“Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiye’dir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim. Ve biz orada yaşıyorduk. Her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. Önceleri çözemezdim ne anlama geldiğini. Meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaralarıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş. 1.565 km uzunluğunda koca bir Boğaz Köprüsü anlamına geliyormuş. Ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçen dev bir köprü. Çıplak ayağı Doğu’da, ayakkabılı olanı Batı’da ve üzerinden yasadışı ne varsa geçip giden, yaşlı bir köprü. Kursağımızdan geçiyordu hepsi. Özellikle de, kaçak denilen insanlar… Elimizden geleni yapıyorduk… Boğazımıza takılmasınlar diye. Yutkunup
gönderiyorduk hepsini. Nereye gideceklerse oraya… Sınırdan sınıra ticaret… Duvardan duvara…”
Yeraltı edebiyatı denilince akıllara gelen ilk “Kinyas ve Kayra” adlı romanıyla hayatımıza giren Hakan Günday’ dır.
“Siz bu cümleyi okurken, bir yerlerde insanlar, ülkelerindeki savaş, açlık ve yoksulluktan kaçmak için sonu zifiri bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. Ancak bu hikâye o kaçak göçmenlerle değil, onları kaçıranlardan biriyle ilgili. Adı Gazâ. Babası bir insan kaçakçısı, Gazâ da onun çırağı. Henüz 9 yaşında. Yani, hayata ve insana dair, öğrenmemesi gereken ne varsa, hepsini öğrenecek yaşta.”
Dünya’nın en prestijli edebiyat ödülleri arasında kabul edilen Medicis Yabancı Edebiyat Ödülü‘nü Daha romanı almıştır. Ancora adıyla ve yeni kapak tasarımıyla yayımlanmıştır. Türkiye’de ise 2013 yılında Ekim ayında yayımlanmıştır. Doğan Kitap’tan çıkan 417 sayfalık bir romandır.
“Babam bir katil olmasaydı, ben doğmayacaktım…” cümlesiyle başlıyor. Babası insan kaçakçılığı yapan 9 yaşındaki Gazâ adında bir çocuğun hayatını konu alıyor. Romanın adı göçmenlerin tek bildiği Türkçe kelime Daha’dan geliyor. Daha su, daha yemek, daha… Gazâ’ nın çocukluğu göçmenler ile geçmiştir. Bu süre zarfında babasından habersiz göçmenler üzerinde deneyler yapmaya başlamıştır. Okul hayatında son derece başarılı olan Gazâ bundan tatmin olamamıştır. Bir kaza sonucu psikolojisi bozulan Gazâ hastaneye yatırılır. Hastaneden çıktığında morfin sülfat bağımlısı olur. Babasının , annesinin ölümünden sorumlu gören Gazâ, beklemediği bir şekilde babasından kalan parayı bulur. Zenginlikte tatmin etmeyince ülkeleri dolaşır linç girişimlerine katılır. Ölümünden suçluluk hissettiği Cuma’sına , Afganistan’a gider. Ve çok istediği ölümle karşılaşır.
“Çünkü beni, annem değil ama doğum sancıları getirmişti dünyaya. İstendiğim için değil, sancıdan doğmuştum.”
Günday’ın üslubu ilk romanlarından beri değişmemiştir. Bütün karakterleri delilik seviyesinde akıllıdırlar. Romanlarını çekici kılan da bu olmalı. Okurken hayatımızın her saniyesine kadar sorgulayacağımız bu romanda cevaplar aramaya başladığımızda, her şeyin ne kadar basit olduğunu fark ediyoruz.
Bize sadeliği, deliliği sevdiren adam. Hakan Günday ve Daha’sı!