Baba Yaga, Slav mitolojisinde çok meşhur bir karakterdir. Yaşlı, bilge bu kadın ormanın içindeki tavuk bacaklı bir kulübede yaşar. Kulübesinin kapısı ormana bakar ve yaşamla ölümün arasında bir çizgi çeker adeta. Pek çok versiyonu bulunan bu Rus halk masalı Baba Yaga’yı Kurtlarla Koşan Kadınlar‘da “Bilge Vasalisa” adıyla da okuruz. Bir kadının erginlenmesini odağa alan bu masalda Vasalisa’nın annesi öldükten sonra babasının yeniden yaptığı evlilikteki eşi tarafından ezilmesi ve nihayetinde Vasalisa’dan kurtulmak adına Baba Yaga’ya ateş almak için gönderilmesi anlatılır. Bu, pek mümkün değildir çünkü Baba Yaga’ya giden kolay kolay dönemez. Ancak Vasalisa elinde kafatasındaki ateşle geri dönmeyi başarır. Burada belli izlekleri takip etmek mümkün elbette. Gereğinden fazla “iyi” annenin ölümü ve çocukluktan yetişkin bireyliğe geçişte yani erginlenme sürecinde sezgilerin önemi gibi. Bu mitolojik anlatı gölgesinde bir gençlik kitabı çevrildi geçtiğimiz günlerde: Tavuk Bacaklı Ev. 2022 yılında The House with Chicken Legs orijinal adıyla yayımlanan ve adından da anlaşıldığı üzere “ev”i odağa alan Sophie Anderson‘un bu kitabı, Genç Timaş tarafından mayıs ayında yayımlandı. Çevirisini Ömer Anlatan’ın yaptığı roman 11 yaş ve üzerindeki okurlara hitap ediyor.
Tavuk Bacaklı Ev, Marinka adlı on iki yaşındaki kız çocuğunun büyükannesi Baba Yaga ile birlikte hareket halinde olan bir evde yaşamalarına odaklanıyor. Baba, bir Yaga; yani ölüleri yıldızlara ulaştıran bir Geçit Muhafızıdır. Marinka’nın da kaderi Muhafız olarak görünmektedir ancak bunu istemeyen çocuk, kendini gerçekleştirmek için var gücüyle mücadele eder. Bu noktada ev’den bahsetmek gerek. Tavuk bacakları olan bu ev, Marinka’nın dış dünyayla bağını kısıtlayan, ona sınır koyan bir varlık olarak karşımıza çıkar. Bu küçük kızın hem bir aileye hem de yaşayanların dünyasında, evin etrafındaki çitlerin dışında neler olup bittiğini bilmeye ihtiyacı vardır. Yaşayan bir arkadaş edinebilmek uğruna neredeyse tüm Yaga kurallarını çiğnerse sonuçlarıyla yine kendisi baş etmek zorunda kalacaktır.
Slav mitolojisindeki Baba Yaga Masalı ile bu kitap arasında metaforik bağlar ve benzerlikler bulunuyor. Masalda da romanda da geçen “fazla” iyi anne figürü küçük kızın kendini tanımasını ve erginlenmesini başta engeller. Oysa sezgilerine güvenmeli ve kendi kararlarını verme sorumluluğunu üzerine almalıdır ve bunun için mücadele eder. Bir başka ortaklık, kafataslarında yanan mumlar yani ateş. Masalda Baba Yaga, Vasalisa’ya bir kafatası vererek bununla ateşi yakacağını söyler ve kızı ormanın karanlığına bırakır. Romanda da Baba Yaga ve Marinka’nın ölülerin Geçit’ten geçmeden önce yaptıkları ritüellerden biridir kafataslarındaki mumları yakmak. Ölülere ait kemiklerin önem taşıdığı bu anlatıda söz konusu, insan vücudunun başka herhangi bir kısmından kemikler değil de kafatasları olması tesadüf değildir; sezgiyi, aklı ve bilgeliği temsil etmektedir bunlar çünkü. Masalda anahtar kelimelerden biri “rica”dır; bu yine romanda da karşımıza çıkar. Rica etmek bilgelik yollarından, hayatta bazı kapıları açan sözcüklerden biridir. Ayrıca romanda bu Rus masalına göndermeler yapılan yerler de bulunuyor: “‘Şu anda ortalığı temizlemene yardımcı olabilirim,’ diye öneriyorum, seremoni hakkında bir şeyler öğrenmeye can atarak. ‘Ah, merak etme.’ Yaşlı Yaga bir el hareketiyle dağınıklığı başından savıyor. ‘Evini kontrol etmeli ve biraz uyumalısın. Yarın görüşürüz.’ Kapı ardına kadar açılıyor ve başka bir şey diyemeden kendimi dışarıda buluyorum. Tezgâhın üzerindeki kafatasları sessizce bana gülüyor gibi gözüküyorlar, ağız kısımları alaycı bir gülüşle kıvrılmışlar. Yanlarından hışımla geçip pazarın karanlığına doğru ilerliyorum.”(s.170-171)
Masaldaki ormanın karanlığı ile romanda pazarın karanlığı arasında bağ göze çarpmaktadır. Bilgelik mevzusuna da değiniliyor kitapta. Hayatta insanın kim olduğu, nelerden hoşlandığı, kendine ayırdığı zamanda neler yaptığı üzerinde duruluyor ve Yaşlı Yaga bilgeliğin yaşla alakalı olmadığını anlatıyor Marinka’ya:
” ‘Baba senin Antik Yaşlılar’dan biri olduğunu söylemişti ama bunun ne anlama geldiğini gerçekten hiç düşünmemiştim. Sadece senin yaşlı ve bilge falan olduğunu düşünmüştüm.’ ‘Yaşlı, evet. Antik Yaşlılar, bin yıldan fazla yaşayan Yagalara denir. Ama bilgelik her zaman yaşla birlikte gelmez, gerçi ben yıllar boyunca birkaç şey öğrendiğime inanıyorum.'”(s.210)
İngiltere’de doğan ve Lake District’te yaşayan Sophie Anderson’un eserlerini halk masallarından, efsanelerden ve mitolojik anlatılardan esinlenerek yazdığı biliniyor. Romanları pek çok ödül alan ve birçok dile çevrilen yazarın Tavuk Bacaklı Ev‘i de bunlardan biri. Roman; Carnegie Madalyası, Andersen, Blue Peter Kitap Ödülü ve Waterstones Çocuk Kitabı Ödülleri’nin finalisti. Yıllardır anlatılagelen ve birçok varyantı bulunan bu Rus masalının etkileyici bir yeniden anlatısı. Mitolojik ve fantastik eserleri seven okurlar için sürükleyici bu metni özellikle öneriyorum. İyi okumalar.
- Tavuk Bacaklı Ev – Sophie Anderson
- Genç Timaş – Roman
- 304 sayfa
- Çeviri: Ömer Anlatan