Çok Özellikli Devlet Adamı:
Bir ömre neler sığdırılır? Kaç savaş, afet ya da sürgünlükler? Bir, iki ya da hiç. Tarihin hangi döneminde yaşadığınız ve bu döngü içerisinde nasıl bir konumlanma içinde bulunduğunuzda aslında bu soruların cevapları. “Büyük Günlerin Adamı Fethi Okyar’ın Hayatından Kareler” isimli kitabı okuduğunuzda yeni kurulan devlet öncesinde ne türden sıkıntılar çekildiğini, ardı sıra sorunlarla da başedildiğini görünce, kısa ömürlerine rağmen kimi insanların ne kadar dolu yaşam sürdüklerine şahit oluyorsunuz. Fethi Okyar, diğer Cumhuriyet kadroları gibi çokça bahsedilen bir isim değil esasında. Bunda en temel neden, sanırım kendi ağzından hatıralarının karşımıza birinci temel kaynaktan sunulmasının eksikliği olarak görülebilir. Ayrıca kesintili bir siyasal yaşamı var, aslında zenginlikli demeli. Zira; savaşçı, partili, meclis başkanı, başbakan, parti başkanı, diplomat, hatta Keynes’in kitabını çevirme işiyle de tercüme görevleri. İşte Fethi Okyar’ın torunu Ali Fethi Okyar’ın Kansu Şarman ile birlikte Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanan büyük boy 145 sayfalık, içinde çocukluktan ölümüne değin Fethi Okyar’ın daha önce karşımıza çıkmayan fotoğrafları ile birlikte hazırlanan kitap, bu önemli devlet adamını tanımak için önemli bir imkân sağlıyor biz okuyanlara.
Mustafa Kemal ile Hayatın Kesişme Noktaları:
Kitabı okuyunca farkediyorsunuz ki, Fethi Okyar ile Mustafa Kemal’in hayatları birçok yönden kesişme gösteriyor. Atatürk, zaten Fethi Okyar’ı iyi tanımasından hareketle kendisine “büyük günlerin adamı” dermiş. Fethi Okyar genel kabule göre, Mustafa Kemal ile aynı coğrafyada ve tarihte yani 1881 yılında doğar. Doğduğu yer, Makedonya’nın Pirlepe kentidir. İlk öğrenimini Mustafa Kemal’in de bir süre bulunduğu Manastır kentinde 1891 yılında tamamlar. Ardından Harbiye Mektebi’nden teğmen rütbesi ile mezun olur. 1903’de ise bu defa kurmay yüzbaşı rütbesi ile Harp Akademi’si 56. döneminin birincisi olarak eğitimini tamamlar. Öğrenim sonrası hayatı, aynı zamanda Osmanlı’nın gerek dış, gerekse de iç çalkantıları ile dolu günlerine tekabül eder. Bir cepheden öteki cepheye sürekli koşturur. Üçüncü Ordu emrinde Edirne, Kesriye, Nasliç ve Selanik’te çeşitli görevlerde bulunur. Bulgar ve Rum çetelerle çatışmalara girer. Hayatının önemli bir kesiti olarak İttihat ve Terakki Fırkası’na girer. Ne var ki, hayal kırıklıkları yaşar dönemin çoğu figürü gibi ve parti eleştirileri yapmaktan sakınmaz. Fethi Bey ve Mustafa Kemal, özellikle başı bozuk çete görünümünden arınarak tam bir siyasal parti hüviyeti taşıması ile askerin politikadan uzak tutulması görüşlerini parti ileri gelenlerine sürekli hatırlatırlar. 1908 yılında Meşrutiyet ilanında önemli roller üstlenir. Hatta “Meşrutiyet Beyannemesi” Fethi Bey’in imzasını taşır. 31 Mart Ayaklanması’nın bastırılmasında da önemli roller üstlenen Fethi Bey, hayatın garip bir cilvesi olarak II. Abdülhamid ile iki kez karşı karşıya gelir. İlkin padişahın tahttan indirilmesinde, ikincisi olarak büyük muhalifi olsa da, padişahın Selanik’te bulunan Alatini Köşkü’ne yerleştirilmesinde. Burada padişahı daha yakından tanıma imkânı bulur. Hatta, Birinci Cihan Harbi’nin çıktığı günlerde, can güvenliği bakımından padişahı Selanik’ten alarak İstanbul’a getirilmesinde de görev alır.
Fethi Bey’in önemli özelliklerinden birisi de, ülke dışında da aktif görev üstlenmesi olmuştur. İlkin 1909 senesinde Paris’te Askeri Ateşelik görevinini üstlenir. Mustafa Kemal ile yolları burada da kesicektir yine. Fransa’da yapılan “Picardie Manevraları”na, Erkân-ı Harbiye’yi temsilen orada bulunan Mustafa Kemal de katılmıştır. Mustafa Kemal, büyük öngörüde bulunarak bu tatbikatın barış amaçlı değil, savaşın hazırlıkları olduğunu belirtir. Mustafa Kemal ile birlikte 1911 yılında Trablusgarp Cephesi’nde savaşır. Burada, 10 Eylül 1912 yılında, dünya savaş tarihinin önemli olaylarından birisi yaşanır. Keşif uçağına çıkan İtalyan pilot Riccardo Moizo’nun Nieuport tayyaresi yerden açılan tüfek atışı ile mecburi iniş yapar. Moizo, havacılık tarihinin esir düşen ilk pilotu olur. Fethi Bey tarafından sorguya çekilir ve savaş hukukuna uygun şekilde muamele görür. Hatta ilerleyen dönemlerde pilot, 1923-1933 yılları arasında İtalya Hava Gücü’nün Komutanlığını da üstlenir. Uçak kaybeden ilk ülke olarak ise tarihe İtalya geçer. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın da Manastır milletvekili olur ardından Fethi Bey. 1913 yılında Sofya’da Osmanlı elçisi olarak görevlendirilir. Mustafa Kemal ise bu tarihlerde Sofya Askeri Ateşesi olarak bulunmaktadır. Her iki asker İstanbul siyasetinin karmaşasından uzak o dönem önemli bir Avrupa ülkesi olan Bulgaristan’ın sosyal hayatını etraflıca tanıma imkanı bulurlar. Ayrıca Bulgaristan’ın savaş sırasında Osmanlı’nın yanında olmasını sağlayacak faaliyetler içinde de bulunurlar. Özel hayatı bakımından da Sofya önemli yer tutar Fethi Bey için. Zira, 1916 yılında Hariciye’nin önemli simâlarından İsmail Hakkı Bey’in kızı Galibe Hanım ile onların Sofya ziyareti sonrasında tanışır ve Galibe Hanım ile bir ömür boyu saadetle sürecek evliliğini gerçekleştirir. Sofya’daki görevi Meclis-i Mebusan’ın üçüncü döneminin son yılında 1917’de İstanbul milletvekili seçilerek Sofyadaki görevinden ayrılmasına değin devam eder. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yönetimden düşmesi sonrasında kurulan Ahmet İzzet Paşa hükümetinde Dahiliye Nazırı olur. Ne var ki, bu görevi de uzun sürmez. Özellikle 8 Kasım tarihinde Talât, Enver, Cemal ve Said Halim Paşa’ların yurtdışına kaçışına engel olmamakla ithâm edilir ve bu görevinden istifa eder. Buradan ayrıldıktan sonra yine Mustafa Kemal Paşa ile farklı bir kulvarda, bu kez gazetecilik faaliyetinde birlikte olur. 1 Kasım-21 Aralık 1918 tarihleri arasında muhalif “Minber gazetesi”ni çıkartır. Burada isimli ve isimsiz yazılarla imparatorluğun gidişatına ilişkin siyasete yön veren görüşler ileri sürerler. İngiliz işgali sonrasında Bekirağa bölüğünde hapsedilir. Ardından 2 Haziran 1919 yılında Malta’ya sürgüne gönderilir. Kimler yoktur ki bu sürgünlük hayatında: Rauf bey, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyin Cahit Yalçın, Mithat Şükrü Bleda, Salâh Cimcoz, Kara Vasıf, Ahmet Emin Yalman, Yunus Nadi gibi dönemin önemli entelektüel ve politik figürleri Malta’da zoraki bulunmak durumunda kalırlar. Ali Fethi Bey, yabancı dili iyi bilmesinin de avantajı ile entelektüel faaliyetlerine burada da devam ettiği gibi, tepkisini yer kısıtı olmaksızın gösterir ve Büyük Britanya Başbakanı ile Dışişleri Bakanı’na bu sürgünlük durumunun ortaçağ despotlarına özgü bir metod olduğunu hatırlatan mektuplar gönderir. Bu sürgünlük 1921 yılında, esir değişimine kadar devam eder. Yeni kurulan devlette meclise İstanbul miletvekili olarak girer ve Sakarya Meydan Muharebesi’nin kazanılması sonrasında, Dahiliye Vekili olarak siyasete yön verir. Dış dünyayı tanıyan yönlerini bilen Mustafa Kemal tarafından Büyük Taarruz öncesinde Londra’ya gönderilerek Yunanlı’ların Anadolu’dan çekilmelerini öngören barış görüşmelerinde bulunur. Cumhuriyet’in ilânı öncesinde Mustafa Kemal’in yönetim şekline ilişkin görüşlerine en yakın tanıklık edenlerdendir. Sonra meclis başkanlığı görevinde bulunur. 1924 yılında Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Paşa’ların yönetiminde bir grup milletvekilinin Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurmaları üzerine İsmet Paşa’nın yerine başbakanlığa getirilir. Ancak özellikle Şeyh Sait isyanı sırasında sert politika izlemediği eleştirisi üzerine istifa eder. Fethi Bey, ardından Paris Büyükelçiliği’ne atanır. Gerek diplomasiyi iyi bilen, diyaloğa açık özelliği, gerekse de yeni kurulan devletle ilişkilerini düzeltmek arzusunda olmaları nedeniyle Fransızlar bu atamadan oldukça memnun olurlar. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Gaston Doumergue atama kararını şöyle değerlendirir: “…Mustafa Kemal Paşa hazretleri tarafından Paris Sefareti için daha dün memleketin hükümet-i mukadderetına riyaset eden yüksek bir şahsiyetin intihabından dolayı Fransa hükümeti müftehirdir.” Özellikle Osmanlı borçlarının ödenmesi konusunda Türk tarafı onun döneminde önemli kazanımlar elde eder. Yaklaşık beş yıl bu görevi yapması sonrasında, Atatürk’ün daveti ile Paris Büyükelçiliği görevinden istifa eder. Ve bir gün 1930 yılında Yalova’da bulundukları sırada Atatürk tarafından yeniden bir demokratik oluşumun içinde bulunması isteminde bulunulur. Kendisi ne de olsa zor günlerin adamıdır, ona Atatürk büyük itimat duyar. Kurulan parti Serbest Cumhuriyet Fırkası’dır. Parti’nin maddi ihtiyaçlarını Atatürk karşılar, ayrıca Atatürk’ün kızkardeşi Makbule de parti kuruluşunda yer alır. Yeni parti inanılmaz bir ilgi ile karşılanır. Ege bölgesinde çeşitli vilayetlerde kalabalık gruplara konuşmalar yapılır. Neden sonra CHF içinde bu partiye ilişkin sert tepkiler gösterilir ve ileride Atatürk’e de zarar gelebileceği endişesi ile partiyi Ali Fethi Bey fesheder. İkinci parti denemesi de böylelikle son bulur. Bir süre İstanbul’da kalan Fethi Okyar kalp rahatsızlığının ilerlemesi üzerine Atatürk tarafından terdavi amacı ile Viyana’ya gönderilir. 1934 yılında ise Londra Büyükelçiliği’ne atanır. Özellikle, Montreux Antlaşmasının mimarları arasında yer alır. 1938 yılında Atatürk’ün rahatsızlığı üzerine ülkeye gelir, bir süre Atatürk’ün tedavisi ile yakın alakadar olur. 1939 yılına kadar sürdürdüğü büyükelçilik görevini bırakır ve Refik Saydam hükümetinde Adalet Bakanı olarak görev yapar. 7 Mayıs 1943 yılında İstanbul’da vefat eder.
Kurucu Siyasetin En Liberali
Büyük Günlerin Adamı kitabında, daha önce yine Fethi Bey’i ele alan “Üç Devirde Bir Adam” kitabının aksine, daha ayrıntılı olarak Fethi Bey’in görüşlerine etki eden siyasetin geniş bir panoramasını da görüyoruz. Özellikle, Cumhuriyet döneminde kurucu iradenin zaman zaman devletçilik ve halkçılık politikasının gerekleri ile ters düşen yaklaşımlar içinde bulunduğunu görmemiz bu kitap sayesinde daha mümkün hale geliyor. Gerçekten de yöntem ve siyasi anlayış olarak Fethi bey liberal bir etki içinde bulunuyor. Bunda Anglo-sakson kültür içinde uzun süre bulunmasının da etkileri var muhakkak. Demiryolu inşasından, çok partili siyasete kadar Fethi Bey farklı bir siyasi cepheden bakmış ise de memleket meselelerine, bu onun Atatürk’ten koptuğu anlamına gelmiyor. Bilakis, Atatürk ne vakit hayati bir karar alsa, örneğin gazete kurulması, Cumhuriyet ilanı yahut çok partili hayat denemeleri, hep yanında Fethi Bey’i görmek istiyor ve Fethi Bey de hiç bir görevde bulunmaktan kaçınmıyor. Bu yeri geliyor başvekillik de olabiliyor, yeri gelince sefirlik de. Bu husus, kitabın başında “Ömür Boyu Süren Dostluk” başlıklı yazıda bakın nasıl ele alınmış:
“…Gazi’nin de arzu ettiği çokpartili demokratik rejimin yaşaması ve gelişmesi, maalesef, Cumhurbaşkanının tarafsızlığı konusunda uyanan tereddüt dolayısıyla gerçekleşemedi. Çokpartili rejimi bütün kalbi ile arzulamış olan ve bu arzuyu gerçekleştirmek için çok şeyler feda etmiş olan Ali Fethi, elbette, sonuçtan çok üzgün kaldı. Maamahif söz konusu kırgınlık, Mustafa Kemal ile Ali Fethi arasında, asla kırgınlığa ve küskünlüğe yol açmadı. Böylece Serbest Fırka’dan sonra, Ali Fethi politikadan çekilerek, İstanbul’daki evine döndüğü zamanlarda Atatürk’le temasını devam ettirdi. Atatürk, İstanbul’a geldiğinde arkadaşını evinde ziyaret ederdi. 11-12 Eylül 1931 gecesinde Atatürk Ali Fethi’nin evine gelmiş, kendisini evde bulamayınca, elyazısı ile şu cümleleri içeren bir not bırakmıştı: Kardeşimiz Fethi Bey’i ve muhterem refikaları Galibe Hanımı ziyarete geldik…bu notun ikinci sahifesinde yine Gazi’nin elyazısı ile şu satırlar vardı: Kardeş evinde, öz kardeşlerle yalnız ve ancak öz kardeş ocağında olan ne düşünülürse, onu düşünerek sözleştik.”
Fethi Bey’in soyisminin “Okyar” olarak Atatürk tarafından nasıl belirlendiği de kitapta yer alan ilginç ayrıntılar arasında: “1935’in Ocak ayında Ali Fethi, hükümetle istişarede bulunmak üzere Türkiye’ye davet edilmişti. İstanbul’a gelince Mustafa Kemal’in de İstanbul’da olduğunu öğrendi. Dolmabahçe Sarayı’na giderek kendisiyle görüştü ve ardından oğlu Osman Okyar’a Mustafa Kemal’in kendisi için bir soyadı bulduğunu anlattı. Atatürk’ün bulduğu soyadı Okyar’dı. Mustafa Kemal, Fethi Bey’e soyadı ile ilgili notu imzalayarak hediye etmişti. Mustafa Kemal’in notunda Okyar’ın ne anlama geldiği yazılıydı. Ok: Akıl, Yar: Arkadaş. Ok+yar: Akıl arkadaşı.”
Kitapta bugüne kadar bir çok kitap ve internet sitesinde bulunan yanlışlıklardan birisi de düzeltiliyor. Bu, 1930 yazında Büyükada’daki Splendid Palas’ta, Atatürk ile Fethi Okyar arasında Serbest Fırkanın kurulmasına ilişkin yapılan görüşmelerde fotoğraf karesinde görülen genç kız ile ilgilidir. Kitaptan anladığımız kadarı ile bu kız sıklıkla yer aldığı gibi Fethi Bey’in kızı değil, Splendid Palas’ın kurucusu Müşir (Sakızlı) Kazım Paşa’nın torunu Mualla Tokgöz’dür. Kitap içerisinde ayrıca Fethi Okyar ile yapılan röportajları içeren gazete kupürleri de dönemin ruhunu anlamak bakımından önemli kaynaklardan. Kitabın sadece araştırmacılar için değil, zor dönemlerde, kısa ömürlerine rağmen çok işler başarmıış büyük devlet insanlarının anlaşılması ve onlara dönük vefa duygusunu güçlendirmesi bakımından da eşsiz faydaları bulunmakta. Ancak şu tespitlere katılmamak da mümkün değil tarih yazıcılığımız açısından: “…Fethi Okyar’ın yaşamı siyasi tarih araştırmacıları için büyük bir kaynak. Özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti ve sonrasında fırkası içindeki etkinliği ve görevleri, Trablusgarp muharebelerindeki faaliyetleri ve Serbest Fırka denemesi hakkında var olanların yanında daha pek çok araştırmanın eklenmesi gerekiyor.” Bu da dönem üzerinde daha derinlikli araştırmaların yapılmasını bir görev olarak hepimize yüklüyor. En azından tarihin sadece geçmiş olmadığını görmek bakımından bile…
- Büyük Günlerin Adamı Fethi Okyar’ın Hayatından Kareler
- Hazırlayanlar: Ali Fethi Okyar-Kansu Şarman
- Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – 2016
- 145 sayfa