Hesiodos ve Goethe’ye ait Prometheus’u konu edinen metinler ise hem dönem içerisinde hem de gelecek yüzyıllarda Avrupa düşüncesinin kaynağını, gidişatını Prometheus ekseninde okumayı olanaklı kılar.
- Zincire Vurulmuş Prometheus – Aiskhylos
- Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
- 78 Sayfa
- Çeviri: Azra Erhat – Sabahattin Eyüboğlu