Fransız sosyolog, felsefeci Henri Lefebvre, 1958 yılına kadar Fransız Komünist Partisi’nin bir üyesiydi ve eserlerini Marksist görüş çerçevesinde kaleme aldı. Gündelik hayatın eleştirisi bağlamında çok yönlü ve derinlikli çalışmalarda bulunduğunu söyleyebiliriz.
“Modern Dünyada Gündelik Hayat” eserini de Marksizm ışığında ele aldığını (görece sosyolojik yönünün ağır bastığını söylemek doğru olur) ve eleştirilerine ek olarak yine bu görüş çerçevesinde çözümler getirdiğini belirtmek gerek. Bu nedenle Marksizmle ilgili temel kavramların bilinmesi, eserin anlaşılırlığı açısından oldukça önemli.
“Devrim, insanların gündelik hayatlarını sürdüremez hale geldiklerinde başlar.”
Modern kent yaşamından, gündelik hayattan bahsederken başlangıçta tartışılması gerekenlerin başında sanayileşme, üretim ilişkileri, kentleşme, bireyin yabancılaşması gibi konular geliyor. Sanayileşme ve ardından gelen kentleşme, modernite ile birlikte gündelik hayat bugünkü şeklini alıyor. Ardından gündelik zamanın parçalanması, çoklu kimlikler ve sürekli tekrarlar ile “salgın gibi yayılan anlamsızlık” bireyin özneliğini yitirmesine, nesne konumuna gelmesine neden oluyor. Yazara göre modern dünyada gündelik hayatın kendisi de, bir nesne haline gelmiştir. Zira düzenlenir, bölümlere ayrılır, zamanı parçalanır, programlanır, kontrol edilir ve tüketim üzerinden örgütlenir. Bu noktada mülkiyet ilişkileri, tüketim çılgınlığı, suni ihtiyaçlar, reklamlar, medyadaki sermaye taraftarı söylemler açısından bakıldığında tamamen alt yapı ile ilgili bir durum gibi görünse de yazar gündelik hayatın geldiği noktayı ekonomizme indirgeyerek açıklamayı reddeder.
Gündelik hayatı da sosyolojik, psikolojik, ekonomik, kültürel gibi pek çok çatının altında toplanmış bir zemin olarak düşünürsek Lefebvre’nin eleştirisinin merkezine gündelik hayatı alması çok da yersiz gelmeyecektir.
Örgütlenen gündelik hayatın üretim-tüketim-üretim şeklinde bir kapalı devre haline geldiğini söyler Lefebvre (s.86), okura yönelttiği sorularla da kendi gündelik hayatını sorgulamasına olanak sağlar. Lefebvre’nin öne sürdüğü kapalı devre bir gündelik hayata karşı çıkacaklarınız elbette olacaktır -ki buna karşı çıkıştan ziyade “inkar” demek daha doğru olabilir, ancak gündelik hayatın her yerde ve aynı zamanda hiçbir yerdeliği, ondan kaçtığınızı düşündüğünüz anda aslında onun tam da içinde oluşunuzu hesaba katarsanız yazara hak vermeniz daha kolay olacaktır.
“Gündelik hayat nedir ki? Ekonomik, psikolojik veya sosyolojiktir, özel yöntemler ve yollarla kavranması gereken özel nesneler ve alanlardır. Beslenmedir, giyinmedir, eşyadır, evdir, barınmadır, komşuluktur, çevredir.” s.32
İnsan yalnızca çeşitli metalar değil aynı zaman toplumsal ilişkilerini ve hatta kendi kendisini de üretir, sonsuz yinelemeler içerisinde yalnızca işte geçirdiği zamanlarında değil “boş zamanlarında” da (boş olduğu yanılgısına kapıldığı zamanlarda da) otomatikleşir, belli kalıplar ve olağan kabul edilen yargılar doğrultusunda hareket eder.
“Bütün sıradanlığı içinde gündelik hayat, tekrarlardan oluşur: işteki ve iş dışındaki tavırlar, mekanik hareketler, saatler, günler, haftalar, aylar, yıllar, çizgisel tekrarlar ve döngüsel tekrarlar…” (s.29)
Modern dünyada gündelik hayatın olağanlığından kaçtığımızı düşündüğümüzde dahi sistem bireyi kavrar ve onu içine entegre eder. Artık diktatöre gerek yoktur der Lefebvre, herkes kendi kendisini cezalandırır, aykırı olan yasaklanır. Bu bağlamda gündelik hayat, örgütlenmiş tüketimin mekanı ve zeminidir. Her şey orada gerçekleşir ve tam da bu nedenle “gündelik” yine gündelik olanın içinde alışmalıdır.
Gündelik hayatın aşılması için öncelikle onun farkına varılmalıdır. Sonrasında ise “ideolojik bir eleştiri ve sürekli bir özeleştiri” ile yaklaşılması gerekmektedir. Burada önemli nokta, gündelik hayattaki eylemlerimizin farkında olmaktır. Farkında olunduğu takdirde onu dönüştürmek de mümkün olacaktır.
“Küçük ekranın şenlendirdiği evinizde, yuvanızdasınız ve sizinle ilgileniyor. Size, nasıl hep daha iyi yaşanacağı söylüyor: ne yemek ve içmek gerektiği, ne giymek gerektiği ve evinizi neyle döşemek gerektiği, nasıl ikamet etmek gerektiği. Ve işte programlandınız.” s.122
Lefebvre, işçi sınıfına gündelik hayatın dönüştürülmesi açısından büyük önem atfeder. Ona göre işçi sınıfı halihazırda gündelik hayatın tam ortasında yaşadığı için bu sayede gündelik hayatı yadsıyabilecek, dönüştürebilecek imkana erişebilmesi mümkün hale gelmektedir. Ancak burada da yukarıda bahsettiğimiz gündelik hayatın farkına varma sorunu ortaya çıkmaktadır. Zira işçi sınıfı üretimde olduğu gibi tüketimde de köleleştirildiğini kolay kolay fark edemez.
Yazarın işçi sınıfına ek olarak önemle üzerinde durduğu bir diğer özneyse kadınlardır. Ona göre kadınlar gündelik hayatın kurbanıdırlar, onlar hem tüketicidirler (ki burada modadan uzun uzun bahseder yazar) hem de bizzat kendileri metadır. Reklamlardaki gülümseyen yüzler, çıplak bedenler de onlardır, nesne haline gelenler de.
Tüm bu karanlık ve içinden çıkılması hayli güç görünen tabloda yazar, okuru çözümsüz, umutsuz bırakmıyor. “Sürekli Kültür Devrimine Doğru” bölümünde Lefebvre, pratikte kültürün (bir kurum olarak değil bir yaşam tarzı olarak kültür) gündelik hayatında dönüştürülmesini sağlayacağını aktarıyor.
Belki de tek yapılması gereken, Lefebvre’nin bahsettiği “farkına varan” bireyler olmak ve nesneleşmeye karşı direnmektir.
“Devrim, sadece devleti ve mülkiyet ilişkilerini değil hayatı da değiştirir.” s.218
- Modern Dünyada Gündelik Hayat – Henri Lefebvre
- Metis Yayınları – Edebiyatdışı
- Çeviri: Işın Gürbüz
- Sayfa: 220