İnsan mutlu olmayı arzu eder. Bile isteye mutsuz olmayı arzu eden var mıdır? Sanmam. Şayet acıdan zevk alanları öne sürerseniz, “Ama onların mutluluktan anladıkları da o işte,” derim.
Evet, herkesin mutlu olmaktan anladığı farklı olabilir ama mutluluk peşinde koşma istenci değişmez. Bu dünyada mutlu olmak bizim için mümkün değil ise, o düşümüzü cenneti yaratarak gerçek kılmayı umuyoruz.
Ama benim kafamı asıl meşgul eden insanın mutluluğu elde etme arzusu değil, mutluluğu elde ederken kendisi dışında kalanların mutlu olup olmamalarının onun kendi mutluluğunu ne derece etkilediğidir. Sorumuzu yalın haline alalım: Başkaları mutsuzken, mutlu olabilir miyiz?
Tarihin tozlu raflarından defterleri indirip tek tek örnek vermeye gerek var mı? Bence yok. Zira tam da bu yüzyılda yan komşumuzda cenaze varken kahkahalarla gülebilecek kadar kayıtsız ve mutluyuz. Daha da beteri cenaze üzerinden mutluluğun katlanarak çoğalmasına da tanık olmamız.
Sanırım insanlığın sefaletinin hüküm sürdüğü bir yüzyılda yaşıyoruz.
Dünyanın öbür ucundaki bir insanın mutluluğunu ve mutsuzluğunu görebilme, izleyebilme becerisini gösterebilen insan, bitişiğindeki insanın mutluluğunu ve mutsuzluğunu görmezden gelebilecek kadar da kayıtsız bir kördür.
Başlarken insanın mutluluğu arzuladığını yazdım ve herkesin farklı bir mutluluk anlayışının olabileceğini. Aşk, para, ev, araba, aile, dostluk, barış, zenginlik, şöhret, güzellik, sevme ve sevilme gibi şeylerde mutluluğu arayıp bulabilirsiniz. Peki, arzu edip elde ettiğiniz bu mutluluğun başka hayatlardaki karşılığı nedir ki? Başkalarının mutluluğunun sizin hayatınızdaki karşılığı nedir?
Bir şaire sormuştum: Senin için mutluluk nedir? Çok düşünme gereği duymadan yapıştırdı cevabı: Gece başımı yastığa koyup gözlerimi kapattığımda, açlıktan, susuzluktan, yokluktan, yoksulluktan, savaştan hiç kimsenin ölmediğini ve herkesin huzur içinde yaşadığını bildiğim bir dünyada olmaktır, mutluluk.