“Bu ülke, insanı her gece çaresizlik hissiyle uyutup sabah da sana ait olmayan bir utanç duygusuyla uyandırıyor. Gece sen bilmeden kim bilir ne rezaletler, felaketler yaşanıyor. Sabah da kendi kendimizi, bulunmadığımız yerlerdeki ölümler için suçlayarak, utanarak uyanıp… His kuşatması bu. Felç oluyoruz, felç.”
Ece Temelkuran bu iddialı cümleleriyle son kitabı Devir ile karşımızda. Aslında kitap 80 döneminden bahsetse de bugün yine aynı hislerle karşı karşıya değil miyiz? Her gün biraz daha suçlu, kinli, öfkeli ve eli kolu bağlı hissetmiyor muyuz?
Kitaba gelirsek, Ayşe ve Ali gibi iki küçüğün gözünden 80 darbesi gibi bir olaya bakmak… Masum ve bir o kadar da hüzünlü. Bir Ankaralı olarak olayların Ankara’da geçmesi sizi daha da çok etkileyebiliyor. Mesela her Kızılay’a gittiğinizde Gama İşhanı’nın oradan geçerken kitabın her bir anını hatırlayıp tüylerinizin diken diken olmaması mümkün değil. Tabii ki Kuğulu Park unutulamaz. Ankara’yı tekrar seveceksiniz bu romanla, bana inanabilirsiniz.
Kitapta o zamanlarda yaşayan kesimleri mükemmel şekilde betimlenmiş, yeri geldiği zaman Ayşe’nin yeri geldiği zaman Ali’nin gözünden bakabilmeyi başaracaksınız. O zamanların ne kadar hırpalayıcı olduğunu, çocukların olayların ne kadar farkında olduklarını, olayların dışında kalanların yaşanan olaylara “Bülent Ersoy cinsiyet değiştirmiş!” gözüyle baktığını ama aslında bugünlerden çok da farklı olmadığını anlatan Temelkuran’a teşekkürlerimi sunarım.
Lakin sayfa 171’de “…Edip ile Turgut bulmuşlardı bunu: Ölmeme Gecesi!” diye bahsedilen bu gece anlatılan dönemle örtüşmemektedir. Bahsedilen gün tarihler 26 Mart 1981’i gösterirken Can Yücel, Edip Cansever, Turgut ve Tomris Uyar, Nezihe Meriç gibi isimlerin Eski Rumeli Hisarı’nda bir meyhanede buluşmalarıyla başlanır Ölmeme Gecesi’ne, ta ki 1985’te Turgut Uyar bu günü bozana kadar…