Havva Tekin’in yazdığı, Sümeyye Türk Gün’ün resimlediği “Ahşap Evin Esrarı”, kitabın kahramanı Tolga ve ailesinin, babasının işi nedeniyle taşındıkları Bergama’da kiraladıkları evde, zaman içinde meydana gelen tuhaf olayların beklenmedik bir yere bağlanmasını niyetinden milim şaşmadan anlatıyor.
Havva Tekin, kökleri yüzyıllar öncesine dayanan bir ailenin çocuğu olarak Kıbrıs’ta dünyaya gelmiş. Orta öğrenimini burada tamamlayan Tekin, lisans eğitimini Ankara’daki bir üniversitenin Edebiyat Fakültesi’nde almış. Beş yaşında okumaya başlayan, dokuz yaşında da kendince “yazmaya” başlayan Havva Tekin, bol bol seyahat ederek hem yeni yerler görmüş hem de yeni insanlarla tanışmış. Gizemli, şaşırtıcı şeylere olan ilgisini yazıya dönüştürmek için sürekli aklının bir köşesinde saklı tutan yazar, şimdiye dek Kültür Bakanlığı Çocuk Romanı Büyük Ödülü’nü alan “Yeşil Adanın Çocukları”nı, “Denizler Ötesinde Tarajalar” adlı romanları kalemi almış. Havva Tekin son olarak Sümeyye Türk Gün’ün resimleriyle hayat verdiği, Timaş İlk Genç Yayınları’ndan çıkan “Ahşap Evin Esrarı” romanıyla genç okurların karşısına çıktı. Kitabın kahramanı Tolga ve ailesinin, babasının işi nedeniyle taşındıkları Bergama’da kiraladıkları evde, zaman içinde meydana gelen tuhaf olayların beklenmedik bir yere bağlanmasını anlatan “Ahşap Evin Esrarı”, son sayfasına kadar merak unsurundan şaşmayan heyecanlı hikâyesiyle, okurlarını ziyadesiyle tatmin ediyor.
Ankara’da biyoloji öğretmeni olan annesi, arkeolog babası ve küçük kız kardeşi İrem’le birlikte yaşayan Tolga’nın babasının Bergama’ya tayini çıkar. Başkentte mutlu mesut yuvarlanıp giden bu neşeli aile, dört gün gibi kısa bir süre içinde taşınmak zorundadır. Arkadaşlarından uzak kalacağı, belki de onları bir daha hiç göremeyeceği için bir burukluk hisseden Tolga, bu taşınma işine o kadar da sıcak bakmamaktadır. Ancak diğer yandan Bergama gibi tarihle iç içe geçmiş bir yere gidecek olmanın ve orada yeni arkadaşlar edinmenin heyecanını da içinde taşımaktadır. Tolga ve ailesi apar topar eşyalarını toplayarak yollara düşer ve kısa sayılmayacak bir yolculuğun ardından Bergama’ya varırlar.
Burada oturacakları eve yavaş yavaş yerleşirlerken Tolga da hem bu antik kent hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak hem de yeni arkadaşlarla tanışma imkânı için sokağa çıkar. Kısa süre sonra daha önceden arkadaş olan Mete ve Emir’le tanışır. Üçü hemen kaynaşıp okullar tatil olduğu için günlerini beraber geçirmeye başlarlar. Bu arada Tolga’nın babası Cihan, müzede görev yaptığı için ailenin Bergama’ya taşınmaları kısa sürede kulaktan kulağa yayılır. Tolga’nın annesi bir gün manavdan alışveriş yaparken bir marangozla tanışır ve marangoz ona evlerinde tadilat gerektiren yerler varsa bunu kendisinin halledebileceğini söyler. Ve evet, ev ahşap olduğu için fazlasıyla tadilat isteyen yer vardır. Marangozla konuşup gün ve saat belirlerler. Tolgaların evine gelen marangoz işe koyulduğunda öyle bir gürültüyle çalışmaktadır ki, tüm ev ahalisi evden kaçmak zorunda kalır.
Bu boşlukta Emir ve Mete’yle buluşan Tolga, arkadaşlarının nerede oturduklarını sorması üzerine aldığı yanıtla işkillenir. Zira ahşap evde kimine göre kaçaklar yaşamaktadır, kimine göre de garip sesler geldiğine dair rivayetler vardır. Tolga bunlara çok fazla kulak asmaz. Durumu anne ve babasına anlattığında onlar da bunda abartılacak bir şey olmadığını, her yerde böyle hikâyeler anlatıldığını söyleyip konuyu kapatırlar. Fakat bir gün İrem eve geldiğinde bir örtüyü yerde, üzeri kanlı biçimde bulduğunda işin rengi değişir. Hem evin içinde hem Tolga, Emir ve Mete arasında buna neyin sebep olduğuna dair fikir yürütmeler başlar. Ancak kimse doğru düzgün bir yanıt bulamaz.
Günlerce bu konu hakkında konuşulurken bu kez de Cihan’ın çalıştığı müzede heykellerin çalındığı haberi gelir. Her şey git gide tuhaflaşmaya başlar. Tolga’nın arkadaşları da kötü niyet barındırmayacak bir şekilde onlar geldikten sonra bu olanlara bir anlam veremediklerini söylerler. Yine bu konu üzerinde tartışırlarken Tolga’nın aklına marangozun neden o kadar yüksek sesle çalıştığı düşer. Zira başka yerde yapılan bir tadilata tanık olmuştur ve o marangoz hiç de öyle sesler çıkarmamıştır. Bunun üzerine meseleyi tekrar masaya yatıran kafadarlar, birlikte adım adım akıl yürüterek bu gizemli olayların nasıl meydana geldiğine dair somut fikirlere ulaşırlar. Bütün bunları annesi ve babasına anlatan Tolga ve arkadaşlarının fikirleri onların da kafasına yatar ve durumu polise bildirirler. İş artık onlardadır. Ve tahmin edileceği üzere Tolga, Emir ve Mete haklı çıkmıştır. Sıra suçluları kıskıvrak yakalamaya gelir deyip yazıyı burada keserek konuyu toparlayalım.
Havva Tekin, “Ahşap Evin Esrarı”nda, olayları büyütmeden, inandırıcı bir “gizem” faktörüyle okuru karşılaşacakları şeyin ne olduğuna dair ipuçlarını kitabın sonuna kadar saklı tutmayı başararak niyetini korumayı iyi kotarıyor. İrem’in odasındaki kanlı örtünün bulunmasından itibaren kitabı elinde tutan herkesi sayfalara kilitleyen Tekin, başka meselelere girip konuyu dağıtmadan, sadece bu tuhaflıklar silsilesini adım adım ileriye taşıyıp kitabın sonuna getiriyor ve okuru da kendi temposuna uydurarak kendi sorduğu sorulara aradığı yanıtları onların da aramasını sağlıyor. Bir anlamda “yazar-okur işbirliğiyle” son bulan “Ahşap Evin Esrarı”, dozu iyi ayarlanmış kurgusuyla kendisinden bekleneni fazlasıyla okurun önüne seriyor.
- Ahşap Evin Esrarı – Havva Tekin
- İlk Genç Timaş
- 160 sayfa
- Çizer: Sümeyye Türk Gün