Nostalji kelimesini araştırırken “gündedün” kelimesine rastladım. Gündedün… İçinde ne çok şey saklı! Anıl Basılı bana hem bir çocuk kitabı hem de bir kelime armağan etti aslında.
Bu girişten anlaşılacağı üzere yazar Anıl Basılı bu kez içinden “nostalji” geçen bir çocuk kitabına hayat vermiş. Timaş Çocuk tarafından okura sunulan Uzun Kulak, Ege Karadayı’nın rengarenk çizgileriyle ve Sunay Akın’ın arka kapak tanıtımıyla kitaplıklarımızda yerini aldı.
İki kardeşin aralarındaki anlaşmazlıkla başlayan hikâye aslında sadece basit bir kardeş hikâyesi değil. Bizi eskiye, eskilere götüren bir şeyler var bu hikâyede. Bir yetişkin, bir genç, bir çocuk bu kitapla buluştuğunda sordukları sorular farklılaşacaktır. Eski, herkesin bulunduğu yerden başka başka görünmekle birlikte eskiye duyulan özlem hep oradadır. Hiçbir yere gitmez. Bazen görünmez olur ama illaki bir yerden kendini belli eder. Uzun Kulak’ta da iki kardeşten büyük olanın ekranda çok fazla vakit geçirmesi bize, “Peki eskiden nasıldı?” sorusunu sorduruyor. Sahi eskiden nasıldı? Çocuklar nelerle oynardı, nasıl oynardı? Bireysel oyunlar mı yoksa grup oyunları mı modaydı? Malum, şimdi oyunlar bile modası geçen şeyler. Başlangıçta büyük kardeş Gün, vaktinin çoğunu tabletiyle geçirirken kardeşi Güneş buna çok üzülüyor. Tabletini kardeşinin elinde görmeye bile dayanamayan Gün, gösterdiği öfkeyle Güneş’in kalbini kırıyor. Ertesi gün Güneş, abisinden güzel bir söz beklese de abisi hiç oralı olmuyor, annesiyle dışarı çıkan Güneş neyse ki bir süreliğine bu olayı unutuyor. Güneş’i başka zamanlara götürüp yaşadığı kırgınlığı unutturan anlar ise annesiyle bu gezi esnasında başlıyor.
Eski eşyalar satan bir dükkanda görüyoruz Güneş’i. Eski eşyalar satan bir dükkan… Genelde hangi renkleri barındırır içinde? Tadı, sesi, kokusu, dokusu var mıdır böyle dükkanların? Bir zaman makinesine benzetebilir miyiz hepsini? Ben Güneş’i genelde kahverenginin ağırlıkta olduğu, ahşap kokusunun yoğunlukla hissedildiğini tahmin ettiğim bir dükkanın içinde görünce yaşadığı şaşkınlığı anlayabildim. Hemen böyle bir dükkana ilk girdiğim an geldi aklıma. Çok yakın bir arkadaşımızın antika eşyalarla dolu, eski fotoğraf makinelerinin raflardan herkesi izlediği böyle bir dükkanı var. Güneş’in hikayedeki dükkana ilk girdiğinde şaşkınlıkla zihninde beliren soruların hepsini ben de sordum kendime yıllar önce. Evet, eski eşyalar satan dükkanlar adeta bir zaman tüneli ve kendine has kokuları var öyle yerlerin. Bir anlığına da olsa başka dünyalara, hayatlara ışınlanabiliyorsunuz bugünün içindeyken. Yani “gündedün” etkisi!
Guguklu saat, gramafon, fotoğraf makinesi, granbi bisiklet, gaz lambası… Daha neler neler! Zamantika bu yerin adı. Güneş neye bakacağını şaşırıyor buradayken. Sonra dolabın altına sıkışmış olan Uzun Kulak’ı fark ediyor. Tabii onu bulmadan önce adını bilmiyor. Annesinin çocukluğunun oyuncağıymış meğer Uzun Kulak. Güneş’in annesi geceleri ona sarılarak uyurmuş eskiden, yani çocukluğunun uyku arkadaşıymış. Güneş, şimdi anlıyor Uzun Kulak’ı ilk gördüğü anda hissettiği sıcaklığı. Garip bir samimiyet, gerçek bir sıcaklık bu hissettiği. İkisi de çok heyecanlanıyor. Annesi Zamantika sayesinde bir anda çocukluğuna dönüyor. Güneş ise annesinin çocukluğuyla kendi çocukluğunu kıyaslıyor, bir sürü soru soruyor kendi kendine. Sorular, hayatın ta kendisi değil midir zaten?
Güneş heyecanını abisiyle paylaşmak isteyince günümüze dair birçok tartışmaya çıkıyor yolumuz. Gün, Güneş gibi heyecanlanmıyor. Elindeki tabletinden kopmak istemiyor, dikkatini bu oyuncağa vermiyor. Oyuncağın hikayesini dinlemek istemiyor. Olduğu yerden çok da ayrılmak istemiyor gibi. Hayatın üç farklı evresinde üç farklı insan… Onların Uzun Kulak’a karşı ilk tepkileri, çocukluğun yetişkinliğe evrildiği o kaçınılmaz süreci ve yetişkinliğin çocukluğa duyduğu kaçınılmaz özlemi hatırlattı bana. Küçük bir çocukken duyduğumuz heyecan, merak yetişkinliğe doğru türlü gündelik sebeplerle köreliyor. Sonra nihayet bir yetişkin oluyoruz ve aslında artık pek de “nihayet” diyemediğimizi fark ediyoruz. O kadar bocalıyoruz, o kadar zorlanıyoruz ki eskiyi, çocukluğumuzu özlüyoruz. Bize çocuk halimizi hatırlatan her şeyi çok kıymetli bulmaya başlıyoruz. Güneş’in annesini çok çok iyi anlayabildiğim şimdiki yaşımdan Uzun Kulak’ı okumak biraz karmaşık gördüğünüz gibi ama bir o kadar da sürprizli. Güneş’in abisine hiç kızmadım mesela, olan biteni böyle karşılayacağımı düşünmezdim. Gün, büyümeye çalışan bir ergen ve bu yol onun için zorluklarla dolu. İyi ki Güneş gibi bir kardeşi var da bu zorlu yolda onun da sıcacık hissetmesini sağladı Güneş. Peki Gün nasıl oldu da Güneş gibi sıcacık hissetti? Hani ilgilenmemişti Uzun Kulak’la? Merakınızı korumak istiyorum ama küçücük bir ipucu vermeden de edemeyeceğim. Güneş öyle güzel bir plan yapıyor ki abisi bu plandan sonra Uzun Kulak’ı sınıf arkadaşlarıyla bile tanıştırıyor.
Eski olanı hafife almamak üzerine sıcacık bir hikaye Uzun Kulak. Bu sıcaklığı hissetmeniz için Anıl Basılı’nın cümleleri son versin yazıya:
“Kalbi ısınan ve mutlulukla uyananlar acaba güne nasıl başlardı?”
Gün ve Güneş kardeşlerin bu tatlı macerasının “eski” olduğuna kim inanır şimdi?
- Uzun Kulak – Anıl Basılı
- Timaş Çocuk Yayınları
- 32 sayfa