Şiirleri ve romanlarıyla tanıdığımız İlhami Sidar’ın son kitabı “Bizi Tüketen Ateş”, her biri toplumun bir yarasına denk gelen karakterleri üzerinden ülkenin son 15 yılına ışık tutmayı amaçlasa da bu girişim yapay karakterler, doğallıktan uzak diyaloglar ve en önemlisi de duygu yoksunluğu nedeniyle maalesef bir sonuca ulaşamıyor.
23 Aralık 1965’te Kurtalan’da doğan İlhami Sidar, ilk ve orta öğrenimini burada tamamlamış. 1987’de Ankara Üniversitesi DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmiş. Mevlânâ, Hâfız, Sâdî, Attâr, Firdevsî ve Hayyam gibi şairlere duyduğu ilgi nedeniyle Farsça dilbilgisi ve okuma-yazma dersleri almış. İlk şiiri 1978’de bir bulvar gazetesinin şiir köşesinde, ilk yazısı “Sanat Fidanlığı” ise 1985’te Milliyet Sanat dergisinde yayımlanmış. 2010’lu yıllarda Türkçenin yanı sıra anadili Kürtçede de yazmaya başlayan Sidar, Çirûsk, W, Kulturname, Diyarname, Zimanperwer gibi çeşitli dergi ve internet bloglarında çok sayıda Kürtçe deneme, eleştiri ve makalesiyle yer almış. Kürt edebiyatı konulu söyleşi, panel ve sempozyumlara katılmış. İlk şiir kitabı Sözlerin Yalazında 1999’da yayınlanan İlhami Sidar’ın ilk romanı Bir Cudi Söylencesi ise 2003 yılında okurla buluşmuş. 2013’te Melekler de Ölür romanını Jan adıyla Kürtçeye çevirmiş. Şu ana kadar yayınlanmış on kitabı bulunan İlhami Sidar kısa süre önce İthaki Yayınları’ndan çıkan “Bizi Tüketen Ateş” ile tekrar okur karşısında. Sidar kitabında, her biri Türkiye’nin farklı bir kutbuna işaret eden Narin, Cemil, Rıza ve Nilüfer karakterleri üzerinden ülkenin son 15 yılını masaya yatırıyor. Ancak o masada göstermeye çalıştığı “fotoğraf” ne kadar belirgin, işte orası biraz karışık.
“Bizi Tüketen Ateş”in karakterlerinin her birinin, bu toprakların bitmek bilmeyen acılarına tekabül eden yaraları var. İttihatçı bir büyük büyükbabadan gelen, dedesi de Ergenekon zırvasından ağzı yanmış, adını Kemal Tahir’in Yorgun Savaşçı romanındaki ana karakterlerden biri olan Topçu Yüzbaşı Cehennem Cemil’den alan Teğmen Cemil, gelenek görenek uğruna tecavüzcüsüyle evlenmek zoruna kalmış Nilüfer, ömrünü halkının “davasına” adamış Rıza ve onun açlık grevinde ölümünün ardından peşinden giden kardeşi Narin… Hepsinin bu toplumda bir karşılığı, sebep değil sonuçla oluşmuş dinamikler içinde bir yeri var. Kitap boyunca bu dört kişinin yollarının kesişmesini, o yolda sürekli artan bir dengesizlikle yürüyüşlerini yakalamaya çalışıyoruz. Ancak Sidar’ın bu tekinsiz ve dokunsak her birimize mutlaka batacak hâli yansıtma niyeti maalesef havada kalıyor.
Her şeyden önce “Bizi Tüketen Ateş” bir “karakter” romanı. Dolayısıyla kitabın derdini olaylar üzerinden değil karakterler üzerinden kavramak isterken, onların yapaylığı okurun odaklanmasını sekteye uğratıyor, onların içine sokamıyor. Duygu yoksunluğunu, kendi de şair olması sebebiyle şiirlerle kapatmaya çalıştığını düşündüğüm İlhami Sidar’ın bu yöntemi de yine sağlam bir zeminde kendine yer bulamıyor. Bunların haricinde ülkenin nice karakterli insanının hayatını yiyen düzmece Ergenekon davası, o dava yüzünden yaşamını kaybeden Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan, kardeşliğin, barışın umudu olan ancak kahpe kurşunlarla aramızdan ayrılan Tahir Elçi’ye saygı duruşu niteliğindeki değinmelerin lüzumsuzluğu kitaba “biraz ondan biraz bundan” şeklinde olumsuz katkı sağlarken okura da tüm bunlardan bihaber bir nitelik atfediyor.
İlhami Sidar, “Bizi Tüketen Ateş”te iyi niyetli bir işe soyunuyor ancak yazarın kitabındaki duygu noksanlığı, yeni hiçbir şey söyleyememiş olması, doğallıktan fersah fersah uzak karakterleri bu girişimi sonuçsuz bırakıyor. Kitabın tek artı yönü, “bizi tüketen ateş”in tersten bakıldığında, bilerek ya da bilmeyerek aynı zamanda “bizi birleştiren ateş”e karşılık geldiğini göstermesi. Bunun dışında kitap zaten hepimizin bildiği şeyleri sıradan bir biçimde anlatmaktan öteye geçemiyor.
- Bizi Tüketen Ateş – İlhami Sidar
- İthaki Yayınları – Roman
- 160 sayfa