Dan Brown’ın Başlangıç adlı son kitabı yine büyük ilgi uyandırdı ve ben de merakıma yenik düşüp hemen okumaya başladım. Dan Brown okuyanlar için Robert Langdon karakteri oldukça tanıdıktır. Simgebilim profesörü Langdon bu sefer, fütürist dahi Edmond Kirsch tarafından düzenlenen, insanoğlunun nereden geldiği ve nereye gideceği sorusunu cevapladığına inandığı bir sunuma katılır. Kirsch aynı zamanda Edmond’ın eski bir öğrencisidir ve yıllar içinde arkadaş olmuşlardır. Sunumda beklenmeyen bir olay sonucunda kahramanımız yine kendini bir maceranın içinde bulur. Kitabı henüz okumayanlar için, kurguya dair fazla detay vermek istemiyorum fakat Dan Brown yine oldukça heyecanlı, ilgi çekici ve hatta içerdiği teoriler açısından düşündürücü bir kitap yazmış, içerdiği macera dozu ve yazarın alıştığımız tarzı da hızla okunmasını sağlıyor. Ancak Dan Brown kitaplarını benim için okunmaya değer kılan yanı, sadece olay örgüsüne katmış olduğu bu heyecan değil; yazar, neredeyse tüm eserlerinde, büyük bir ustalıkla sanatı, tarihi, mekanları ve tüm olay örgüsünü birleştirir. Olayların kurgulandığı mekânlar ve bahsedilen sanat eserleri, okur tarafından bilinmediği takdirde okurun zihninde boşluklar uyandırır ve bu yüzden, ister istemez, okur elindeki kitabı bırakıp bahsi geçen sanat eserlerini ve mekânların gerçekliğini araştırmaya başlar.
Başlangıç’ta da yazar beni şaşırtmadı. Yalnız bu sefer sanat ve tarih içeren bilgilere ilaveten bilimkurgu kattığını da söylemek istiyorum. Romanda Edmond Kirsch’ün ses getireceği daha ilk anlarda belli olan sunumundan önce konuklara sesli ve canlı rehberlik hizmeti verilir. Tüm konuklara aynı kişi -kişi demem daha doğru olacaktır sanıyorum- tarafından aynı anda yayın yapılır ve bu Edmond Kirsch’ün icatlarından biridir; Winston isimli bir bilgisayar. Langdon, Winston’la hemen kitabın başında tanışır ve Winston neredeyse kitap boyunca karakterlerimizden biri olur. Langdon bu sefer, Kirsch’ün sunumunu yaptığı müzenin yöneticisi ve aynı zamanda İspanya veliahtının da nişanlısı olan Ambra ile beraber, içine Kraliyet ailesinin de bulaştığı düşünülen bir cinayeti çözmek durumundadır.
Dan Brown’ın kurduğu dünya sayfalarla akıp giderken okurun zihninde, arka planda günümüzde çok sorulan bir sorunun cevaplarını da düşündürüyor. Yapay zeka, robotlar gerçekten pek çok şeyi yönetebiliyor, peki onlardaki bu güç, tehlikeli olabilir mi? Peki ya insanlığı gerçekten Kirsch’ün hesaplamalarıyla tahmin ettiği bir son mu bekliyor? Başlangıç, bu ve pek çok soruyla beraber, yazarın en ilgi çeken romanlarından biri olmayı başarmış. Yalnız katilin kim olduğuna takılıp kalanlardansanız, kurgunun bu konuda sizi pek de ters köşe yapmayacağını söyleyebilirim. Yine de oldukça akıcı, başarılı bir kitap Başlangıç.
Benim için roman, kahramanımız Robert Langdon’ın kendini Barselona’da bulmasıyla başka bir boyuta taşınmış oldu. Barselona’nın tarihi yapısı romanın önemli parçası biri haline geldi. Brown her ne kadar hepsinden detaylıca bahsetse de mimar Gaudi’nin adı ve eserleri bende büyük bir merak uyandırdı. Ki yazar henüz kitabın başında tüm eserlerin ve mekânların ve hatta dini tarikatların gerçek olduğunu vurgulamıştı. Ayrıca kurgulamış olduğu karakter Edmond Kirsch ile Gaudi’nin benzerliklerinden de dem vuruyordu.
“Gaudi ile Edmond birbirine çok benziyormuş, diye düşündü. Normal kuralların işlemediği, çığır açıcı hayalciler.”
Kirsch’un bir Gaudi hayranı olmasından, hatta tepki toplayan bu teorisinde Gaudi’den etkilenmiş olduğundan da bahsediliyordu. Öyle ki Kirsch Gaudi’nin Casa De Mila’daki Gaudi sergisinde yaşıyormuş. Bunları okuyup da Gaudi ve eserleri hakkında daha çok şey öğrenmeyi istememek, mümkün mü? İşte o andan itibaren kendimi bir yandan Başlangıç’ı bir yandan da hep kitap’tan çıkan İşte Gaudi’yi okurken buldum. Gaudi’nin dahi bir mimar olduğunu biliyordum ama anladım ki Gaudi’nin eserlerine ciddiyetle yaklaşmadan dehasının boyutları pek de anlaşılmıyormuş.
Dan Brown, “Kutsal Aile Bazilikası, La Sagrada Famîlia, Barcelona’nın göbeğinde tam bir blokluk alan işgal eder. Bu devasa plana rağmen kilise adeta havada ağırlıksız duruyor gibidir. Özenle işlenmiş bol delikli kuleleri İspanyol gökyüzüne zahmetsizce yükselir.” der La Sagrada Familia için. Daha önce hiç bu yapıyı hiç görmemiş olanlar için havada kalan bir tanım gibidir. Bu yüzden Dan Brown yaklaşık bir buçuk sayfa boyunca anlatmaya devam eder. Gaudi’nin bu devasa art nouveauyapıtını kimilerinin küçümsediğini, kimilerinin şeytani bulduğunu hatta La Sagrada Familia için Gaudi’nin kutsal canavarı dendiğini de anlatır. Fakat dönüp, İşte Gaudi’yi okuduğunuzda, Gaudi’nin bu eser için bir sürü modelle çalışıp, onların fotoğraflarını kullanarak heykellerin biçimini oluşturduğunu, taşı oymadan ya da metali dökmeden önce, heykellerden çalışarak test ettiklerini ve böylece başarısız döküntüleri engellediklerini öğrenirsiniz ve Gaudi’nin muhtemelen tüm eserleri içerisinde en çok emek gösterdiğini de. Gerçekten etkileyici.
Dan Brown her ne kadar özenli ve detaylı şekilde bahsetmiş olsa da, eğer Gaudi’nin eserlerine ilgi duyduysanız, ancak bu iki kitap birlikte okunduğunda Gaudi’nin eserlerine incelikli bir bakış açısı kazanmanızı sağlayacak bilgiyi edinmiş oluyorsunuz. Ama sadece bunları değil Gaudi’yi Gaudi yapan hayatının detaylarına da ulaşıyorsunuz, çocukluğunda yaşayacağından pek ümitli olunmayan bir dâhinin, adım adım geçtiği yollar, arkadaşlıkları, dine ve hayata bakış açısı, aldığı eğitimler, yaptığı eserleri planlama ve çalışma tarzı. Gaudi’nin kendi çalışma masasını bile kendisinin tasarladığını ve tasarladığı mobilyaların bile hayranlık uyandırması, açıkçası sanatçıların en az eserleri kadar yaşamlarını da öğrenmemiz gerektiğini düşünüyorum. Tüm bunları bilmek oldukça zihin açıcı ve İşte Sanat serisi bu konuda iyi bir amaca hizmet etmiş oluyor. İşte Gaudi, bir ansiklopedinin ya da bir web sitesinin, yorucu bilgi yığınından uzak bir şekilde Gaudi ile tanışmanızı sağlıyor.
Bir yandan İşte Gaudi’yi bir yandan Başlangıç’ı okurken hangisinin daha çok keyif verdiği arasında bir kıyas yapamayacağım ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki İşte Sanat serisi altında çıkan İşte Gaudi en az Başlangıç kitabı kadar ilgi çekici ve bir çırpıda okunabilir bir çalışma. Özellikle biyografilere ilgi duyanlar resimlerle, fotoğraflarla, eserlerinin detaylarıyla donatılmış bu eseri kaçırmamalı.
- Başlangıç – Dan Brown
- Altın Kitaplar – Roman
- 536 Sayfa
- Çeviri: Petek Demir İncek
- İşte Gaudi – Mollie Claypool
- hep kitap – Sanat Dizisi
- 80 sayfa
- Çeviri: Deniz Öztok